Biz ancak bize hayran olanları can ve yürekten överiz. la rochefaucauld
Hamdioruc
Hamdioruc

Sarık sünnet denilmezdi...

Yorum

Sarık sünnet denilmezdi...

0

Yorum

3

Beğeni

0,0

Puan

99

Okunma

Sarık sünnet denilmezdi...

Sarık sünnet denilmezdi...

Arablar buzullu kutuplarda olsaydı deveden değil başka bir hayvandan bahsederlerdi.Sunnilik bir bölgesel ve tarihsel İslamdır...

Kur’an esmaları öğretti.Esmaların tefsiri öğren öğren bitmez.Arab sunniliği oluşturdu Buzullu kutuplarda olsalardı eksik bulurdu..

Sunnilik bölgesel ve tarihseldir bir farkı tefsirdir...Giyim tarzları farkı olurdu yiyecekleri de deve olmazdı sevdikleri hyvan deve sidği şifalıdır ...demezlerdi...

Bölgesellik:bölge ile ilgililik ya da bir bölgeye özgülük.Mezheb ve tarikatle blgeseldir..tefsirler fıkhlar bölgseldir Esma ise evrenseldir...Allaha bölge sınırı yok o he yrd am "El_hafızlığı ""el_Razzaklığı " her esması..her bölgede farlı havan ve bitkiler halketti.Hz İbrahimin emrine giren sinek hem bölgesel hem de tarihsel vasıtadır...Çinliler sinek kadar üçük silahlar üretti...Teknik bilim yani ilim farklı zamanlarda farklı silahlar lütfetti insana...Hz Nuha gemi verildi günümüzde uçak da aynı görev için...Allah zamandan ve mekandan münezzeh ama esmaları değil..."çünkü "el-Hakim" zamana ve mekana uygun hayvanlar yarattı yiyecekler de farklılık gösterdi bölgesel ve zamansaldır rızıklar giyimler.Sarık yok her bölgede...deve yok her bölgede...Hendek kazma yok her bölgede ÇİN seddi var çinde.ikisi de"el-Hafızın" zuhuru ama..

Allaha "el-Hafızdır"yaradılan her şey hem korunur bir başka yaratılanla veye korur.Sevr mağarası da"el-Hafıza köle"Allah sebeb"...

Uçaklar icad edilmiş olsaydı "hendek kazmak" için efendimiz çalışmazdı"el-hakim"engellerdi efendimizi...Firavun kızıl denize koştu ölümüne koştu aslında...Hz musa düşmanlığı Firavunun ölümüne sebeb oldu ebu cehilin de peygamberimize düşmanlığı bedirde ölmesine sebeb oldu...

Faiz medine devleti kurulunaya kadar ehven-i şerdi.Medine devleti kuruldu haram sayıldı..."El-Hakime"asiliktir küresel güce erişmeyen İslam topluluklarının faizi haram sayması...küresel 4. gücüz ama ekonomi de değil silahta...ordu gücünde...Faizi ehven-i şer say değilse asisin Kur’ana.Mekkede faiz haram değildi çünkü.zamansal ve bölgesel hükümler var Kur’anda ve mekke zamanlı emirler medine zamanlı emirler görevler farklı.Mekkede hicret farz ama medineden hicret asiliktir...Tarihsel-bölgesel emirleri birbirine karıştırdı sunnilik ve "hikmetsizleşti"Sarık sünnet diyen mantık ve hikmet hatasındadır...

Sunnlik mantık ve hikmet hatasındadır...nefis bibi rınmaya muhta Arab bennden arınmalıdır.Arab beni bölgesel vearihsel baskılarla oluşmuştur...tefsiri"Hikmetle "kavgadadır...

İnsan beyi bölgesel ve tarihsel bakılarddır..Ne Arabeynii ne hint beynini üstünle...arınmalılar...

﴾26﴿ İşte o gün gerçek egemenlik Rahmân’ındır ve o gün inkârcılar için çok zor bir gün olacaktır.
﴾27﴿ O gün, (dünyada iken) haktan sapmış kişi ellerini ısırarak şöyle diyecek: “Keşke peygamberle birlikte aynı yolda olsaydım!
﴾28﴿ Eyvah! Keşke falancayı kendime dost edinmeseydim!
﴾29﴿ Meğer bana uyarıcı mesaj geldikten sonra, o dost bildiğim kişi bu mesajdan beni saptırmış!” İşte şeytan insanı (böyle) çaresizlik içinde yapayalnız bırakır.
Tefsir

Kur’an’ın muhtelif yerlerinde ve özellikle bu sûrenin 2. âyetinde belirtildiği üzere göklerin ve yerin egemenliği Allah’ındır ve O’nun egemenliğine hiç kimse ortak olamaz. Şu halde bu âyetteki “İşte o gün (âhiret) egemenlik Rahmân’ındır” ifadesinden, dünyada egemenliğin Allah’tan başkasına ait olduğu gibi bir anlam çıkarılmamalıdır. Ancak bir kurumun sahibinin o kurumda çalıştırdığı yöneticilere kendi konumlarına ve görevlerine uygun olarak belirli yetkiler vermesi, karar ve icra özgürlüğü tanıması gibi ilâhî irade de dünyada insanlara sınırlı bir egemenlik alanı belirlemiş, ilâhî yasalara saygı çerçevesinde dünya hayatında verilen sınırlı imkânlar içinde kendi düzenlerini yine kendileri kurma, eylemlerini seçip yapma özgürlüğü vermiş; bu suretle onları belirtilen konulardaki seçim ve eylemlerinden dolayı sorumlu tutup sınavdan geçirmeyi murat etmiştir. Aksi halde inançlarını, düşünce ve eylemlerini seçme ve gerçekleştirme hususunda hiçbir özgürlük alanı bulunmayan birini sorumlu tutup iyilik ve kötülükler hususunda imtihana tâbi tutmak, iyilik yapanları ödüllendirirken kötülük yapanları cezalandırmak âdil olmazdı. Nitekim pek çok âyet bu gerçeğe işaret ettiği gibi Allah’ın insanlara en büyük armağanı olan akıl da böyle düşünmektedir. Gerek bu sûrede gerekse Kur’an’ın bütününde âhiret inancına ısrarla vurgu yapılmasının sebebi de insanların bu yetkilerini doğru kullanmalarını, çünkü bundan sorumlu tutulacaklarını zihinlerine yerleştirmektir. Esasen, diğer bütün varlıklardan farklı olarak özellikle insanın yeryüzünde halife olarak yaratıldığını bildiren âyetler de genellikle bu çerçevede yorumlanmaktadır. Şunu da önemle belirtmek gerekir ki Allah’ın insanlara tanıdığı bu sınırlı egemenlik, yetki ve özgürlük de yine O’nun mutlak egemenliği içinde kalmaktadır. Nitekim O, dilediği zaman, dilediği insanlardan bu imkânları kısmen veya tamamen geri alabilmekte; nihayet insanlara verdiği hayatı geri almakla onun dünyadaki sınırlı egemenliğine de son vermiş olmaktadır.

“O gün (âhiret günü) inkârcılar için çok zor bir gün olacaktır.” Çünkü onlar, Allah’ın kendilerine bahşettiği söz konusu yetkiyi, egemenliği, özgürlüğü sorumluluk bilinciyle ve akıllıca kullanmamışlar; kendilerine bu imkânları bağışlayan Allah’ı tanıyıp O’na şükür ve minnet borçlarını gerektiği şekilde ödememişlerdir. Dünyada iken akıl ve iz‘anlarını kullanarak Peygamber’in davetine uyup onunla birlikte, onun gösterdiği yoldan gitmeleri gerekirken zararlı duygularına ve hırslarına kapılarak yanlış kişileri dost edinip onların yolundan gitmişler; böylece inkâr ve isyan yolunu seçmişlerdir. İşte bütün gerçeklerin apaçık ortaya çıkacağı hesap gününde onlar, kendi kendilerine duydukları öfke ve pişmanlık duygularıyla ellerini ısırarak haktan sapmış olmanın acısını ve elemini yaşayacaklardır. Zira dünyada görülmez şeytanların ve şeytan tabiatındaki kötü önderlerin, kendilerine uyanlara âhirette verecekleri şey sadece “yapayalnız ve yardımcısız” bırakılmaktır. Kur’an dilinde bu acı âkıbetin adı hızlândır. 29. âyetteki hazûl kelimesiyle aynı kökten olan hızlân dinî bir terim olarak, “Allah’ın, kendi buyruklarına karşı gelen insanlardan yardımını kesmesi, onları yapayalnız ve yardımcısız bırakması” anlamına gelir (daha fazla bilgi için bk. İlyas Çelebi, “Hızlân”, DİA, XVII, 419-420).Kaynak: Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 119-120

Lokman/33: Ey insanlar! Rabbinize saygısızlıktan sakının; hiçbir babanın evlâdından fayda göremeyeceği, evlâdın da babasından hiçbir yarar sağlayamayacağı bir günden korkun. Allah’ın vaadi gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın; o, yoldan çıkarıcı da (şeytan) Allah hakkında sizi aldatmasın.

Tefsiri:

Allah’ın insanlığa sayısız nimetlerinden biri daha hatırlatıldık­tan sonra 32. âyette insanların çaresiz kaldığı zamanlarla esenlik zamanlarındaki dinî tutumları arasında görülen tutarsızlığa dikkat çekilmekte; 33. âyette ise ön yargı, inat, taassup gibi olumsuz şartlanmalarla gönül ve zihin dünyası yoksullaşmamış her normal insan için kurtarıcı değer taşıyan uyarılar yer almaktadır.

“... orta yolu tutar” diye çevirdiğimiz muktasıd kelimesi tefsirlerde farklı şekillerde açıklanmıştır. İbn Abbas, Hasan-ı Basrî, Râzî, Şevkânî gibi âlimler bu kelimeyi, “Tehlike sırasında ulaştığı samimi inancını kurtulunca da sürdürür” şeklinde olumlu bir tutum olarak açıklarken Mücâhid, Taberî gibi bazı müfessirler de “Sözüyle dengeli, ölçüye uygun yani doğru bir inancı ifade etmekle birlikte inkârını içinde saklar” şeklinde olumsuz bir anlamda yorumlamışlardır (bu yorumlar için bk. Taberî, XXI, 85; İbn Atıyye, IV, 355; İbn Kesîr, VI, 353-354; Râzî, XXV, 162; Şevkânî, IV, 281). Bize göre –Râgıb el-İsfahânî’nin el-Müfredât’ında, Fâtır sûresinin 32. âyetindeki aynı kelimeye getirdiği açıklama dikkate alındığında– âyetin bağlamına, “İnkâr etmekle inanmak arasında tereddüde düşer, ortada kalır” şeklindeki yorum daha uygun düşmektedir; meâlde de bu anlam tercih edilmiştir (muktasıd kelimesinin anlamı için ayrıca bk. Fâtır 35/32).Kaynak: Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 344

Yalancı şahit gibidir Arab beyni ve sunnilik ve hint beyni ve hint dinleri...

﴾72﴿ Yine anılan o iyi kullar, asılsız şeylere şahitlik etmezler; boş ve mânasız davranışlarla karşılaştıklarında onurluca çekip giderler.
Tefsir

“Asılsız şeylere şahitlik etmezler” ifadesi, çoğunlukla “yalancı şahitlik yapmazlar” şeklinde açıklanmıştır. Yalancı şahitlik, İslâm’ın büyük günahlardan biri saydığı ve kesinlikle yasakladığı fenalıklardan biridir. Nitekim Hz. Peygamber yanındakilere, “Büyük günahların da en büyüğü olan günahların ne olduğunu size söyleyeyim mi?” diye sormuş; “Buyurun yâ Resûlellah” demeleri üzerine bunları, “Allah’a ortak koşmak, ana babaya âsi olmak ve yalancı şahitlik yapmak” şeklinde sıralamış; özellikle sonuncusunu birkaç defa tekrar ederek bu hususta yanındakileri uyarmıştır (Buhârî, “Şehâdât”, 10; Müslim, “Îmân”, 143).

Âyetin bu kısmı, “O iyi kullar, asılsız şeylerin konuşulduğu bir yerde, yalancıların ve günahkârların meclislerinde durmazlar, bu tür kötülüklerin, tertiplerin içinde yer almazlar” şeklinde de açıklanmıştır (Zemahşerî, III, 105; İbn Kesîr, VI, 140). Esasen bu yorum yalancı şahitliği de içermektedir; ayrıca âyetin devamı da bu yorumu destekler mahiyettedir. Bu sebeple meâlinde ilgili cümleyi, “Asılsız şeylere şahitlik etmezler” şeklinde çevirmeyi uygun bulduk.Kaynak: Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 140


Paylaş:
3 Beğeni
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Şiiri Değerlendirin
 
Sarık sünnet denilmezdi... Şiirine Yorum Yap
Okuduğunuz Sarık sünnet denilmezdi... şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Sarık sünnet denilmezdi... şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL