0
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
99
Okunma

O, karanlıkla yoğrulmuştu.
Faşizmin demir disiplininde büyümüş,
Yumruklarını sıkan, gözlerini sertleştiren
Bir korku imparatorluğunun evladıydı.
Sözleri hep buyruk,
Gözleri hep öfke taşırdı.
Ne şefkat tanırdı,
Ne de sevdanın inceliğini.
Ve bir gün gördü onu…
Bir devrimci kadın,
Omuzlarında halkının acısını taşıyan,
Gözlerinde özgürlüğün parıltısı parlayan.
Semah dönen bir yürekti o,
Saz telinde titreşen bir umut,
Ve bir çığlık gibi haykıran:
“Eşitlik! Adalet! Kardeşlik!”
Adamın kalbi birden darmadağın oldu.
Bütün sloganlar, bütün emirler
Kadının gözlerinde eriyip gitti.
Çünkü o gözler,
Bir ideolojiden değil,
Bir insandan daha büyüktü.
Bir ışık,
Bir ateş,
Bir sonsuzluktu.
Adam yaklaştı, titrek bir sesle:
“Ben seni sevdim,” dedi.
“Benim karanlığımda tek ışık sensin.
Benim suskunluğumda tek söz senin adın.”
Kadın ise sert ama yumuşak bir gülümsemeyle baktı:
“Benim sevdam yalnız sana değil,
Benim sevdam bu toprağın bütün çocuklarına.
Benim yüreğim zincir kabul etmez,
Benim ellerim zulmü alkışlamaz.
Beni seveceksen,
Önce kendi putlarını yıkacaksın,
Önce kendi karanlığını yakacaksın.”
Adam sustu.
Çünkü o an anladı ki:
Bir devrimci kadının yüreği
Kendi iktidarından daha görkemliydi.
Ve aşk,
Kendi kalbinde bir devrim başlatmıştı.
Ama bu aşk bir uçurumdu;
Biri iktidarın çocuğu,
Diğeri özgürlüğün kızı.
Biri zincirlerden yapılmış,
Diğeri zincir kıran.
Yine de kalpleri aynı anda çarptı.
Ateşle barut birbirine dokundu,
Karanlıkla ışık birbirine değdi.
Ve o yasak aşk,
Tarihe düşen bir sır oldu.
Bir adam faşizmin gölgesinde,
Bir kadın devrimin ateşinde,
Ve ikisi,
Birbirine dokununca,
Dünya bir anlığına sustu…
#MehmetYETEK
5.0
100% (2)