1
Yorum
8
Beğeni
5,0
Puan
134
Okunma
üzerinde solmuş yaseminlerle
bir masa kaldı senden
bir de...
her baktığımda hâlâ seni gördüğüm
kimseyi oturtmadığım o sandalye
yüzüme eğilip öper gibi
duvardan süzülen gölge
fırından taze çıkmış bir vedanın
hâlâ soğumamış acısıyla
iniyor göğsüme...
seni tenhaların yankısında
susmaların oltasında
ve arda kalan izbelerde
yitik bir hafızanın
uçsuz coğrafyası gibi
hatırlıyorum...
kapısı açık bırakılmış
ve bir türlü kapanmayan
mevsim gibiydin...
kemiğimden etimi yüzen
keskin bıçak gibi
ruhumu tenimden koparıyor
sensizliğim...
kalbimin içinden
anahtarsız, izinsiz geçtin
ve...
hiçbir şey çalmadan çıktın
giderken bende yankını bıraktın
bir de beynimin duvarlarına çarpıp duran
o dayanılmaz sessizliğin sesini
şimdi...
uykusuz kalan gecelerin limanına
perde aralığından bakıyor karanlık
hangi yalnızlık seninkinden daha ağır
hangi dip kuyuda unuttum gözlerimi?
seni her andığımda
içime cam gibi kırılıyor nefeslerim
dilimdeki her söz,
derin bir bilek kesiği
sen gittin...
hepsi hâlâ kanıyor
yitik hafızamın belleğinde
sadece adını hatırlıyorum
ve her tekrarda
başka bir hayal kırıklığı
mezar eşiyor içime
gidenin bıraktığı hüznün halayında
bir mendil havalanıyor
kırık kolum, bükük ayağım
yetişemediğim düşlerimin vahasından
öylece bakıyorum...
ah...
sadece gidenin değil,
kalanın da elleri boş kalıyormuş bazen
ve ben seni değil,
sana susan hâlimi affedemiyorum
5.0
100% (1)