0
Yorum
10
Beğeni
5,0
Puan
60
Okunma

Yaş otuz beş,
yolun yarısı mı bilmem,
ama yolun başı hiç değil.
Ahların, tühlerin, keşkelerin yaşı otuz beş;
Kaygıların, korkuların, sorguların…
Fark edişlerin, iç çekişlerin, göz yumuşların yaşı.
Ne bir çocuğun masumluğu var,
ne de bir ihtiyarın huşusu.
Araf’ı sanki ömrün;
çocukluğuna doyamadığın,
yaşlılığa iştahlanamadığın bir yaş.
Hep bir çaba ama ne başa ne sona;
olduğun yerde çırpınmanın yaşı.
Olamamışları kabullendiğin,
olanları görmezden geldiğin yaş.
Bazen “yeter” dediğin,
bazen yeniden başladığın yaş.
Geçen yıllar bir çırpılıktı sanki;
keşkeler her gün artar.
Kaçan takvimleri kovalamaya çalıştığın yaş otuz beş.
Ruhunla bedeninin
yorgunluk yarışına girdiği…
Çocukluğunu, çocuklarının oyunlarında hatırladığın o yaş.
“Anne” diye bağıramadığın,
gözyaşını bile serbestçe bırakamadığın yanaklarına…
Kalabalıklardan sessizliğe çekildiğin,
yalnızlığınla ahbap olduğun otuz beş yaş.
Sanırım,
ihtiyarlığın ergenliği bu yaş.
5.0
100% (4)