0
Yorum
7
Beğeni
5,0
Puan
70
Okunma
Bir çağrının yankısıydım,
ezelden süzülüp gelen bir nefesin içinden doğdum.
Küllerimden değil — secdeden,
göğe dönmüş bir yüzün sessizliğinden.
Bir dar ağacı kuruldu kaderimin ortasına.
Zaman, celladın elinde sustu.
Kuşlar susmayı öğrendi o gün,
rüzgâr bile geri çekildi.
Bir ben kaldım,
bir de boynuma dolanmış ince bir sır:
“Kıyamadım…”
Dediler ki,
“Son isteğin nedir ey yolcu?”
Dedim ki,
bir damla rahmet, bir nefes O’ndan başka.
Ama diyemedim adını,
çünkü O, dilime sığmazdı.
Ölüm tek kişilikti,
ben yine de O’na kıyamadım.
Ben aşkı cellat bildim,
celladı ise rahmet…
Her adımda bir gölge düşerdi üzerime,
ama o gölge bile O’ndan haberdi.
Bir ip çekildi semadan yere,
ben o iple göğe asıldım.
Gözlerim son kez ufka değdi,
orada gördüm hakikati:
Ne ip vardı, ne dar, ne de ağaç…
Sadece bir perde —
ardında sonsuzluk.
Ve ben,
bir adım ötede “ol” demenin sırrına uzanırken
hala,
hala kıyamadım.
Küllerim savrulmadı,
rüzgâr aldı beni semaya taşıdı.
Bir yıldızın kalbinde yandım,
bir secdenin sessizliğinde söndüm.
Adım unutuldu belki,
ama aşkım,
yeryüzünde yankılanan en eski duadır şimdi.
Ey vuslata yürüyen,
unutma:
Seven ölmez,
ölüm yalnızca bir eşiğin adıdır.
Ve kıyam,
kıyametle başlar her âşıkta.
Ben işte o kıyamın eşiğinde
O’na yöneldim —
ama dokunamadım…
Çünkü sevda,
dokununca ölür,
ben yine de kıyamadım.
Kadir TURGUT
5.0
100% (2)