Bar kıyısında ufalanmış adımlara yalnızlığını düşürmüştü
Aşk gibi bir kelimenin ’a’ harfine sarkıtılmış bu beden
Yetmemiş gibi
Aparılmış üç
zamanlı bir takvim asılmış omuzlarına.
Okuma yazmasını bilmeyen dervişleri
güneş yudumlamış her nedense
Hiç
doğan olmamış o günden sonra
Desen ki mesela neden tanrı gelmez buraya
Yani bu harfin aralığına
Bilmezsiniz
Çok
zaman önceydi ’ş’ harfine kazılmış iri bir mezarda saklanan hazineyi
Siz deyin can-ın toprağını kazmazlar ülkesi değil mi bu ülke
Zihnin elleri neden kirli
Veba görmüş bir
gecelik gibi titriyor
hece Piyango çıkmış gibi bakınmıyorsunuz değil mi
Kendime yazdım bu mektubu
Kuyuya atılmış taşlarımı topluyorum ne bileyim ne nerede?
Yapay ve donmuş bir iskeletin telaşı dokununca gözlerimize
Sormaz mıyız bu ne diye
Ya da
Sus ülkesinde büyütülmüş çadır kuşu değil miyiz
Peki , bu harften taşan çığ-lık ?
’K’ harfinin duvarlarından itilmiş bir adım işte bir
gecelik inti-har
Apış arasından damlayan
gözyaşına
aşk mı diyormuş bazıları
Ne çok
aşk(!) varmış …
’’Beyinlerimizi düğümlemiştik’’ bir öğlen vakti .ebeyi kör etmiş idik.
haaa bir de tesadüfler yılanı kol geziyordu aramızda
Üşüyorduk
Kelimelerse kalabalık sokaklar gibi çarpışan arabaya binmiştik
Aşk yarası sürülmüş bir kalbimiz vardı kan kaybından susayan
Her
gece rüyamıza gelen ihtiyarın suküt asılı dilinden toplardık ’’konuşmalarımızı’’ Konuşamamak yetmez mi bir felaketi yazmaya
Sevdiğim
Ben tanrılara inanmam biliyorsun.
Bütünlüğünü yitirmiş ’’araçların’’ karın ağrısı ishal yapıyor düşünceyi.
Bütün şehir ben olmuş aşınmış lastik ve yanmış barut kokuyor
Balatası kayık bu şehrin kursağının
Boşalan yapıların gölgesine gömüyorlar beni
Hayatımı kovalıyorken