0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
14
Okunma
Eylül konuşmaz. Omzuma dokunur sadece. Bir yaprak düşer, bir cümle yarım kalır. Sevda dediğin tam da burada susar. Yazın yüksek sesli yalanları çekilir, geriye hakikat kalır. İnsan en çok Eylül’de anlar: Bazı vedalar gitmek değil, uyanmaktır. Ve uyanmak her zaman biraz can yakar.
Sevdanın Mevsimi Yokmuş
Sanırdım aşk yaz işidir. Meğer yanılmışım. Sevda en çok Eylül’de üşür ama en derin de o zaman hissedilir. Çünkü kalabalık dağılmıştır. Geriye iki şey kalır: Sen ve iç sesin. İç ses yalan söylemez. “Artık buradan dönülmez” der. İşte o an elveda vakti başlar.
Sarı Bir Hatıra
Eylül sarıdır; çünkü hatıralar solmaz, sadece renk değiştirir. Sevdayı eskisi gibi taşıyamazsın ama bırakamazsın da. Bir defterin arasında kurumuş bir yaprak gibi… Ne atılır ne yaşatılır. Elveda dediğin şey bazen veda değildir. Sadece hatıraya saygıdır. Aynaya Bakma Cesareti.
Eylül aynadır. Yüzüne tutar ve sorar:
“Sevdin mi gerçekten, yoksa alıştın mı?”
İşte insan bu sorudan kaçamaz. Elveda bazen bir kişiye değil, kendi kandırmacana edilir. Cesaret ister. Ama özgürlük de tam burada başlar. Kısa bir sızı, uzun bir ferahlık…
Gidiş Değil, Tamamlanış
Her elveda bir eksilme sanılır. Oysa bazı vedalar tamamlanmadır. Sevda görevini bitirmiştir. Eylül imzayı atar, kalp dosyayı kapatır. Gözler nemlenir ama ruh hafifler. Çünkü insan bazen kaybederek değil, bırakarak kazanır.(Selma Ardıç Tan)