-Hani , kadınlar günü deniyor ya, her kadın madem bir gün anne olacak... "Anne"lerine duydukları sevgiyi sıcacık tutsunlar yüreklerinde ve doğursun-doğurmasın yavrulara sunsunlar. Lütfen...-
anne olmak ne demek
desin bana yüreğin
desin bana ellerin...
annem uzakta benim,
gelemiyor yanıma...
tutarım elimi annemin de
giderim anneme,
sarılır koklaşırım
döneriz evimize.
ben küçük bir çocuğum,
almıyor aklım bunu.
neden herkesin annesi bir,
neden bende iki anne....
geceleri yatıyorum,
annem okşar saçımı.
gözümü kapatıyorum,
düşümde annem var,
sallıyor beni beşikte.
annemin saçları altın sarısı...
uyanıyorum öpüyor beni annem.
simsiyah saçları
ne güzel parlıyor annemin.
yarın anneler günü,
elimde tek bir gül var,
kime vereceğim...
annem, nerdesin?
-------------------------------------
Bir Adam ve İki Kadın
Sarıp sarmalanan bir
sevgiydi bu. Duyduğu diğer
aşklardan hiç de farklı değildi.Tüm
sevda öykülerinden bir esinti vardı sanki onun kıvrak zekasında, içten
gülüşünde, arzulu gözlerinde. Elini tuttuğunda canı giderdi. Al dedi bir gün, al ömrümü...ver ömrünü. Gel birlikte ak pak olalım, geçsin yıllar. Nasıl da çabucak karar vermişlerdi. İşte bir evdeler. Kapattıkları kapının içinde
sevgi ışığı vardı. Savuruyordu mutluluk onları birbirlerine. Ne kadar
zaman geçti, ne oldu...Daha kucaklarında bebecikken ikinci yavruları, neden soğudular birbirlerinden bilemediler. Bir buz dağı girdi sanki aralarına. Ne iki yavrunun
sevgi dolu gözleri, ne adamın ümitle
kadına bakışı tutamadı
kadını o evde...Gitti. Ardına bakmadan. Yıkıntıları ezerek, bir damla
gözyaşı dökmeden gitti.
Bomboştu duvarlar. Soğudu oda. Yalnızlık sardı bedeni. Tırmandı soluk. Tiz çığlıkları
çocukların, birbirine karıştı...Olmadı. Süremedi bu yalnızlık. Gitti ardından...Uzaklıkları aşarak. Elini tuttu yüreğindeki
sevginin sıcaklığıyla.Dön dedi, gene bir olalım. İki kara göz bekler yuvada seni. Olmaz dedi
kadın, bunaldığını diyerek. Küçük kasabanın boğucu havasından kopmanın verdiği rahatlıkla, kentin sokaklarını adımlarken. Olmaz, dedi. Dönemem. Sen gel, dedi. Adam, bağlılıktan söz etti,anam dedi. Olmadı. Bir olamadılar. Döndü yıkık omuzları ile adam, yuvam diyemediği eve. Duvarlar ağladı acısına. Çocuklar anlamsızca bekliyorlardı
anneyi.Ve bir
anne buldu onlara. Gül yüzlü, ipek saçlı, sevecen....Bir de
kardeş deyip saracakları can. Hayat akıp gitti kendince. Çocuklar, ’ iki
annemiz var bizim’ diyorlardı yeni gelen
annelerine
sevgiyle sarılarak.
Otobüsteki adam da duydu çocuğun bu sözünü, yanındaki
kadına derken:’İki
annem var benim. Bu, üvey. Yanındaki de kız
kardeşim. Öbürü de onun, aslında o da
kardeşim.Biz, her hafta sonu
annemizin yanına gidiyoruz. Bu
annem götürüyor bizi
anneme. Biz
annemde kalıyoruız. Sonra bizi alıp geri getiriyor
annem, evimize.’ Annem, derken
çocuk eliyle ön koltuktaki
kadını gösteriyordu
sevgiyle.
Adamın kafası allak bullaktı. Bu, nasıl bir işti? Annelik neydi? Anne olmak neydi?
Otobüs köşede durdu. Sarı saçlı, kısa boylu bir
kadın bekliyordu gözlerinde
sevgiyle. Çocukları ellerinden tutup indirdi
anneleri, öpüştü iki
kadın ve
anneleri;
çocuklara sarılarak ’Yarın beşte alırım, altı otobüsü ile döneriz. Çocuklarıma iyi bak. ’dedi.
Çocuklar
annelerine sarılıp giderlerken
kadın, otobüse geri döndü; oğluna sarıldı
sevgiyle ve el salladı yavrularıyla
annelerine.
29.4.2006
Serap Hoca