Gün geldi ağladığım günlere ağladım. hz. ebubekir
mustafa ertürk
mustafa ertürk

Şiirsel anılar

Yorum

Şiirsel anılar

0

Yorum

4

Beğeni

0,0

Puan

156

Okunma

Şiirsel anılar

CİDE 16



İÇİNDEKİLER



CİDE :07.05.2001

!-
Cide Noterliğinde 20. günüm
İlk başlamam 17.04.2001 Salı
Cide Kastamonu’n güzel ilçelerinden biri…
Karadeniz sahili 6 bin nüfuslu küçük şirin bir ilçe…
Amblemi: Üstte güneş, altta deniz, ortada yeşillik.
Tam Cide’ye göre bir amblem…
Maviş gökte güneş altın sarılığında
Işık tayfı altında yürüyorum
Bir yanım dağ yeşili çam ,çimen, kayın, böğürtlen
Bir yanım cam göbeği maviliğinde. kımıl kımıl deniz.
Yeşillikler arasında gül beyazı evler

2-
Burası Cide
Can sıcaklığında insanı
Çiçeğe kesilir burada nisan
Sarı yazma olur gözün gönlün
İşte böyle gülüm
Bunlar çalakalem yazdıklarım….

Bugün musluğu açık bırakmışız
Gece iş yerimizi su basmış
sabah sabah onunla uğraştık, moralim hiç de bozulmadı….
Katibime kızmadım… ’Olur böyle şeyler’ dedim.

Ve bugün bu sabah
Dr Ali Osman’ın bürosuna gittim.
Çalışan kız Veliye kahve yaptı….
İstanbul doğumlu İstanbul büyümesi…
Rahat, esprili güler yüz ,hoş sohbet bir kız

Derken yaralı bir güvercin yavrusu…
Yürüyerek içeri girdi. sığınmış olmalı.
Veliye kız tuttu yavruyu ,okşadı, okşadı,
Dışarıda inceden yağmur yağıyordu.
’Yağmur kesilsin de, bahçeye salayım’ dedi.
Gitti bakkaldan bulgur getirip yavruya yedirdi
bu nedenle sevdim bu deli göz kızı
14 Mayıs 2001
3-
Dağlar duman…
Günlerdir yağan yağmurdan deniz
kıyı boyunca kan renginde
bulut gölgeleri kara çadır ;
güneşe hasretiz.
Hasretinle yaşıyoruz gülüm.


Etli pirinç pilav yapayım dedim.
Kazan dibine yanmış bir çorak,
koyun tuzlanacak sanırsın.
Melamin kazanı çöpe attım.
Şofben yanmıyor, aksilik

Ev tozlandı... kadın bulamıyorum.
Bekarmışım diye...
Vay beni vay…

Bahçemi özledim.
bir de seni güşüm
İhtiyar birine sordum ,
-nen var, nen yok, emmi! ..
Bir cevap verdi ki şaştım,
- Bir kuru canım, iki de ana dişim ’ dedi,
eliyle göstererek.. Güldüm.

4-5 yaşlarında bir kız çocuğuna
bir oyuncak bebek verdim
kucakladı sevdi
’Canım bebeğim… canikom,.. diyor
bağrına basarak.. sevdim
Bugünün en iyi sevincim oldu...
17. 05. 2001 Cide

4-
Sayın Noter Nuray Hanım bana fax çekmiş Telefon ve floransan lamba parası az bulmuş içlendim doğrusu.
Sayın bayan ne buyurdunuz ne dediniz?
Faksımızın anlamını bilemedim. Şifresini çözemedim. Bilinen o ki burada, dört yıl kaldınız ama az kazandınız ekmek yediniz, bilinmeyen, buraya ne verdiniz.5 milyoncuk mu hala derdiniz
Yazık! 17.05.2001

5-
Bulutlar yürüyor Gök gürlüyor
Kök filiz sürüyor yeşeriyor
dallar çiçeğe bürünüyor
17. 05. 2001 Cide

Askeri uçak kazası
Malatya 34 şehit
17.05.2001 basın

6-
Cennete ermekse erek Cide’yi görmek yeter
Gayrı aramaya ölmeye ne gerek
Güzel birbsar günü Güneş can ısı
dağlar çam çimen Bir içimlik su
deniz mavisi gözleri kara kızın
18.05.2001

Gideros:

Bu hafta sonu Ankara gitmedim.
Cumartesi öğleye değin evin temizliği ile uğraştım.
Sergiler , sil süpür... Aman ne zor işlermiş meğer
Ama bıkkın değilim, mutluyum.
Öğlen sonu;
Ahmet Hocayla Gideros’a gittik;
küçük bir koy tabii bir liman.
Balkon doluydu masamızı
büyük limonun altına kurduk.
Güneş batım ufku menzilindeydi.
Güneş denizde deniz güneşle
yarılmış bir karpuz gibiydi...

Yağmur başladı.
Düşen damlaların denizde
su kabarcıklarının ışıkla
oluşturduğu ışıltı habbecikleri…
Kıpır kıpır yalım yalım ışık oyunları
güneşle oluşan gök kuşağı halesi

ağzım açık kalmış düşüncelere dalmışım,
denizde ilk kez görüyordum.
Işık tayfları daha zengin mor ötesi ışınlar…
Ultra viyola ışınlarıyla büyüleyiciydi,...
km.lerce uzayıp giden bir ışık tüneli….
Alıp gitti beni….

7-
Rıfat Ilgaz:

Çocuklar ve kadınlar ellerinden çiçekten dallarla geçiyorlar…
’Sarı yazma…Rıfat Ilgaz’ın sarı yazması!’ dedi hoca…
Anlamını sordum. ’Biliyorsun Rıfat Ilgaz Cidelidir.
Cide sahilleri yamaçların bitki örtüsü…
.Çiçek türü itibariyle zengindir.
defne sarı yazma iç içedir.
En çokta bu sarı çiçeklerin
çok güzel kokusu vardır.
Bunların çiçek açma mevsiminde
levrek balıkları bu sahillere gelir.
Lezzetli olur levrekler…

.Bu çiçekler buranın simgesi gibidir
.kadınların başörtüsü hep bu renkten,
hep bu desendendir.
Eskilerde ilçede baskısı yapılırdı.
Şimdi o da kalktı yazık ki...’

İşte Rıfat Ilgazın ’sarı yazma’ kitabının adı
bu çiçekten, bu çiçeğin halkın yaşamıyla
kültürüyle zevkiyle kaynaşmasından almıştır…’dedi
Anlatı da anlattı., Rıfat Ilgaz’dan, kitaplarından, yaşamından...
-Bu halk var ya bu halk çok yobazı var bu halkın…
12 Martta Rıfat Ilgaz’ı komünist diye ihbar ve şikayet etmişlerdi.
Eli kolu kelepçeli olarak buradan götürülmüştü...’ derken;
gözlerini siliyordu...
Ondan sonra adamcağız buraları terk etti.. Şimdi de
onun isminden medet umuyorlar..
Gözleri yaşardı..
Konuyu değiştirme gereğin duydum

7-
Güvercinler
‘Ne haber yavrulardan’ dedim
‘Bir gariplik var ‘ dedi..
‘Hayrola..’
‘Ne bileyim şunun erkeği iki gündür
görünmüyor’ ,dedi.
Soldakileri göstererek.

-Yapma ya dedim!
-vallahi!!..
Baktım gerçekten diğerinin dişisi kuluçkada,
erkeği yanında ,ikisi de yuvadalar..
Beriki yuvada yalnız duruşu bile mahzunca…
-Başına bir şey mi geldi dedim acaba,…
-Ne bileyim düşmanları o kadar çoktu ki
gariplerin dedi, içini çekerek.


8-
Bugün Cuma.
Cuma günleri ilçemizin pazarı kurulur.
Bu nedenle haftanın en canlı, en kalabalık günüdür.
İşte caddeler daha kalabalık.. Esnaf bu günü iple çeker

Konuklarım:
Ve bugün öğlen sonu misafirlerim vardı.
Adliyeden ilçe kıdemli savcısı Vekil bey,
savcı Alparslan bey.. hakimlerden Hasan bey..
hakime hanım, İlçede üç bankanın müdürleri
Çay-kahve-sohbet. meyve ikramı…
-Nasıl işler noter bey dedi kıdemli savcı Vekil bey
-Üç bankam var, işte müdürlerim dedim ,kahkahalarla gülüştük.

Bugün 11 haziran pazartesi sabah sabah bu satırları yazıyorum.
Uzun süren serinliklerin ardından gelen sıcak bir sabahın keyfiyle..


9
İş yerime girmeden gözlerim yine güvercinlerime takılıyor.
Sağdaki çift tam tekmil yuvadalar ,dişi kuluçkada erkek hemen yanı başında tünemiş.
Bir yastıkta iki baş gibi. Soldaki yine garip yine tek. yine boynu bükük, ürkek bakışlı.
Yumurtalarını evirip çevirme hareketleri yapıyor. Öyle sefil öyle mahzun bir duruşu var ki,
bakmak bile acınası.. Belki de bana öyle geliyor. Yok ama hayır hayır gerçekten de duruşu garibanca..
O da yalnızlığın farkında olmalı... , hem kendi yalnızlığı, hem yavruları ve eşini..
Öyle ya kaç gündür, --sanırım bir hafta -- nerededir, başına neler gelmiştir..
Bu düşüncelerle ofisime giderken pasajın girişindekilerle selamlaştık.
Ofiste katibem gelmiş.. ’Günaydın ! ’dedim, tebessümle karşılık verdi.
Kuş yemi aldım çıktım,
Cemal Hocanın dükkanı önüne serptim .Siyeçlerden damlardan çatılardan uçan geldi..
Benimkiler de geldi. Sağdaki çift süzüldü. Başbaşa vermişcesine, birbirinin azgına korcasına
beraberce taneleri toplarlarken; soldaki gariban süzüldü en uçta, dış duvarın önüne kondu.
Korka korka taneleri almaya başladı, bir alıyor bir etrafa bakınıyor. Bu halleri onun nedenli
korku içinde olduğunu gösteriyor.

10-
Bir anı:
Onun bu hali bir akrabamın anlattığı bir anıyı anımsattı. İçim sızladı..
Körfezi vuran deprem17. 8. 1999 deprem Ankara’yı da sarsmış,
binaları sallamış, insanları sokağa dökmüştü.
Yengem olan anıyı anlatanın apartmanında da aynısı olmuştur elbet..
Yengemin kocası Almanya’da olduğundan; iki kız bir oğlunu koltuğuna almış
dışarı çıkarken, kaçırabildiği bir battaniyenin altına girmiş.
Bir köşede sabahı beklerlerken hoparlörlerden ezan sesleriyle şafak selamlanırken tüyler
kardeşlerinden biri merak edip çıka gelmiş Ablasını bir kıyıcıkta yavrularıyla
battaniyenin altına sığınmış, birbirlerine yapışmışçasına görünce,
’abla , abla!’ der boğazına bir hıçkırık düğümlenir. Birbirlerine sarılır ağlaşırlar…
Delikanlı bu durumu, bu duygusal anı anasına, babasına anlatır. Onlarda ağlamaklı olurlar
yengem kuzenimle kaçmış olduğu için 20 yıldır konuşmadığı, yüzünü görmek istemediği
babası dayanamaz, kızını görmek ister. Karısına ’haydi kalk oraya gidiyoruz’ der
Gelmeleriyle ağlaşarak kucaklaşırlar... Böylece bir barış günü olur doğan güneşle.
Yengem anlatırken hem onun hem bizim gözlerimiz yaşarmıştı.
Bakalım bizim garibanın kocası, yuvasına sağ salim dönecek mi? Yoksa oda mı
almancı oldu.. inşallah öyle olur olur da o da izine gelir…dilerim.

11-
DİNLEDİĞİM İKİ İLGİNÇ ANI

Pasaj komşum Rıza usta anlatıyor.
’Neden, nereden’ diyecek olursanız bu hafta sonu çay bahçesinde sohbet ederken;
’Kürdün kulübesi ’ denen yer varmış, göreyim diye beni oraya götürdüler. Kastamonu yolu üzerinde
rakımı 1200-1300 metre olan ormanlık bir yer. Orman işletmesine ait bir kulübe, kamalye...
Hepsi terk edilmiş, bakımsız. Doğa olarak harika.. çamlar, meşeler, gürgen, defne, daha neler neler…
ot ve çiçek çeşitleri. Buz soğukluğunda bir pınar, derince bir kuyu, püran yapmak için imiş...
İşte buradayız, nevalemizi yer soğuklğumuzu yudumlarken doğal olarak konular arasında avcılık ,
av hayvanları ağırlık merkezi dağ keçisi oldu. İşte bu nedenle konu ve yeri gelmişken Rıza ustanın
köyünde bundan yakın geçmişte yaşamış olan ( …...) isminde kimsesiz bir kadın, malı davarı ineği
olmadığı komşulardan da gelmediği halde evinde süt ve yoğurt eksik olmazmış. Bunun komşular
arasında dedikodusu olurmuş .
Derken komşulardan biri kadını evini gözetim altına almaya başlamış, gece gündüz takip edip durmuş.
Bakalım bunun evine kim gelip gidiyor, bunun kaynağı nedir diye .Bir de ne baksın, ne görün;
akşam yatsı saatlerinde bir dağ keçisinin yaşlı kadının evine geldiği, kadının kapının önünde onu sağdığı ve
keçinin tekrar ormana doğru gittiğini görmüş. Görmüş de hasedinden çekip tüfeği keçiyi vurmuş.
Bunu gören kadın ’hay gözün kör olsun ..bunu da mı çok gördün !!’ der iniler, intizar eder...
Gerçekten de adamın gözü kör olur. Bununla da kalmaz bu sülaleden bir çoğun gözü kör olur .
Bununla da kalmaz sonraki nesil hep gözleri kör doğarlar. Bu nedenle o sülaleye körler derlermiş.

İKİNCİ ANI
Yine aynı sohbet sırasında yine rıza usta anlatmıştı;
…köyünde ,uzaktan akraba olan … dağ keçisi meraklısıydı, vurur kızartır alem ederdi.
Fizanda olduğunu duysa duramaz giderdi. O da öyle bir haftalık işte.. Ömrü böyle geçmişti.
Ve bu yolda gitti.
Su testisi su yolunda kırıldı. merakla ağzına bakıyoruz.
Derken anası bir rüya görür, oğluna anlatır..
’Bak oğlum, rüyamda senin dağ keçilerine çok kötü takıldığını..
artık tövbe etmeni, aksi halde traktör altında kalıp öleceğini söylediler’ der.
Adam anasına çıkışıp ’ kocakarı masalları …asıl sen kızdığın için öyle rüya
görmüş olmalısın ’der..
Der ve aynı gün yine traktörüne biner gider... yarım saat sonra kara haber gelir.



12-
Dizeler:
Baygın baygın albenili bakarsın
Damıtık gül gibi içime akarsın
Aslı olup Keremin ateşini yakarsın

Üç gülüm var benim bu diyarda
Her gün birini görüyorum rüyamda
Tükenirken menziller hayat yolunda
Çıkıverdi karşıma ömrümün sonbaharında
Ağardı saçlarım gönlümün kahrında


Dün güneşin tüm çıplaklığıyla,
tüm kızgınlığıyla saldırdığı bir gündü.
Ve dün işlerimizin en az olduğu bir gündü.
..................................
Ve dün adliyeye gittim, özlemişim,
o duygu çekiyor olmalı beni.
Hakime hanıma çiçekleri sundum.
Çok sevindi. ben de sevindim.
Çok güzel hoş sohbetimiz oldu...

,İstanbul’dan bir avukat geldi.
Cideliymiş 30 yıl cide’de çalışmış,
bir yıldır İstanbula taşınmış..
Çokça Cide anıları özlemler...

Bu motuvasyonla sahile indim.
Güneşin denizden batışını izledim.
Ufuk buhar buğu sis içinde güneş
o heyula içinde ışıldıyordu
Keyif verici bir manzaraydı.


Erkan ve Rıza ustalarda özel idareye ait otelin orda.
Elazığlı biri,-Ahmet dayı- orada çalışıyor. Vazıldan’a gitmiş vs vs.
Ordan çay içmeye gittik, saat 11 civarı eve geldim, sütlaçfilan .Biraz rahatladım.
Bir daha bu denli içmemeliyim ,midem ağrıyor.. geç saatler uyuyabildim…
13-06-2001 cide


13-
Güvercinlerime bakıyorum sabah sabah.
Sağdaki çift, dişi yuvada bir şeyler gagalıyor.
Erkeğin getirdiği yiyecekten yiyor olmalı.
Yuvaları gösterişli,- diğerine nazaran konak.
-.Erkeği 1-2 metre ilerde temizliğini yapıyor.
Tüyleri uçuşuyor başı kanatları arasında
gagalanıp duruyor.

Soldaki gene yalnız, yuvası diğerine nazaran gecekondu.
Garip sağa sola dönüyor. Başı kanatları altında.
iniyor ,kalkıyor, kabarıyor. Belli ki yumurtalarının yerini değiştiriyor
. Hepsinin aynı ısıda olmaları aynı sürede miadında
civcivini çıkarmak gerekiyor... Bunu sağlamaya çalışıyor, anaç...
merakla izliyoruz…

14-
İKİ ESPİRİ NÜKTE
Kazı kazan:
Dün sahile indim. Bir yerde oturuyorum, daha doğrusu arabam yıkanıyor
ben benzinlikte oturuyorum. Milli piyango biletçisi geldi.
1adet bilet 2 adet sayısal loto1 adet kazı kazan benzeri olan labirent denen
talih kağıdı aldım. Biletçide karşımda oturuyor.
Labirenti uzattım, ’şunu kazı bakalım’ dedim.
Biletçide cebine davrandı, bozuk paralardan eline bir tane aldı, kazıdı kazıdı.
Bir şey çıkmadı.
-Canın sağ olsun
-Canın sağolsun
Karşılıklı nezakette bulunuyoruz
-bak biletçi bunları niye satıyorsun?
-ah çıkacağını bilsem dedi…
Tam aradığım cevaptı.
-ha demek ki çıkmayacağını biliyorsun

-nerden bileyim abi?
-güzel dedim mırıldanarak.
Sigaralarımız da bitmişti izmariti söndürürken
-borcum dedim
-5 milyon 5 yüz bin dedi
Çaylarımız da bitti..
-bak biletçi labirenti kendin kazıdın ben elimi vurmadım,
biletlerinde çıkacağını bilmiyorsun ama
çıkmayacaklarını biliyorsun
aksi halde satmazdın değil mi?
-evet dedi kekeleyerek.
-O halde benden ne istiyorsun?
Neyin parasını istiyorsun?
kızardı bozardı
-canın sağ olsun diyebildi sesi titriyordu..
Bozuntuya vermeden gayet ciddi tarafından ;
-Çayını sigaranı da ikram ettim, haydi şansın bol olsun dedim..
-Ama abi ama abi…
Derken telaş ve korkusunu görmeliydiniz
Güldüm
-otur hele dedim otur…
Rahatladı garibim.

2. OLAY
Paçayı kaptırmak:
Geçenler pantolonum paçasının tamiri için terziye bıraktım.
Akşama doğru tamam olur dedi. O gün gidemedim.
Ertesi gün gittim, gittim bulamadım.3 Gün gittim,
Ütüsü yapılmamıştı.4 Gün vardım. Şükür Allaha yerindeydi.
-Yahu ustam paçayı sana kaptırdık kurtulamıyoruz. Bugün 4 gün… dedim
Güldü ’ Yaa! Kaptırmayacaksın ’ dedi. Kavrayışını beğendim.
19-06-2001

15
Üç Bankam
İşler nasıl deyip soranlara, benim 3 bankam var deyip yanıtlıyorum
İş bankası Halk bankası Ziraat bankası
Bunlardan Halk bankası müdiresi Mediha Öztürk hanım gerçekten bir hanımefendidir.
Fiziği ruhundan, ruhu fiziğinden ince. Güldükçe gül gibi gamze yanakları…
Ben iyi bir çaycı, o iyi bir sigaracı.. Gördükçe beni odası kalabalık olsa da
buyur çay söyler sohbet uzar .Öyle oldu ki ben de tam bir sigara tiryakisi oldum.
’Sigaraya paydos’ dediğimde ’hadi bir daha zehirlenelim’der gülüşürüz.
Masasında misafir için yrıdır Kendi sirası ceptendir. Misfir sigarasından almaz...
İşte dün ve az önce bugün gene öyle oldu.derken başlıktaki dizeler geldi aklıma…
19-06-2001 CİDE

16-
Takip etmekte oldugum güvercinimin durumu bana üzüntü vermekte.
Nasıl üzülmem ki..2-3 gündür yuvası boş. Bakınıyorum, saatlerce izliyorum.
.ne gelen ne giden var. Soldaki yuvaya. Ne oldu ne geldi başlarına gariplerin.
Önce erkeği, şimdi de kendisi .. Çıkılmaz ki, çıkayım da yuvaya bakayım
yumurtaları duruyor mu? gerek kendilerinin gerek yumurtalarının düşmanları
o denli çok ki…
Allah’ım bi şey gelmemiş olsun başlarına içim sızlıyor, ağlamak istiyorum.
Oysa hayatımın en mutlu, en güzel günlerini yaşıyorum.
Kızlara tembih ettim “soldaki yuvanın güvercinleri yuvaya dönerlerse
bana haber veren mükafatını alacak.

17-
Yağmur ..
Evdeyim; dün akşam. Yıldırımlarla ev aydınlanıyor
.Birkaç saniye sonra gök gürlemesi, dağlar yıkılıyor gibi.
Elimdeki kitabı bitirdim, perdeleri sıkıca çektim, kendimi
uyku dünyasına terk ettim. Uyandığımda aydınlıktı,
kuş sesleri canlılık verdi bana, çayımı koydum
Akşamdan kalma bulaşıkları yıkadım, tıraşımı ,çayımı içip ofisime geldim.
Saat 930 civarıydı. Pasajın kızları Fatoş hanımın etrafındaydılar.
Taburelere oturmuş sohbet etmekteydiler. Bana da yer verdiler,
Erkan geldi uyur gezer gibi. Kızlar takılmaya laf atmaya başladılar.
’Gel otur’ dedim ’Sağol hakim amca gidip bir çay içeceğim’
-Tabii tabii
-Anca acılırsın
-Yorgun savaş
-Akşamdan kalma
Vs vs dedi kızlar
En güzelini Veliye söyledi;
-Islak aşık yürü…dedi
Islak aşık sözü çok hoşuma gitti, gülüştük.
Yağmur başladı, kovadan boşalırcasına..
Kızlar pasaja kaçtı, biz siyecin altına çekildik.
Havaya baktı ’ şimdi açacak’ dedi
’Veliye.. bilir ,ne de olsa veliye ermiş’ dedim…



18-
Üzüm ekşir şarap olur
Sis çöker dağlar duman olur
Bu ayda gelmezse yarim
İnanın kızlar halim harap olur

Dizeleri geldi ve döküldü ağzımdan.
’çok güzel’ dedi gülüştüler.


Çaycı Ramazan geçiyor elinde çay askısıyla;
Çay getir çay Sevgili ramazan
Çayın güzeldir Senin her zaman
Gülüşmeler…
.
Sabahları sisten ince bir tüle bürünür
Kuşluğa doğru Tüm güzelliği ile görünür
Kokusu içinize siner Binbir çiçeğin
Defnesi, zambağın, iğdenin
Kuyularda unutulmuş Cidenin

Yeşil bir çimen içinde açılmış gelincik
Domuru patlamış bir gül gibi doğmada güneş
Gerçekten Cide doğaca çok güzel,
cennetten bir köşe derler ya işte öyle..

Ama unutulmuşluğu da bir gerçek,
zaten neyi unutmadık ki..
Neyin hangi değerimizin kıymetini bildik ki..
Cide 6 bin nüfuslu bir sahil ilçemizdir.
85 köyü vardır.
Tek iş sahası fabrikası, üretim yeri olmayan yerlerimizden..
.Nüfus artışı şöyle dursun eksilmekte.. göç, göç…
Oysa bu doğa güzelliği yanında .Kereste fabrikaları mı
meyve marmelat fabrikaları mı, gemi tersaneleri mi olmaz..ne olmaz ki?
Ama nerede? olanları da gün be gün küçülmekte, gün be gün kapanmakta,
yok olmakta. .Tüm esnaf dert yanıyor, siftah etmeden dükkan kapatanlar var..



19-
Çocuk sevinci

Elinde karnesi Sınıfını geçmiş
Neşeli mi neşeli sevimli mi sevimli
-Adın ne dedim senin?
-İlge dedi sıkılgan
-Ah ne güzel isim
Gerçekten güzel ve
İlk kez duyduğum bir isim.
-Kardeşin var mı?
-Var
-Adı?
-Bilge
İlge-bilge..
-Şair olmalı sizinkiler...
mahçup yere bakıyor kızcagız.
Ona oralet söylüyorum.
Takılmaya şakalaşmaya devam ediyorum.
-Ne demektir ilge..bilge?
Cevap yok,yanındakilere bakınıyor oraletinin içiyor.
-Torunum yok ki seni torunuma isteseydim…
Mahçup yere bakıyor, kızarıyor
-utanma diyor yanındaki bayan..
-Utanmak iyi duygudur, asil duygudur diyorum.


20-
Şiir
Mavi güvercinim Hasret kuşum
Kafestesin Yaralısın biliyorum
Güzel kuşum Burada da kuşlar
Güvercinler var Yaranı mı sararsın
Yüreğimi yaralayan Bir güvercinim var ki
Günlerdir yuvasına dönsün diye bekliyor
.Uçan her kuşu o sanıyorum
.Uçan her kuştan onu soruyorum.


21-
Sigara:
İlan ediyorum
Bu dertten mustarip her ferde
Son veriyorum siğara illeti denen derde
Kanacak kadar ahmak Düşünemiyorum
tav olacak bu namerde

Sanılmasın ki terk etmek
Bu namerdi onca sor
Kolaylığını yüreğindeki
Yaşam sevincine sor

O namerdin katranı nikotini
Ivırı zıvırı da yanığı ateşten bir kor
Kör değilsen İçenle içmeyenin
Rengine bak da aradaki farkı
ortadaki gerçeği gör!..

Böyle yazdığıma bakmayın,
sorun edip kafanıza takmayın
.Bu benim kaçıncı yazışım ,kaçıncı bırakışım..
Ama siz siz olun sözünüzde durun
24-06-2001 CİDE

22-
Rıfat Ilgaz devamı
ötürüldü.
Ondan sonra adamcağız buraları terk etti.. Şimdi de
onun isminden medet umuyorlar..
Gözleri yaşardı..
Konuyu değiştirmek istedim
’Hep böyle duman mı olur bu yamaçlar ’ dedim.
’Bu dumanında bir görevi var noterim, kayın ağacını besleyen
geliştiren bu dumandır.’ dedi, devamla
’Doğada hiç bi şey sebebsiz rastgele değildir!’
’Doğa çözülmedik sırlarla doludur ’ dedi.
….28.06.2001

Kimi hayal olur silinir
Kimi ölmeden ölü bilinir
hayat kervanı arenasında
Hasret kaldım sıcak kollarına
Düştüm gurbetin sihirli yollarına
.28.06.2001






23-
Siz okurlarıma özellikle güvercin meraklılarına ilginç ve
Gerçek bir güvercin yaşam gözlemi anısı
Meftunu tutkunu oldum iki çift güvercinin
Yuvalı günlerin hem acınacak he
imrenilecek aile yaşam hallerine


24--
Burası CİDE.
Çarşı ana caddesi bankalar semti.
Kalmakta olduğum daire
Halk Bankası şubesi üstü.
İş yerimle aramızda tek yol var.
Banka şubesinin siyeci raf gibi dış kolonla
çatı panosu arasında güvercinler oynaşır eğleşir.

.Ahmet beyin kırtasiyesinde çay içiyoruz.
‘Bak dedi bak’ .Baktım güvercinler kimi konuyor ,kimi uçuyor.
Tam o sıra biri azgında kocaman bir çöp parçasıyla gelip
sol köşesindekinin yanına kondu, çöpü ona verdi.
Kendisi tekrar uçtu.
‘Gördün mü ,gördün mü? erkek çöp getiriyor, dişi onunla yuva yapıyorl’
dedi hayretle.
Ve tam o esnada bir başkası uçup geldi, sağ köşede çömelmiş olana çöpünü verdi
.çöpü alanlar onu hemen gagalarıyla yerleştirip sagını solunu gerekli tesviyeyi yapıyorlar,
hayretler içinde kalmıştım.
Koştum evime gittim, fotoğraf makinemi getirdim. Seyrüseferler devam ediyordu.
Şak şak flaş patlatıyordum. Dalmışım kendimi kaptırmışım
.Aman buda ne birbirlerinden çöp çalıyorlar…vallahi.
Sağ köşedeki erkek geldi, sol köşedeki yuvadan bir çöp aldı kendi yuvasına taşıdı,
dişisine verdi. Az sonra, soldaki yuvanın erkeği geldi, çöpünü verdi.
Dişisi ne dediyse nasıl anlaştılarsa döndü, sagdaki yuvanın erkeğine saldırdı,
onu uçurdu. Ama yuvasına dişisine dokunmadı.
Kanım kurudu, ağzım açık kaldı derler ya işte öyle olmuştum.

Az sonra yine sağdaki yuvanın bu kez dişisi soldaki yuvadan
çöp almaya çalmaya gitmez mi? Diğeri buna saldırmaz mı,
Ahmet efendiyle bakıyor gülüyoruz. Keyfimize diyecek yok.
O sırada kırtasiyeye kadın müşteri geldi 45-50 lerinde olmalı.
‘Hayrola neye bakıp gülüyorsunuz’ …
Ahmet emmi : ‘Güvercinler, güvercinler erkek dışarıdan çöp getiriyor ,
dişi yuva yapıyor’ dedi..
Kadın da dönüp baktı. ’Öyle öyle!’ dedi…
Tıpkı insanlar gibi diyecek oldum .Kadın :
‘Nerede insanlarda böyle anlayışlı, böyle
dayanışmalı olsunlar .Kadınlar hamileyken
hangi erkek onun yerine çamaşıra bulaşığa elini vurur ki.’.dedi
lafımı ağzıma koydu.. telafi etmek için ‘yuvayı dişi kuş yapar derler,
demek ki buymuş’ demekle yetindim.
Ahmet de ‘demek ki buymuş ya’ dedi güldü.
Kadın Cemal hocaya bakınır oldu.
Cemal hoca buğday serpti, tüm güvercinler oraya uçuştular.

25-
Dizeler;
Akşam oldu. Bu güzel anın sabahı
Şu dizelerle uyanır oldum
a-
Bilmem canım Bilmem cananımsın
Damarlarımda Kıpır kıpır kanımsın
Küllenmemiş sevgimizle kutsal anımsın

b-
Ne kardeşim Ne bacımsın
Ne kederim ne acımsın
Kirlenmemiş sevgimizle
Sen başımın tacısın

c-
Ortalık aydınlıktı.
Ezan okunuyordu,
belediye bahçesinde ,kuşlar cıvıl cıvıldı
Şiirimin tınısını duydular da onlar da
ahenge uydular dedim içimden

d-
Kalktım çay koydum
seslerini dinliyorum
Bugün seni anarak uyandım,
bir an seni mutfakta sandım
yoktun, yoktun işte!..

e-
Çay koydum Sigara yaktım
Televizyonu açtım Sıradan şeyler işte
Niye yazıyorum ki Can sıkıntısı mı ola
Hayır canım sıkılmıyor Öyle mutluyum ki

f-
Evden çıktım ofisime gidiyorum, kuşluk vakti,
sokaklar caddeler sessiz
tek ses kuşlardan ve daraba sesleri

.g-
Yol kenarında dutlar dökülmüş yollara.
Pasajda dükkan komşuları toplanmış çay içiyorlar
.Çay içtik ,sohbetler, takılmalar…
Kalemi aldım elime, elim takıldı
saçının zülüf teline

ğ-
Kaptırdım mendilimi deniz
sabahın meltem yeline
Allah kimseyi düşürmesin
Senin gibi güzelin,
halden bilmezin diline


h-
Kurudu yapraklar döndü gazele
Sözüm para etmiyor sen güzele
Kendimi arayan bir kuldum
Şerri nefiste selameti sabırda buldum

ı-
diyardan diyara postalanan bir puldum
desen desen işlenmiş bir kilim bir çuldum
Canı arayan tevekkel bir kuldum
Araya araya canı cananda bulum
01.02.2001 CİDE




26-
Kendim yazıp kendim okuyorum
Cide Ankara arası mekik dokuyorum
Biraz sonra yola çıkacam
Öyle heyecanlı
Öyle duygu yüklüyüm ki
Bir yandan Ankara’yı özlüyor
bir yandan Cide’yi seviyorum
Cide’de güzel yok sanıyordum.
Güzelliği olan bir yerin güzeli olmaz mı,
şimdilik iki güzel keşfetmiş bulunuyorum.
İkisi de birbirinden şirin,i kisi de
birbirinden can, canan.
Maviş gökte altuni güneş
Dağlar yamaçlar çam çimen
Kara gözlü serem serpe



27-
3-4 sayfa öne gidin
.30.05 tarihli yazıyı okuyun, okudunuz mu?
Güzel.. Orada güvercinlerden söz etmekteyim,
Halk bankası siyesinde bankaya girişe göre siyecin
sol köşesinde ki çift siyah renk ağırlıklı.;.
sağdakiler ise gri tonlu. Saldırgan olan bunlar.

Günlerdir güvercinleri izlemekteyim,
çöp çalma savaşları devam ediyor
.Saldırgan grilerin erkeği çok hamarat.
Dışarıdan durmadan bir şeyler getiriyor,
dişinin önüne koyuyor. Ağzına bir şeyler veriyor
Dişi yumurtada, hiç kalkmıyor .Erkekte onun başında .
Fırsat buldukça siyahların yuvasından çöp aşırıyor
Kavgaya başlıyorlar. Nitekim bugün yine öyle oldu
.Kapışmaları uzun sürdü. Başka güvercinler gelip
araya girdiler de kavga sona erdi.

Cemal hoca gene dükkanın önüne yem serpti,
güvercinler yeme üşüştüler. Yerde gökte gören geliyor
Yemeleri kapışmaları cilveleriyle hayat devam ediyor



23-
Kuş sesleriyle uyandım. Cıyak mıyak kılı vıli...
Perdeleri topladım, camı araladım,
bulutsuz esintisiz bir hava.
Güneş karşı tepelerdeki çamları sarmış.
Kuş sesleri artısıyla devam ediyor.
Tv yi açtım ses kapalı görüntülerle zaman dolduruyorum.
Tekrar uyumuşum, uyandığımda saat 10 a geliyordu.
Mutfaga daldım, çay koydum, biraz da sütlaç çıkardım.
Küçük göze koydum. Banyoya geçtim ,tıraş mıraş derken
mutfaga döndüğümde sütlacın köpüre köpüre kaynamaktaydı
11 e kadar mutfaktan anca çıkabildim

.Merdivenleri inerken karşı komşu kadının merdivenleri silerken gördüm.
‘Kolay gelsin bayan;
‘Sagol’ komşu
‘Ben yardım edemiyorum kusura bakmayın …’
‘Zararı yok bir kadın tuttuğumuzda merdivenleri de silsin…’
‘Tabiî ,tabiî kii’
Yoluma devam ettim, kaçamak gözlerle bakışmış olduk.
Ah siyah gözlerin bu kadına yakıştığı kadar başka bir kadına
yakıştıgını görmüş değilim, gözlerine sonsuz derinlikte bir güzellik
bir çekicilik vermiş,ki asnlatamam o bakmaya çekindikçe
gözlerini sakındıkça çekiçiliği derinliği artmakta.
Bermuda üçgeni gibi ,deniz akıntısı su girdabı gibi insanı çekmekte.
Bunları düşüne düşüne ofisimin önüne gelmişim.
Ahmet bey dükkanın önünde güvercinlere bakmakta.
Selamlaştık. Çaycı Ramazanın çay bahçesine geçtik.
GECE SAAT 23.00


24-
Bugün akşam uzun süre bizim tv 4 te halk müziginden
türküler, türk sanat müziği programında şarkılar dinledim.
Her biri ayrı güzellikteydi. Her biri yüreğimin kılcallarını titretip
beni Anadolu, Anadolu insanının. kültürünün. yaşam biçiminin..
Anadolu insanının duygu ve düşüncelerinin ve tüm bunları dile getiriş
inceliğini, derinliğini ,zenginliğini, müziğindeki tiz ve tonlarındaki neşeyi,
hüzünü, saflığı ve sadeliği duyumladım.


Kapıldım Anadolunun değişik iklimine,değişik cografya,değişik kültür ortamlarına gittim .Duygusallaştım
,güzelleştim, Keşke her şey müzikle dile getirilseydi. Müzik günlük konuşma dili olsaydı.
Müzik sanatın, siyasetin, edebiyatın dili olsaydı .O zaman ne kavgalar, ne savaşlar, ne ulusal ne de uluslar arası
mahkemeler, divanlar olurdu diye düşündüm.
Düşünürken ben kumandayı çeşitli kanallara, çeşitli müzik istasyonlarına ulaştım.
Her birinde ayrı güzellikler vardı. Kimi çok coşkun ,hareketli, gerek sunucu ,gerek ckendimi yerden yere,tavandan tavana vururcasına hareketli…kimi tamtamlı vsvsvs derken bir istasyon beni bağladı,yüreğimi yaktı,dağladı.Bana bu satırları,işte o heyecan,o duygu sagladı.İnsancıl,müşterek dili işte bu,bu müzik, bu ses olmalı.
Ergeç böyle olmak,işte o zaman dünyanın daha güzel olacagını,dünyanın var oluş gizeminin,yaşam denen hayat denen canlılık denen mefhumun anlamını daha derinlikli kavranacagını,daha kolay çözülebilecegini düşündüm.
Çünkü bu ses,bu müzik sesi,bu insan sesi,hayır hayır bunlara müzik,bunlara insan sesi denemez.Bunlar doğanın gizini,gizemini..uzayın bilinmezliğini,enginliğini yansıtan,dile dile getiren armonikalardı.
Alıp beni bir rüzgarın esintisine katıp,bir meltem bir alize gibi ılık sıcak eserken,birden bir deniz fırtınası dağla hırçınlığı..
Birden bir gök gürültüsü gibi ruhunun ta derinlerini sarsıp silkelerken…
Tekrar ılıman bir ilkbahar yeli gibi,çiçekleri çimenleri okşar gibi.Kelebeklerin,arıların,sesleriyle tınlanır gibi
Ruhumuzu okşuyor,alıp sizi yine doğanın yankılarıyla canlı bir vadiye,sonsuzluk vadisine uzayan sihirli dünyasına götürüyor.
Bir tahteravallidesiniz,uzayın sonsuzluğuna uçuyorsunuz.Elleriniz yıldızlara degecek gibi.Misket misket yıldızlar
İşte duygunuzda,işte duygu dünyanızda o denli bir derinlik oluşmakta.İçinizde bu denli bir derinlik,bir sonsuzluk bahçesi yaratan o müzik,o ses …Bunlara en iyisi ilahi ses demek gerekir.Çünkü bunca güzellik,bunca kusursuzluk,bunca derinlik ve sonsuzluk ancak ilahi kaynaklı olabilir.İlahilikten daha güçlü bir tanımlama,bir gerçeklik olsaydı onu kullanırdım.
İşte içimde oluşan bu sonsuzluk bahçesinde,bu sonsuzluk vadisinde..Bu gökharman sonsuzluğundayım.Menzilleri kat ediyorum,iklimden iklime,coğrafyadan coğrafyaya,gezegenden gezegene ve galaksiden galaksiye uzuyorum.Tüm bunların oluştugu yer neresi içim,içimdeki dünya,yani duygu dünyam..Yol alan kim ben duygu dünyamda.
Duygu dünyamın sonsuzluk ikliminde gezen ben..
İçimde bu duyguyu,bu dünyayı oluşturan ne,kim?
Yukardan beri belirttiğim gibi tv kanallarının birinde sanırım İtalyan kanallarının birinde yansıyan bir opera sesi..
İşte doğanın gizini,gizemini içinde absorbe etmiş müzik denen sihirli ses,inleyen,gürleyen,kanatlandıran
İşte insan sesi olarak şekillenmiş büyülü seda..Dalğa dağla uzaya açılan,gökkuşağı renklerini oluşturan ultraviyole ışınları,mor ötesi renk ışınlarını yansıtan ses..
Beni anadolunun ezgilerinden daha derinden etkileyen ses..
İlahi ses..İşte insanlığın evrensel sesi,insanlığın müşterek dili,duygu ifadesi olmasını istediğim ses..
Bu yazı TVyi icat edene minnetimdir.
Ölürsem yazılsın mezar taşıma
Dikenli bir gülü bela ettim başıma
İnadı ugruna onun öldüm
Doğmadan henüz ölüm yaşına



25-
PERUDA DEPREM
ŞİDDETİ 7,9

Kimi açıklamalara göre 8,2..ölü sayısı 70..Ucuz atlatılan bir deprem,
bu şiddete göre ölü sayısı oldukça az.Sevinilecek husu bu olsa gerek.
FİLİPİNLERDE YANARDAĞ PATLAMASI
26,06,2001
Oğlum Umut 2 arkadaşıyla 3 gün kaldılar,dün gittiler
.Giderosa ,balık yedik
sahilde, gezdik çay içtik.
Onlar akşamları gidip eğlence yerlerine takıldılar.
Güzel günlerdi… 27,06,2001 CİDE


26-
Dizeler

Ecem
Düşündüm ki Yarım ömürdür
Yarım ekmek misali Peşinde koştuğumuz

Sen kimsin, nesin Bu akşam sahilde
Işıltılar altında Bildim ki sen
bir yıldızsın ve sen
Gündüzleri günle
Sonra ayla ışıldayan gecemsin

Gördüm ki sen
Gönül payitahtımda
Payitahtımın sarayında
Kurulmuş sultanım ,ecemsin…

Ve ikrar ettim ki
Son duamdan önce
Dudaklarımda çıkacak
İlk ve son hecemsin
Sultanım Ecemsin
28.06.2001 CİDE

27-
KANI KAYNAYAN DENİZ
Deniz hırçın Dalga dalga
Köpük köpük Azgın bir aygır
Bir aydır deniz hırçın
Kanı kaynayanbir kadın
bir yosma olmalı deniz
Kucagına atlayasım
Koynuna giresim gelir
İlk kez kanı kaynayan
Birini bulmuşken gönül
Kara Deniz
28.06.2001 CİDE

28-
CİDE SAHİLLERİNDE

Sen Cide sahillerinde
Demet demet çiçeklerin en sarısı
Ben kanatları kırık bir bal arısı
Düşüp sevdana koştum
Koştum peşin sıra bir ömür yarısı
Yeşermesi için yüregimin darısı
Kuruyan dudağıma
Bir damla su vermez misin?
28.06.2001

29-
YALNIZLIĞINDAYIM CIVIL CIVIL SAHİLİN
Cıvıl cıvıl sahilin yalnızlığındayım
Parıldayan denizin ışıltısında
Sabahları dağ çiçegi
Akşamları deniz kokan
Rüzgarlarda seni algılıyorum

Seni arıyorum
Yıkanmış milde
Sabunlaşmış taşlarda
Balıkçı teknelerinde
Balıklarda balıkçılarda
derinliklerde defnelerde
Zambaklarda sarı yazmalarda
Seni soruyor seni arıyorum
Cıvıl cıvıl sahilin yalnızlıgında

Kimileri el ele Kimileri kol kola
Kimileri oturmuş Kimileri karınca
olmuş yola Kimileri balkonda
Hasıl her yerde Her şeyde ben
Seni arıyorum haberin var mı
Cıvıl cıvıl sahilin yalnızlığında


30-
BİR BARDAK SU OLSUN KARADENİZ

Bir bardak su olsun
Yüzdüğün Karadeniz
Doldur, doldur da içeyim
Ölümüm aşkından olsun
Ve bir demet sarı yazma
Ahretliğimi elimle biçeyim
28.06.2001


Salına salına gelir bir
Kaşları hilal ay sürmeli
Alıp tuz ekmeğe dürmeli
Bir öpücük vermezse
Bindirip kabarcık teknelerine
Denizlerin en derini onu
Karadenize sürmeli
29.06.2001


31-
Geçenlerde ne oldu biliyor musunuz?
Nerden bileceksiniz değil mi?
Anlatacağımın tadına varmanız için bu anlatacagımın
bana anımsattığı ,bana yaşattığı bir çocukluk anımı önce
anlatayım size isterseniz.

Yıl 1965 olabilir, köyümdeyim. Kuşluk vakti. Anam koyunları sağıyor
.Bende koyunların başını tutmak, küleğin başına getirmek suretiyle
ona yardım ediyorum.Sanırım haziran sonlarıydı.O zamanlar 70-80
koyunumuz vardı.Neyse….
İki toplayıcı geldi. Yaşları 25-30 olamalıydı. yün,bulgur, yağ gibi köylerde
bulunabilen menülerden alıyorlardı. Ben çıkıştım;
“Gençsiniz..niye çalışmıyor sunuz da dileniyorsunuz? “dedim
.Adamlar mahçup oldular, anam nereli olduklarını sordu.
“Vartoluyuz ana, Vartolu” dediler.
Bildiğiniz gibi o yıllar Varto depremi olarak deprem,felaketler tarihine
geçen büyük bir deprem olmuş, büyük bir felaket yaşamıştık.
Tek kelimeyle Varto ve yöresi yerle bir olmuştu deniyord,ve de doğrudur.
Bundan dolayı anam ağlamaklı bir sesle;
‘Sus oğlum sus.. onlar ne acılar yaşamışlardır biliyor musun?’ ve onlara döndü;
“Gelin yavrum gelin dedi..süt küleğini bana bıraktı ve eve doğru yöneldi.
Ne alıyorsunuz, ne vereyim? siz şimdi acıkmışsınızdır da’ diye diye gitti.
İşte geçen evde ben noterlik büromdayım.Hafta sonu ve sanırım Pazar dı.
Oğlum umut bilğisayar ayarlamasıyla uğraşıyordu.O nedenle acıktık,neyse..

Bir seyyar satıcı geldi,60-65 yaşlarında olmalıydı.
Boynuna asılı çantayı izin alarak, masamın ucuna koydu…
“Beyefendi ben açım, bir şeyler alır mısın?dedi..
Sesleri titrek ve yalvarırcasınaydı. Yılların verdiği tecrübe ile acındırmak için
söylemediği duygusu bende uyandı.
Ya çok yüzsüz ya da gerçekten cok acıkmıştı ,İnsanın böyle açıkca
’ben acım ’demesi diyebilmesi için, hele bu yaşta birisi için.
“Nerelisin dedim?”
“Bolu” dedi.
“Bolu zenginlik yeri, varlıklı yer” dedim.
’Deprem, deprem vurdu’ dedi,dükkanım malım yere gömüldü
,evim orta hasarlı ’ dedi.
-Can kaybınız?
-Yok şükür;
-Devletin yardımı?
-Ne yardımı beyim ne yardımı..
evi ğeçindirmek için işte boynumuza bu çantayı taktık dolaşıyoruz.
-Satışlar?
-Yok,yok sabahtan beri dolaşıyorum.Siftah yapmadım,bir şey yemedim
cebimde kuruş yok ,bir şeyler alırsan.. gidip bir tabak çorba içeceğim ’dedi.
İçim sızladı.
Ve anamı anımsadım,anamdan bana yansıyan duygu bende birden şahlandı,
Anamla iftihar ediyorum. Osmanlıdan kalma seferberlikten kalma..Osmanlı anam.
Çantasını deştik,iki kalem aldım,çakmaklı 2 kalem.2.5 milyon tl ödedim.
Bilmem anlatmaya deger bir anı mıydı?

32-
Ankaradan Bartına gidiyoruz.Özemniyet firmasının otobüsündeyiz.
Çelikli denen yerde mola verdiler.Kalkma anonsuyla yerlerimizi aldık.

Şofor ve muavin binmeden bir bayan otobüse bindi,kapı düğmelerine bastı kapılar
kapandı.Aman Allahım yoksa kaçırılıyormuyuz? Ama nerde? Keşke öyle bişey olsa da
bir heyecan, bir macera yaşasak.
Ben bu düşüncedeyken genç bir bayan elindeki deftere vurarak
“Sayın yolcularımız..Özemniyet firmasının sayın yolcuları,gerek kaptanımızdan,gerek
diğer görevlilerden yaptıkları hizmetlerden ,görevlerden hal ve davranışlarından dolayı
bir şikayetiniz ,bir hoşnutsuzluğunuz ya da herhangi bir dilek ve temenniniz varsa bildiriniz.
Sizlere daha iyi hizmet için şikayet ve dileklerinizi şirketimizin müdüriyetine bildirmekle görevliyim
Şikayetleriniz aramızda kalacak dedi.
“Oh kaçırılmadık” dedim içimden.
Birkaç saniye sessizlik..
Bayan;
Evet sayın yolcularımız diyerek cevap beklemekte oldugunu ima etti.
Öndeki koltuklardan bir bayan sesi; ’yok yok’ dedi..orta koltuklardan bir erkek sesi;
“Herkes görevini…” dedi, daha o cümlesini tamamlamadan ben el kaldırıp
bir de ayaga kalkarak büyük bir ihbarda, büyük bir şikayette yada ifşaatta bulunacakmışım gibi;
“Hanımefendi,dedim..tok ve kararlı bir ses tonuyla bayan onu bıraktı bana doğru ilerledi..
“Evet beyefendi dedi” ve eliyle oturmamı işaret ederek,sözle de “Lütfen oturunuz,” dedi
oturdum, her kes bize döndü çıt yok nefes alınmıyor desem yeridir.
Öyle ya, acaba onların göremedikleri ne gibi hataları olmuştu. onların göremedikleri .
’Bakın hanım efendi, ben 3 aydır hafta sonları bu yolculuğu yaparım.
“Evet beyefendi”
-Ben çok mızmız,kavgacı ve geçimsiz bir adamım..
“Estagfurlah efendim”..
-Estagfurlahı yok ,lütfen sözümü kesmesin dedim azarlar bir tonla.
Hani mızmız kavgacı geçimsizin biriyim ya…
-Peki efendim dedi,itaatkar bir ton ve tavırla..
Sustu,önden bir ses;
“Galiba çattık”;
Lütfen deyip öne laf yolladıktan sonra devam ettim
_.Sizin bu personelden kimse bir hata yapmıyor ki.
çıkışayım da rahatlayayım,’ gülüşmeler oldu.
Bayanda güldü ve ;
“Aman efendim, inşallah öyle bir şey olmaz”..
-Bu muavin çok efendi, deneyimli takdir belgeleri var…
Sözünü kestim;
-İşte benim sıkıntım da o ya.
Tekrar gülüşmeler oldu.
-Anladım dedi bayan.
Teşekkür ederim, müdüriyete iletecem, iyi yolculuklar dedi geri geri giderek.
Düğmelere bastı kapıları açtı, indi.

Buraya kadar olan kısım olayın ve konuşmanın aşağı yukarı aynısıdır.
Konuşmalar da mealen böyleydi.
Bundan sonrasını yol boyunca senaryolaştırdım. Tıpkı ’hababam sınıfı ’gibi .
.örnegin otobüsün içinde şakalaşmalar,takılmalar olur..Benim hiçte mızmız
olmadıgım anlaşılır. Bir yerde otobüs durur, bazı yolcular inerler.
Bunlardan 9-10 yaşlarında bir kız çocugu
“Hoşça kal ,kavgası hoş amca” der…yolculuk devam eder..
02.07.2001 CİDE
33-

Bundan önceki yazıdan anlaşılacagı üzere bu hafta sonu Ankara dayım.
Cem in düğünü vardı.30.06.2001 cumartesi köy derneginde.Akşama doğru
kız tarafında..akşam Cemo gilde.
01.07.2001 Pazar günü saat 13-18 arası Vedat Dalokay düğün salonunda akşam
yine cemo gilde güzel, en güzel yanıda olaysız,vukuatsız bir düğün oluşu..
Allah mutlu etsin. 02.07.2001
Elif yengenin annesi Senem hala vefat etmiş. Divriğide defin edilmiş.9-10kızı,bir ogulu var.
Ali baba 8-10 yıl önce ölmüştü,78-79 yaşlarındaydı.S enem hala Allah rahmet eylesin..iyi insandı.
02.07.2001
34-
NAMAZDAYIM
Bundan önceki yazılardan anlaşılacagı üzere hafta sonu Ankara daydım.Cumartesi öğleden sonra Kızılaya gittim,Sakarya caddesindeki meyhanelerin oldugu kısımlarda dolaşırken en az 8-10 yıldır görüşemediğim 2 arkadaşımdan birinin meyhanede içmekte olduklarını gördüm.Eski dostları görüpte yanlarına varmamak olmaz tabii.Onlarda beni görünce “Vayyy” deyip kalktılar,sarıldık tokalaştık,koklaştık öpüştük.Bana da bira geldi,eski anılara daldık ki sormayın.
Daldan dala,ilden ile,konudan konuya,arkadaştan arkadaşa…
“İhtiyarlamışsın” yahu dedi bay x.Bu bay x birçok müzip,çok şakacı.Bir o kadar da makaracı,acık vermeye gelmez bile,canlı gazete olur yayar ki onun diline düşmektense zindanlara düşmek daha iyi.Lan oğlum yaz,belki bir mizahçı olursun demişimdir de benden bir bok olmaz demiş,yine işi matraha çekmişti.Neyse.
O ara ikindi ezanı okundu.
Bu bay x diğer arkadaşla birlikte göz göze gelip kahkahalarla gülmeye başlamazlar mı?Hem bana bakıyor hem katıla katıla gülüyorlardı.Bay x arada birde “Haydi haydi ikindiye demez mi”
Bende bastım kahkahayı,yırtınırcasına gülüyorum,gözlerimizden yaşlar geliyor.Herkes bize bakıyor ,ayıp olur diyerek kendimizi frenlemeye çalışıyoruz.,neden mi öyle güldük,merak mı ettiniz?
Haklısınız,merak edilmeyecek gibi degilki.Koca koca adamlar Kızılay gibi bir yerde birahanede yırtınırcasına gülüyor,herkesi kendimize baktırıyoruz.Belki herkesi kendimize güldürüyor,belki de sövdürüyoruz..
Anlatayım;
Efendim bundan yıllar önce…
Belki 15-20 yol belki daha fazla önceydi.Yine bu muzip bay X inde bulundugu birkaç arkadaştık.Yine böyle ezan okudu,bazıları yine “haydin Cuma ya” dedilerdi.Hepsi kalkınca bende kalktım.Ayıp olmasın..iyot gibi dışta kalmayayım,hemde madem sevapmış bir sevapta ben alayım dedim.Peşlerine takıldım,takıldım amma ilk namaz kılmam olacaktı.Bir taraftanda bir hata yaparsam bunların dilinden düşmem..Hele x in..
Beri yandan da “yok canım neden hata yapayım ki”,onlar nasıl yaparlarsa bende aynısını der..kendi kendime ölçer biçerken camiye girmiş olduk,içerisi kalabalıktı,kimisi egilip kalkıyor,kimisi bagdaş kurmuş,kimis tebişhaneleri sayıp duruyorlardı.Öne doğru ilerledik.Şömine gibi bir yerin karşısında durduk,diz çöktük.Önümüzde iki sıra daha var.Derken başı sarıklı siyah cübbeli biri geldi.Oradaki seccadeye durdu.Herkes ayaga kalktı…
“Saflar tamamlansın” sesiyle kıpırdanmalar başladı.Benim derdim muzipin yanına düşmemek.Bu nedenle aramızda 2 şahıs bırakarak onun soluna oturdum.Fakat onun derdide beni yakından izlemek olmalıymış ki safları tamamlayın sesiyle yanıma kaydı.Artık yapılacak bişey yoktu.Daha doğrusu yapılacak tek şey hata yapmamaktı.
Tam bu sırada hocamızın “Allahu ekber “ sesiyle herkes ellerini kulaklarına götürdü.Bende götürdüm,ellerini önlerinde birleştirdiler.Bende göz ucuyla çaktırmadan izleyerek onları taklit ederek durumu idare etmeye çalışıyorum.Ne dereceye kadar başarılı oluyorum bilemiyorum.Egildik,doğrulduk yere kapaklandık,tekrar kalktık.Tekrar yere kapaklandık ve dizüstü sessizce bekliyoruz.
Onca kalabalıkta çıt yok.Hocanın “Esselamüaleyküm” demesiyle solumdaki adam bana doğru boynunu uzattı.Bende bana bişeyler söyleyecek diye ona doğru başımı çevirdim,kulagımı egdim.Adam hiçbişey demeden bu kez başını öbür tarafa çevirmesin mi?Alındım
“Sen benden başını cevirirsen,bende senden başımı çeviririm” düşüncesiyle başımı sağa çevirermemle solumda bulunan bizim muzip X le gözgöze gelmez miyim.Göz ucuyla bakındım ki herkesin boynu sola doğru ..tek benim sağa dogru.
Anladım.
Bir çuval inciri berbat etmiş,X indiline düşmüştüm,kızardım.Onunda gülmemek için kendini zor tuttugunu anladım.Gülmemek için kendini zor tutmuştu.Aylarca dillerindeydim,gırgırlarının konusuydum.
İşte şimdi ezanla o anıyı anımsamış,gülüşüyorduk.
Siz olsaydınız gülmez miydiniz 02.07.2001 CİDE


35
Mavi güvercinim Hasret kuşum
Artık gelemem Gelebilemem diyorsun
Anlıyorum Anlıyorum esir kuşum
Hayallerimi süsleyecek Gökharman larımdakuşusun
Mavi güvercinimle yıllar sonra telefonda görüştük
.Kahkahalarla gülüşü delirtiyordu beni.
İstanbula tatile gelecekmiş;
“Gel dedim”
“Gelemem dedi”
Bakalım yaz mevsimimi bahara dönüştürecek mi? Çayır çimen edecek mi?
Selam sana mavi güvercinim.Hasret sana 03.07.2001 CİDE


36-
ADI AYNUR

Cide doğumlu Bebekken gitmiş
Bizim hasretistanımız alamanyaya
Orada büyümüş
Bir hastanede hemşireymiş.
Babaları Hüsnü
3 aydır tamiratla ugraşıyor,eski bir ev.
Rumlardan kalma. Koruma altına alınmış evlerden.
Kardeşi özgür.O Almanayada doğmuş.İki kardeş bir haftadır buradalar.
Yarın gidecegiz,yarın diyorlar.Duygusallar.
Almanyada büyümelerine ragmen ruhları canları hayalleri hep burada kalmış,
hep burada kök salmış, burada çiçek açmış çayır çimen olmuş
defne,zambak olmuş.Evlerinden fotograflar çekiyor Aynur,
Özgür tavla oynuyor Ahmet hocayla.
Adı Aynur
Hani ay doğar
Karanlık akşamın üstüne
Deniz ışıldar
Camlar gelinlik giyinmiş gibi olur. Tüm doğa aydınlanıp nurldur.
Aynur doğmuş, nurlu ışıklı ay doğmuştur.
Adı Aynur cana yakın sevecen kıpır kıpır
.İnsanın içine bir nur gibi doğmada
.Ay dış dünyayı aydınlatıp, o dış aydınlanmadan keyiflenir,haz alır mutlu olursunuz.
Böylece iç dünyanızda aydınlanmış olur.Hücreleriniz keyifli,heyecanlı taze kanlanır.
Tüm duygularınız huzura erer,giderek duygu ve sezgi diye bilecegim
6. bir duyu organımız oluşur,his haliniz canlanır.
İşte bizim aynurda öyle esmer bir gülü andırır.Bilirsiniz kırmızı,beyaz,
sarı,pembe mor,koyu çok koyu..siyaha yakın esmerlikte güller ..
Ben şahsen güller içinde en çok bu esmer gülleri severim.
İşte bizim aynur da bu sonunu gülü andırmaktadır.
Bu haliyle cana yakınlığıyla içinize doğar, içinizi aydınlatırısıtır
.O ana değin duymadıgınız yaşamadıgınız keyifler,hazlar yaşar mutlu olur
.Tüm sinir ve stresinizi atarsınız.
Yolunuz acık olsun
Aynur, sen gideceksin hayalin siluetin burada kalacak.
ADI AYNUR
Hani ay doğarda etrafında bir sis halesi oluşur.
O sis halesi içinde koyuca sarı, giderek koyuca siyaha yakın esmerlikte
bir gülü andıran ayça hali olur ya..
İşte esmerliği ile bizim Aynur aynen öyle..
Hale içinde parıldayan bir nur,ani bir ışık
,ışıltı ışıldayan bir gül
Gözden ,duygu alemine giden
bir güzellik bir şirinlik…
03.07.2001 CİDE

37-
Dan dan dan Çağın çanları çalıyor
Herkes senden bir parça alıyor
Uyan Anadolum uyan
Hazinelerin çalınıyor
Kalen içten yıkılıyor
Hortumcular, faziciler
Sömürünün üstüne yağ çalıyor
Her sinek can alıcı kuş olmuş
Ölüm çanlı çalınıyor
Canındır mezat Pazar
Kıymık kıymık çalınan
Dan dan dan
Uyan Anadolum uyan
03.07.2001


38-
Yine kuş cıvıltılarıyla uyandım.
Güneşi,aydınlıgı selamlıyor olmalıla.
Kimden ne istiyorlarsa..Bu bilimciler,
neden inceleyip çözemiyorlar
Anlamak için Süleyman olmak mı lazım.
3-4 bin yıl önce yaşamış biri o ilme ermişte,
bunca süreye katl edilen bunca mesafeye degin
günümüz ilmi,bilimi hala o noktaya varamadıysa
İlim bilim gerilemiş demektir bence. Bu konu
daha kaç yıl,kaç asır bir bilinmez olarak kalacak.
Neyse
,kalktım sırtıma hırka aldım.Kalem arıyorum, oysa daha akşam
yatarken elimdeydi meret nereye attım, ya da nereye aktıysa..
Bir taraftan da seviniyorum çünkü yazıya yoğunlaşacak,
bu müzik ziyafetini ,müzik şölenini bunca can kulağıyla
dinleyemeyecektim. Sonunda buldum.
Yazik ki cıvıltıları kersdildi Konserleri sona ermiş olmalı.
Ah bu kuş sesleri Ah bu cıvıltılar
Orhan Velinin “Öldürecek beni
Bu havalar bu güneş Bu pür bahar”
Aşagı yukarı böyle mi demeli..
Yoksa bir halk türküsünde oldugu gibi
“Dağlar dağlar”
Dderdime dermanısın
katlime fermansın dağlar
Mı demek lazım…

Selam size kuşlar
Selam sana ey güneş
Mutluluklar hepimize
04.07.2001


39-
SAVCI VEKİLE

Ağrı ya uçacaksın
Volkan da pişeceksin
Köpüğün de söneceksin
Sonra enginlere ineceksin
04.07.2001


HAKİM AHMET BEYE

Bir nasihatım var
Sana genç kardeşim
Ne kız bana ne yer
Lütfen bu ağabeyne kulak
İlmine derinlik ver.


40-
Bir yanım deniz Karadeniz
Bir yanım çm çimen yeşili dağlar
Tavanım mavi gök kubbenin
Asılı iki avize
Biri doğmakta olan güneş
Diğeri batmakta olan ay

Geze geze yorulmuş
Ve susamıştım
Ağzım dudaklarım kurumuştu
Düşüncelerle çarşıya gelmiştim
Su içtim, çay içtim olmadı
Kitapçının önündeyim

Anladım ki ben
Okumaya susamışım
Bana susamışlığım gibi
Saifeler arasında seni
Bulabilirim umuduyla

Tam 10 kitap aldım
Bilirim kızacaksın
Ama olsun
Alışkanım nasıl olsa
Sen kızarsın, benim canıma
ben okurum kitapların canına



Karadeniz akşamının serinliğinde
Sabah güneşi doğdun içime
Gözlerinin deniz ufku derinliğinde
Sen benim akşam güneşimin
Batım ufkunda dogdun ısıttın

Tüm bu felsefeler Sanadır karım
Bu olsa gerek Hayatta en büyük karım
04.07.2001 CİDE



41-
TOMBİŞ ÇOCUK

Gel bakayım tombul yavrum
Geldi yanıma Sevimli yaşına, boyuna göre kilosu fazla
Herkes takılır;“Perhiz et” “Bir şey yeme”
“Sebze ye sebze”Der kızdırırlar
Sevimli mi sevimli
Tontiş Sevimli olur bu tontişler
Buda onların en sevimlilerinden biri bence.
“Adın ne senin bakayım?”diyorum..oynuyorum kucagımda…
“Yusuf diyor,Yusuf” Yusuf peygamberden’ diyor
“Ah neler de biliyormuş?”
Bilğiçliğide devam ediyor.Birkaç peygamber sayıyor.
Benim katibeye dönüyor
“Sen nasılsın abla?” “İyiyim diyor oda”
Tekrar bana; Ayıp olmasın ama hanginiz patron?
“Ben diyorum” “Af edersiniz siz burada ne iş yapıyorsunuz?”
Fevkalade zor bir soru ve de yerinde bir soru..
Zorluğu şu ki ben şimdi noterliği, noterliğin ne iş yaptıgını
10-11 yaşındaki bir çocuga nasıl anlatabilirim.
Kendim 20 yaşlarımdan sonra bilebilmiştim…
O da azıcık.
Yine de anlatmaya çalıştım.
“Birisi arabasını satacak olsa,
onun araba mı felana sattım
paramı aldım şeklinde sözlerini yazarız.
Altını ona imza ettiririz,kendimiz de imzalar mühürleriz.
Birer parçasını onlara veririz,bir parçasınıda saklarız.
Satın alanda aynı şekilde imzasını alırız.
Diyelim ki sen bi okula kaydını yaptıracaksın,s
enden nüfus cüzdanı sureti isterler
.İşte suretinde bizim tasdik etmemiz,yani i
mzalayıp mühürlememiz gerekecektir.
işlemlerden para alırız
“Hıııı tamam dedi.”


Neyse;
Bu sabah ta bu çocuk,bu tombiş
Tombiş Yusuf meyvem,mezem oldu..
04.07.2001 CİDE SAAT 10

42-
Doğanın tınısı
İnsanın keyfini kederini
Duyulmamak istiyorsan
Elinde kalem,yüreginde söz
Durmadan durmadan yaz..
Bir güzel gördüm
Oturdukça içtik
Dönüp bana bakmadı
Işık olup içime akmadı
İyiki de bakmadı
Aslının ateşi olup keremi yakmadı


43-
Nehir oldum coşuyorum
Azmış Karadeniz dalgaları gibi
Daldan dala dizeden dizeye
Duygudan duyguya koşuyorum
Aylardır uyuyan duygumun,bu heyecanına şaşıyorum
İnanın sonbaharımda bahar yaşıyorum
Sen sağol bin yaşa duygum..

44-
KARINCALAR

Karıncalar dadanmış Benim bekarhaneme
Bolluktur, berekettir Diyor temizlikçi kadın
Elimin açıklığına Gönlümün zeng…inliğine
Delaletmiş tüm bunlar Böyle buyuruyor
Temizlikçi kadın Tevekkül Anadolu inancı
Derken kardeş olduk Ufacık tefecik
Kara kara karıncalarla Nerden giriyorlar
Benden ne umuyorlar Evim ikinci katta
Camlar kapalı, Günler haftalar geçti
Ne bolluk görüyorum Ne bereket
Karınca değil Bunlar birer felaket
Yaptıkları talandır Temizlikçi kadının
ayıp olmasa Anladım ki yalandır.

Menkibe:
İki ortak varmış Buğday arpa yani
Tahıl alır tahıl satarlarmış
Kuruşlarına Kuruş katarlarmış
Derken derken Kurt bedeni
Güve kumaşı yerken Bir sabah
Biri bakmış Karıncalar ambara
dadanmış Düşünmüş düşünmüş
Ortagına olanları anlatmış
-Ortaklıga son verelim demiş
-Neden ne oldu? Demiş diğeri
-Böyle böyle demiş beriki
-Eee bunda ne var ki?
Bunun hikmeti ne olaki
Karınca,karıncadır işte’.
-Yok dostum Önceden dışarıdan içeriye
Şimdi içeriden dışarıya taşıyorlar…-
-Ee demiş anlamazlıktan gelince
-Karıncalar birimize yardım ediyor
Ya ben çalıyorum ya sen anla
Kale içten düşüyor demiş
- Arşiv-



45-
METİN UZ

Karadeniz kuruyor
Can çekişiyor
Başını yarlara taşlara vuruyor
Karadeniz
Nasıl kurumasın ki
Sakarya Kızılırmak
Çoruh kuruyor
Kuruyor nehirlerimiz
Nasıl kurumasın ki
Besleyen dereler
Kılcal damarlar kuruyor
Umutsuzlaşma
Karadenizim,karagözlüm
Bak yağmur yagıyor
Dağlarına memleketimin
05.07.2001 CİDE



46-
Dan dan dan
Çağın sömürü çanıdır çalan
İçin dışın talan mı talan
Yalan vatan millet yalan
Tek gerçek talanoğlu talan
Canın kanın kaymagıdır giden
Acın,kaderin yüküdür
Sırtımızda kambur kambur kalan
Dan dan dan
Çagın sömürü çanıdır çalan
Vatan millet Sakarya yalan
Canın malıdır mezat Pazar talan
İçten,içten yıkılıyor kalen
Uyan Anadolum artık uyan.
05.07.2001 CİDE

47-
Sahile indim
Yatsı okunuyordu Neden bugün bana
Yaman dokunuyordu Sahil kalabalıktı
Ve ben yalnızdım Kurbanlık koç gibiydim
Ay doğuyordu Çamlı tepelerden
Körük gibi Puflayıp duruyordu deniz
Sesimi sesine kattım Avuçlayıp yüzüne
Kumları eledim Çakılları okşadım
Sen yoktun Sahil dolusu insanlarca
Çoktun.. ama elini tutacak kadar Yoktun
Satıcılar çoktu Ama alıcılar yoktu
Gece hoştu ama beli ki Cepler boş
Yorgun savaşçıydı Sanki onca insan
Eve geldim demli Çayımı içiyorum
Senin için bu Satırları yazıyorum
Telefonla aradım Orada yoktun

Gözümün ağrısı da Acısı da sensin
Karnımın gurultusunda Sancısı da
Kalbimin yolcusu Hancısı da sensin
Sen özlemine sevgisine Zam gelen
Etim kemiğim ahım Sen hasretimsin
Aradım yoksun Ey ruhum neredesin
06.07.2001 CİDE



48-
Burası sarı yazma yaylası Yorulan terleyen
Derdi olan buraya gelsin Burada kekik, defne
Zambak gül kokar Burada dostluk
Kardeşlik sevgi kokar Derde derman
Huzura güvene aşka ferman burada
Burası İnönü caddesi Halk bankası karşısı
Burası şen kızlar çarşısı Karanlık geceleri
Aydınlatan Tülayımız Burcumuz Filizimiz
Yeşil yeşil Yeşimimiz Sevgimiz seviyemiz
Çünkü bizim ruhuyla Can canan Veliyemiz var.

Bugün çok canlı bir gün.Dolu dolu bir günüm,
şurada bekleyen o kadar çok kitabım,beynimi
tırmalayan duygumu kabartan çok yazacagım .
Rıfat Ilgaz kültür şenliği Onun programını
izlemek istiyorum, ev işlerim beni bekliyor
.Ne yapsam ne eylesem hangisinden başlasam.
En iyisi güvercinimim öyküsüne döneyim.
Hani halk bankası siyecinde, soldaki köşede
Önce erkek eş, sonrada ana eş kayıp olmuştu ya…
Haftalar geçti yoklar. Her uçan kuşu onlar sanır
seviniriz.. Gözümüz yerde gökte. Yoklar.. yoklar..

49-
Gökte bir çift yıldız aktı Yuvanın boşluğu içimi yaktı
Teselli ve sevincimiz sağ köşedeki yuva..
Yavrularını çıkardılar .Bir çift tüylü yavru
Anaları gelince kanat çırpıyor, ağızlarını açıp
cıyak cıyak analarının ağzına yapışıyorlar.
Anaları kursagına koyup getirdiklerini onların
agızlarına boşaltarak onları besliyor .
Erkek baba da gururla onları izliyor arada bir
tüylerini kabartıp orasını, burasını gagalıyor.
Ne keyif…

50-
Burası;
Sarı yazma yaylası
Detlere derman burada
Huzura ferman burada

51-
DENEME

Yüreğimin aha şurasında düğümlenmiş,
arpa ekmegi takıntısı.Manda derisinde
ağustos sıcagında çarık ayagımda.
.Hayır ayagım çarık içerisinde.Off be.
Beynimde bir düğüm,bogazımda
körelmiş su girdabı
Kalemim kelepçelenmiş gibi.
Yüreğimi dökmek istiyorum,dökemiyorum.
Beynimdekileri yazmak istiyorum yazamıyorum.
Herşey düğüm düğüm.Ne zaman çözülecek bu düğüm.
Amcazadelerimizden biri varmış,Cindi emmi..ben de gördüm yetiştim.Yaşlıydı,zayıftı,yoksuldu
.Nasıl olmasındımki 3 karı eskitmişti. Ağa oğluyken yoksulluğa indirğenmişti. İşte o emmim
gençliğinde kapılarındaki çobanlar kaval çalarlarken,onları begenmez tarafından;
“Ben kaval çalsaydım çok iyi çalardım” dermiş.
Babası paşa da”iyiki çalmamışsın” der çıkışır ya da dalga geçermiş.
Emmimizin bu lafı kabilemiz arasında söylence haline gelmiş ,odur budur yeri geldiğinde
bu deyimi söyler güleriz. Bir olayı, bir durumu karikatürize etmek için kullanırız.
Şimdi bende öyle diyorum;
”Eger yazsam çok iyi yazardım”
Eline vuran mı var?
Önünde duran mı var?
Kalemini kıran mı var? Diyeceksiniz..
Bütün mesele bu işte.Emmimi yeni yeni anlıyorum.
Emmim kaval çalma heyecanını duyuyormuş.Duygulanıyor,makamlar,ezgiler,oyun havaları,
koyun havaları ağıt mersiye çalgıları…kulaklarında beyninde yüreğinde canlanıyor,filizleniyor
yankılanıyormuş. Daha güzel çalınabilecegi duygusu, düşüncesi kabarıyormuş demek ki.
Ona “eger çalsaydım daha iyi çalardım”..
Ona söyleten o duygu, o düşünce, o heyecan olmalı diye düşünüyorum.
Öyle bir duygusu, düşüncesi, duyumu, sezgisi olmasaydı çalınan kavalın daha iyisinin çalınabilecegini
yani daha iyisi hakkında bir duygu birikimi, bir duyum, bir sezisi olmasa bunu söyleyemezdi.
İşte şimdi ben de o durumdayım. Yazılanlarının çoğunun daha iyisini, daha güzelini yazabilirim.
Daha duygu derinlikli, daha ince noktaları keşfetme, dile getirmenin mümkün olacagı kanaati ben de oluşmakta.
O duygu, o düşünce bende canlanmakta ,içim dolup taşmakta. Ama yazacagım zaman ya hepsi uçup gidiyor
,ya da bir karğaşa bir panik oluşuyor.
Bir sinema bir stad içinde insanların paniğe kapılıp birbirlerini ezmeleri gibi. İçimdeki konular, güncellenen anılar da aynı şekilde hep aynı anda kapıya yıgılır hiçbiri çıkamıyor..Her biri kargaşa içinde yok olup gidiyor.Tıpkı bir su girdabı gibi.Akıcı olan su bile hep aynı anda, aynı boşluğa akın edince suda bile bir boğulma olmakta. Beynimdeki bilğiler, yüregimdeki heyecan bir düyüm olup kalıyor.
11.07.2001

12.07.2001 CİDE
52-
Burası cide!!!
Kastamonunun bir sahil ilçesi,ilçenin en neşeli günleri.Geride bıraktıgımız hafta sonu Rıfat Ilgaz Kültür ve şenlik haftasıydı.
6 temmuz Cuma günü başladı,8 temmuz Pazar günü sona erdi.”Şiir ve toplum” ..”Küreselleşme” üzerine paneller vardı.
Güzellik seçimi..
Güzel ses seçimi
Bisiklet yarışması vs gibi etkinlikler vardı,en son Haluk Levent in konseri vardı.
Ertesi gün ilçenin mhp ilçe başkanıyla sohbet ederken etkinliğin önceki yıllara kıyasla nasıl geçtiğini sordum; aldıgım cevapla hayretler içinde kaldım..
“Hiç ilği duymuyormuş,hiç katılmıyormuş”
Bunda hayret edilecek ne varki diyeceksiniz.Bu sıradan bir insan olsa hatta partici olsa bile şahsi ilğisizlik olsa hoş karşılanabilir.Ama bunun ilğisizliği tamamen siyasi,daha doğrusu ideolojik nedenlerden dolayı.Yani o milliyetçi,Rıfat Ilgaz ise solcu bir yazar,onların görüşüne göre komünist bir yazar.
Komünist dünya görüşüne sahip olsa bile onun düşünceleriyle ortaya koydugu edebi eserlerle cide ye ve hatta tüm insanlığa ne zararı olmuştur.
Başka anlatımla cide yi Türkiyeye,Türkiyeyi edebiyatıyla dünyaya tanıtmaktan başka,üstünlükler kazandırmaktan başka nesi olmuş.
Uzatmayayım;
Pes doğrusu pes!!!
İşte bu şenlikle birlikte ilçeye bir canlılık geldi.Gerçi o şenlik olmasa da bu aylarda böyle olurmuş,ya gündüz deniz kumsal cıvıl cıvıl insan dolu.Akşamları sahil yolu ve çay bahçeleri dolu dolu,arı yuvasımı desem,karınca kervanı mı desem…
12.07.2001 CİDE


53-
Özel duygusal bölüm:
Oğlumla gündüzleri denize giriyoruz,akşamları sahile imiyoruz.Çay bahçelerine takılıyoruz,yürüyor,yürüyoruz o kalabalık içinde.Bir güzel bir keyifli oluyor ki…. Umudum olmasaydı ben eve kapanır kalırdım.Onun kanadıyla uçuyorum,onunla ondan aldıgım heves ve cereyanla..Onun yanımda olmasının mutluluğuyla dirildim,kendime geldim.
Ah birde gülcanım olsa yanımda.
Evet gülcanım..kırçiçegim,kekik çiçegim,igde dalım,kara çalım..üvez balım..sarı arı balım,çürümüş kanım..süretim sanım..Ne sevdiğin belli ne sevmediğin
Evet aynen böyle.Ne sevdiğimi biliyorum,ne sevmediğimi.Ne kopabiliyorum,ne sevip tapabiliyorum.Nefret ettiğim anlar oluyor..Sonra acıyor,pişman oluyorum.
Sert bir mizac
Granit,kara çalı
Pis bir inat
Duygu sıfır,sevgi sıfır,seks sıfır..Kocaya karşı beklentim,beklentime yanıtı,yaklaşımı sıfır.
Gerçi uyuz biri,etkisiz,kişiliksiz,silik biri olsun istemiyorum.Ama bunca sert kaya,granit kara çalı yapılı olmasını da istemezdim elbet.
30 yıldır evliyiz,beraberiz.İnsan ömründe hiçte kısa olmayan 30 yıllık bir ömür süresi içinde toplasak tam 20 yılımız,beklide daha fazla bir süresi bunun küsülükleriyle geçmiştir.Nedenlerini düşünüyorumda bir mercimek kapçıgını dolduran bir nedende bulamıyorum.Bir küstükmü haftalar,hatta aylar sürüyor küsülüğümüz.Tamammen ayrı dünyaların insanları oluveriyoruz.Sinirli,gerilimli,kırgın somurtkan..birer robot oluyoruz birbirimize karşı..Yanlız birbirimize karşı mı? Çocuklarımız,çevremizdeki insanlar da bundan etkileniyorlar mı?bu mümkün mü?bereket çocuklarımız artık büyüdüler,etkilenseler de,huzursuz olsalar da belli etmemeye çalışıyor,ne haliniz varsa görün diyorlar..
İşte böyle
Madem ki anlaşamıyorsunuz,ayrılın diyeceksiniz.
Haklısınız
Çok denedim,yapamadım,kopamamdım,kopamıyorum.Bunun da sırrını çözemiyorum.
O mu çok cekici oluyor,ben mi çok çekingen oluyorum bilemiyorum.Bu bizde bir yaşam biçimi,bir alışkanlık mı oldu,yüzsüzleştik mi ne?
Bilemiyorum…
Birbirimize küfür ve hakaretimiz olmadı,sonradan utanacagımız bir söz,bir hakaret olmadı.
Ufak bir laftan,ufak bir tepkiden bir küseriz,haftalarca hatta aylarca …
Küsülü kalmak için bahane aradığımızı söylüyor olmalısınız,galiba öyle.Bu haftalarca aylarca süren küsülük süresi içinde karı-koca olma,yani cinsel ilişki olayını merak ediyor olmalısınız.Haklısınız,vallahi bazen o süre içinde perhiz yapıyoruz.Bazen işimizi bitiriyoruz,küsmeye devam.Bir sevgi,bir sevişme,öpüşme,muhabbete seksimizi süsleyip birbirimizi hazırlayıp tadını çıkara çıkara karı kocalık ilişkimizi yerine getirdiğimiz ise bir elin parmakları kadar ya olur,ya olmaz.İki elin degil sadece bir elin..
30 yıl içinde sade bu kadarcık.İnanmazsanız kendisine sorun.Böyle şey mi olur diyor hayret ediyorsunuzdur.Haklısınız,hayret edilecek oldugu için yazıyorum ya..Yok kadında kadınlık yok,duygu yok..
“Ben sevişmeyi sevmem..ben öpüşmeyi sevmem..ben çocuklarımı öpmüyorum” demiş beni buz gibi soğutmuştur hep.
Ya kadınlığı yok,yada seni sevmiyor diyeceksiniz…Hatta acaba bir sevgilisi mi var,olaamazmı? Diyeniniz bile vardır.
Vallahi bu konularda samimi ve içten itiraflarda bulunarak yazıyorum,aynı duygularla yazmaya devam ediyorum,devam edecegim.
Ancak daha önce en son telefon görüşmemizi size anlatayım da durumun geldiği,dayandıgı nokta hakkında notunuzu verin.
Ben buraya gelmesini istiyorum,hafta sonu olabilir,yıllık izinli olabilir..
“Gelemem” diyor.
“Neden?”
“Kim taaa oraya gelecek,1-2 gün için?”
“İzin al gel”
Köye gidecem
Niye geçenler nişan için gitmedin,hem aradan çıkardı,hem çimen için iyi olurdu.Yetim kız..nişanlanıyor.
“Aman kalabalık çok,yatacak yer bile yok.”
Anan da kalırsın,sonra birkaç günlüğüne ne olur ki?biraz büyüklüğünü bil,büyük gibi davran.
Ne bileyim işte…
Hafta sonu gelirsen gel diyor.
Yahu buranın en güzel günleri,deniz,kum,güneş,insan,kalabalık gel işte.Gelki bende buranın keyfini çıkarmış olayım.Böyle olmuyor,diyorum.
Haftaya izine ayrılacagım,köye gidip geleyim sende Ankara ya gelirsin beni alırsın vsvsvs diyor hep bildiğini okuyor..İlla dediği olacak hükümranın.
Uzatmayayım..
Bende olmaz diyorum.Yani ben de benim dediğim olsun istiyorum..
Dikleşiyoruz.
Ben gelmem,biner gelirsin diyorum;
“Yaaa yalnız gelecekmişim?otobüsten in,minibüse bin..bilmem ne diyor”
Bir şey olmaz ne var diyorum.
Gelmezsen gelme dedi,güle güle deyip kestirip atıyor.Telefonu yüzüme kapatıyor ve bu olaydan sonra 2 gündür ne o arıyor,ne ben.
Artık bu kaçgün,kaç hafta yada ay sürerse.
İşte böyle varın siz notunuzu verin.
Diğer konulara gelince;
Kadınlık genleri mi noksan,bir araz mı var?doğrusu bu yönüyle bir muayene ve tetkikini yaptırmadım.Zaten böyle bir muayeneye de yanaşacagını sanmam ya…
Bende ne var ki,sen kendini baktır,der keser atar biliyorum.Demek ki o yönüyle bilimsel bir şey diyemiyorum.Ancak gerçekten de cinsel isteksizliğinin oldugu bir gerçektir,bunu itiraf ediyorum,kendisine sorulabilir.İlişkiyi işkence gibi gördüğü olmuştur.
Sevişmeyi gereksiz ve pis bir durum oldugunu söylemiştir.Tüm bunlara rağmen nasıl katlandım,nasıl tedavi yönüne gitmedik doğrusu bende şaşıyorum.
Sevgi olayına gelince;
Ne sevdiği belli
Ne sevmediği
Sevgi olayı bir duygu olayıdır.Onun ruhuna girip ruhunun derinliklerinde ne oldugunun bilemem ki..O derinliklerde fırtınalar mı kopuyor,kıpır kıpır dalgalar mı var,kasırgamı esiyor,meltem mi?Kara çalılar mı var? Güldikeni mi var?çiçekler mi?nereden bilebilirim ki.
İnsan 30 yıllık eşinin sevgisini,sevgisinin derecesini,derinliğini,ciddiyetini,sahteliğini bilemez mi?
Eger bilmiyor,bilemiyorsa buna kocalık,buna eşlik denebilir mi?Bir yastıkta iki baş demişler.Ya ilğisizsin,ya duygusuz..
Eşinle ilğilenmiyor,onu kendi dünyasıyla baş başa bırakmışsın.O zaman ondan ne bekliyorsun diyebilirsiniz,haklısınız.
Vallahi ne bileyim.Elin yanında bana karşı çok seviyormuş,çok özlüyormuş,çok begeniyormuş..Bunları duyuyorum.
Ama benim yanımda bunların tam tersi davranıyor.Bu durumda seviyor da belli etmiyor,içten sviyor.Gerçekten sevmediği halde seviyormuş gibi görünen birine kıyasla,bu içten sevdiği halde,dıştan belli etmeyen daha aptaldır,daha üstündür..böylesine can kurban denebilir diyebilirsiniz.Bizim bir katırımız vardı,bize alışkındı.Dağda başıboşken kimseler yakalayamazdı,ama bizden birinin sesini duyacak olsa koşar gelirdi.Ama bazen bize de isyan ederdi,deperdi,ısırırdı..
Şimdi buna ne dersiniz?
Bizimki de öyle,elin yanında başka,benim yanımda başka hal ve tavırlar sergiliyor.Yatak hali yukarıda belirttiğim gibi..Haftalarca sırtını dönüp yatmıştır.Yalvarmakla netice vermemiştir çoğu kez.Bacaklarını birbirine kitlerki madam kuni nin kürekleri gibi vinçler açamaz.Eskilerin deyimiyle camuslar açamazdı..
Öyle günler,öyle dönemler olmuştur ki kabarmışım,kasıklarım agrıyor,damarlarım öyle dolmuş ki..Damarlarıma biriken kan kasıklarıma öyle basınç yapmıştır ki kasıklarım patlayacak gibi oluyor.Hırsımdan agladıgım,çaresizliğimden banyoya gidip deşarj olmuşumdur.İnanmıyorsunuz degilmi?
Haklısını çünkü inanılacak gibi degil,ama gerçek.İnanmazsanız kendisini sorun..
Peki onu bu denli inada sokan nedir?
İsteksizlik mi?
Sevgisizlik mi?
Benim ona yaptıgım bir kötülük mü?
Bir kırgınlık mı? Diyeceksiniz..
Ona sorarsanız sebep benim,onu çok kırmışımdır.Bana sorarsanız beni bu denli ret etmesini gerektirecek,beni bu denli horlaması,beni bu denli aşağılamasını ne gerektirecek bir kötülüğüm kavgam dövmem hakaretim aşagılamam olmamıştır.
İşin içinden çıkamıyorsunuz degil mi?ben 30 yıldır çıkamıyorum.
Kala kala başka bir sevdiğinin olup olmaması kalıyor..
Aaaa kardeşim;
30 yıldır kimi kalbinde saklamaktadır? Kimmiş o bu denli kök salmış olan şanslı?Rakibim,hasmım can düşmanım..Namus düşmanı diyemiyorum,çünkü kimse o, namusuma dolanmıyor,benim kide ona dolanmıyor ama onu içine esir etmiş,ona esir olmu onu bir tabu gibi saklıyor.Kutsal bir varlık gibi saklıyor tapıyor.
Onun sevgisi üstüne sevgi tanımıyor.Tüm dünyası onunla..Oysa onun tüm bunlardan haberi iğlisi ve bilgisi yoksa ona namus düşmanı demeye hakkım var mı?
Peki benimki onu ruhunda kutsal bir varlık gibi tutuyor,o dünyasına başka birini almıyorsa..Onu sırf böyle duygu dünyasında tutuyorsa yani fiziksel bir yaklaşımı yoksa,mektuplaştıgı,telefonla görüştüğü,yüzyüze görüşüp özlem giderdiği yoksa..bu haliyle ona yani benimkine ihanet ediyor,aldatıyor denebilir mi?
Kimi insana göre önemli olan ruhu,duygusu,iç dünyasındaki baglılıktır.
Bu takdirde bunun yaptığı aldatmadır.Kimilerine göre,insanın sırf duygularından dolayı suçlanması doğru degildir.İç dünyasına hükmedemezsiniz insanın,bu takdirde fiziksel bir ilği olmadıgı müddetçe ihanet denemez.
Bizimkinde böyle bir halin olup olmadıgına gelince;
Her insan gibi,her genç gibi o da elbetteki ilk ergenlik yaşlarında birilerini sevmiş olabilir,yani ilk göz agrısı denen bir sevdiği elbetteki o da yaşamıştır.Nitekim ben ilk gözagrımı,ilk sevgilimi,heyecanlarımı ona anlatmışımdır,o da bana….


54-
Sarı yazmadan dolayı Rıfat Ilgaz ın şahsında
Türkiyenin aydınına yazarına
Üzerinde otlar bitmiş
Çiçekler açmış mezarına
Sen zindanları boylar
İşkenceleri ğögüslerken
Onların dertleri acıları açlıkları için
Kimi taşlar
Kimi gülerken için için
Acırsın sen yine de onlara
Bir şey ögretemediğin
Bir şey belletemediğin için
21.07.2004 CİDE

55-
a-
Boyuna baktım herkül dediler
Kimileri dişil, kimileri eril dediler
Kokladım nafile..koklanmaz
Koku vermez her gül dediler

b-
Sordum O bir dilber
O bir gürcü Dili tatlı
Sohbeti hoş dediler
Sapı samanı bol
Başağı boş dediler

c-
Sordum:
Yücelerden uçuşunu
O kartalların yalakası
Düzenin hüsnü alakası
Öyle bir kuş dediler

ç-
Elvan elvan çiçekler açar
Kırlarda baharda
Erir gider dayanırlık kalmaz karda
Gün olur dümen döner
Yıkılır köşkler saraylar
Saltanat kalmaz
Ne padişahta ne ÇARDA

d-
Dönüyor dünya
Şunca hızla
Doğduk zamla
Büyüdük zamla
Ağlıyoruz, gülüyoruz zamla
Ölüyoruz, bitiyoruz damla damla
Uğraşımız hala sapla samanla
Ufuklarımız kararmadan dumanla
Yarışmamız gerekirken zamanla

e-
Dönüyor dünya
Şunca km hızla
Ne gelin oldum oğlanla
Ne güvey oldum kızla
Sızla yüreğim sızla

f-
Deniz vurgunu piyasa
Köy hasta,şehir hasta
Dağ deniz hasta
Tüm börtü böcek yasta
Nasıl olmasın ki
Memleket sömürüye
yine masadaki pasta


g-
Senin acını
Açlığını bırakmışım
Dizelerde dağları
Aşkları sevmeleri ararım
Hep tuzu kurudan yana yazarım

h-
Okşar başımı şimşir tarakla
Başını tararım kaşağı ile
Kısa günde karım
Uzun günde zararım

ı-
Ne uzun ne kısa günü
Ne karımı, ne zararımı bilirim
Güya aydınım, neye yararım
Kabarmakla olmuyor mirim
kurusun şoven damarım

i-
Büyük şiir yazamıyoruz
Nehir olup denizlere akamıyoruz
Güneş olup ayışıgı yakamıyoruz
Hani o çağları delen
Hani o gerdanları süsleyen dize
Eskilerin gölgesinde yaşıyoruz
O incileri bozup bozup harcıyoruz
Yazık..yazıklar olsun bize

j-
Hürriyet,hürriyet
Deyip ugruna can verdik
Şimdi açlığın,işsizliğin
Yolsuzluğun hürriyetini yaşıyoruz
Çok şükür muradımıza erdik

k-
Açlık işsizlik Aşsızlık serbest
Açım işsizim Demek yasak
Ağzımız bantlı Kalemimiz
dermanımız Ölüm fermanımız


l-
Bilinen 10 bin yıllık
İrfanda ilimde bilimde
Kelimesi şahadet gibisin dilimizde
Sen tanrı değilsin Tanrı sensin ey insan

m-
Acını acım Sancını sancım
Onurunu onurum
Namusunu namusum
Sınırsız bacım biliyorum

n-
Seni uğurlamaya gelmedim
Gelemedim sarı yazmalım
Esmer gülüm benim
Baktım dağlar yeşil
Bulutlar biçim biçim
Karadeniz durgun bir içim
Bir yudum içtim senin için
İnan sarı da yazmalım
Esmerce güzelim.

0-
Koca güneş doğdu battı
Ay doğdu doğacak
Batırmış gibi güneş gözüme
İğnesini bizini
Ne yerde ne gökte
Bulamadım içimde olan izini
Çözemedim şu koca dağın
Doğanın gizemini, gizini

ö-
Yücelerdedir direk
Erişmek için ona
Yürek mi gerek
Bilek mi, dilek mi?
Ya da hepsi mi?
26.07.2001 CİDE


56-
Elimdeki bu tükenmez kalemi geçenlerde ilkokul örgencisi bir kızcagızdan aldım.Okullar tatil oldugundan zamanını bu şekilde değerlendiriyor olmalı.Acaba sırf zamanı degerlendirebilmek için mi?Aile geçimi zor durumda oldugu için mi
acaba anası,babası var mı?çalışıyorlar mı?kimbilir….
Soramadım ki,içimde dert oldu desem o anki duygumu abartmış olmam.Bir yerde oturuyorduk.Sanırım bir bankanın müdür odasıydı.Evet evet ziraat bankasının müdür odası..Müfettişler vardı.Elinde bir kağıt,kutu içinde8-10 tükenmez kalemle girdi içeri;
“Kalem kalem” dedi gözüyle yüzlerimizi tarıyarak.Müdür hemen çocugu kovarcasına
“tamam tamam” başka yerde diyerek eliyle omzundan ve kolundan tutarak dışarı doğru itiyordu ki içim cız etti.
Dur müdür bey bir dakika,diyerek onu durdurdum.Kızcagıza “getir bakayım kızım getir”.Elindeki kutuyu uzatarak yaklaştı bana.
-Tükenmez mi bunlar_
-tükenmez
-tükenmez olur mu kızım,tükenmedik bir şey var mı deyip espriyle ortamı yumuşatmak istedim.Kızcagız anlamadı tabii..Müdür ve müfettiş gülümsediler
İyi amacıma ulaşmıştım.
Kaç kuruş bunlar? Dedim,bir elimlede kutuyu karıştırırken….Kuruşlar en az 15-20 yıl önce tarihe karışmışken ağız alışkanlığı çogu kez öyle deriz.Kuruş deriz,kuruşu kullanırız.Aslında sadece ağız alışkanlığından degil,bugün ki tl ile dalga geçme güdüsü de vardı işin içinde,uzatmayayım.
Gülümsemeler devam ediyor,iyi belki onlarada öncü olurum diyorum içimden.
-600.000 tl anlamında
-600 yüze,siz kaç verirseniz yani fazla ne verirseniz..ağanın eli tutulmaz demek istiyordu.
-Hangisi iyi?
-Hepsi iyidir
-peki öyleyse rengini sen seç dedim.
İşte elimdeki bu kalemi,yeşil renkli bu tükenmezi seçip verdi.Ben 1 milyon tl verdim ona.
Müfettiş 2 tane şuraya bırak dedi.Böylece amacıma erişmiştim.Uzun düz saçlı kızın yeşil gözlerinin içi,üzerine yağmur yağmış,güneş vurmuş bahar çimenleri gibi…insanın yüzüne güler,içini ısıtır..bahar gülleri,çiçekleri açtırır gibiydi..
26.07.200
57-
Kaç gündür yazamıyorum.Oysa yazmam gereken o kadar güzel değişiklikler oldu ki.
Örnegin üniversite giriş sınavlarının sonucu belli oldu.Oğlum umut 220 puan almış,Türkiye 1.nin puanı sadece 229.Buna rağmen benim yumo 2000 lerde (1.2 milyonda).Odtü elektrik-elektronik,bilğisayar mühendisliği vs gibi bölümlere girmekte zorlanacak.
Tam sınırda
Hava harp okulu sınavlarına git diyoruz,gitmiyor.Bakalım durum nereye varacak yazarım.
Bundan başka hakim ve savcıların kararnamesi çıktı.Buradan hakime Hilal hanım,savcı vekil bey gittiler.
Yerlerine karı koca hakim ve savcı geldiler.
Bunlardan başka Ankara ya gittim.

58-
İşte şimdi yine ….
Evet nerede kalmıştık?
Zaman süreci içinde ilk sevgilerimizi,ilk heyecanlarımızı birbirimize anlatmışızdır.Ama nasıl ki ben onları birer tatlı anı olarak beynimin hafıza denen bilğisayarına kayıt etmiş isem,onu da öyle olması gerekmez mi?Yani ben o duyguların,o heyecanların esiri olarak yaşamıyorum.Eşimin bana mutluluk vermesi,benim ona..Amacım yaşamım bu iken onun hala o çocukluk yada gençlik duygularının esiri,tutsagı olarak yaşaması doğru olabilir mi?Kaldı ki o beni severek aldı.Bense severek degil..anamın,ablamın yani ailer fertlerinin etkisi,hatta baskısıyla okey demiştim.
Böyle olunca onun bana karşı daha devre saygı göstermesi gerekmez miydi?Ama gel görki tam tersi oldu,ben ona alıştım,onsuz olamam duygusuna kendimi alıştırdım.Onun ise ben olursam da olur,olmasam da olur havasında oldugunu görüyorum.
İşte en son bundan 10-12 gün önce cide den Ankara ya yani evime gitmiştim.Eve vardıgımda saat 22 civarıydı.Bir duş aldım,mutfakta bir şeyler atıştırdım.Ben atıştırırken o diğer odalarda ya da bölümlerde oyalanıp dururdu.Oysa yanıma gelmesi ,yanımda kalması gerekmez mi?benimle ordan burdan olsun laf etmesi,sohbet etmesi gerekmezmiydi?tam 2 haftadır görüşemiyorduk,hasrettik.Şunu da belirtmem gerekir ki ben evime varınca ayağa kalkıp beni karşılamadı.Hep böyle olmuştur.Yüzlerce kez kendisini ikaz etmişimdir,bir eşin böyle davranması sizce normal mi,hoş mu?Kabul edilebilir mi?katlanılabilir miSiz uzak diyarlardan gideceksiniz,yuva dediğiniz evinize gireceksiniz,eşiniz kıçını kaldırmadan televizyonun karşısında siğarasını tüttürecek yada bilğisayarın başında oyun oynayacak..İnanamıyorsunuz,olmaz böyle şey diyorsunuz..Çekilmez,katlanılmaz diyorsunuzdur degil mi?Ben nasıl tam 30 yıldır çekiyorum,nasıl katlanıyorum?...
İşte bu birikimlerdir ki bu yazıyı yazmaya yogunlaştırmıştır.
Evdeki bu son karşılaşmayı anlatmaya devam edeyim de kararı siz verin.
Ben mutfaktaki işimi bitirince televizyon odasına geçtim.Kızlarımla azıcık lafettim.O mutfaga geçti,masayı topladı..setin önü zaten doluydu.Önce balkonlara girişti,ön balkon mutfagın balkonu..sonra mutfaga başladı,set dolusu bulaşık.Sanki hepsi beni bekliyormuş.Etrafında dolanıp oturuyorum.Gönlünü kırmak istemiyorum.Saat 23 oldu.Mutfak faslı devam ediyor.
“Söyledim bunlar hep beni mi bekliyordu?”…ne yapalım anca dedi,dolanıp duruyorum.İt agrısı tutmuş gibi o hiç oralı olmuyor.
Uykum geldi yorgunum diyorum.
Sen yat diyor,gayet rahat.Kızlarım anlıyor biz yıkarız anne diyorlar.O anlamamazlıkdan geliyor..
Yaaa siz cok temiz yıkarsınız!!! Diyor.
Yanından geçerken orasını,burasını çimdikliyorum.Sabrımın bittiğini,kendisini arzuladıgımı ima ediyorum.
Uffff dur be deyip beni tersliyor.
Artık ızlarımdan utanıp gidip yatagıma giriyorum ama uyumak ne mümkün..
Ne mümkün!!! Gelin bana sorun.
Oysa ne hayaline,heyecanlarla,ne duygu ne coşkularla gelmiştim.Yanardağlar lav püskürtüyordu.Kızılırmak coşmuş,köpük köpük akıyordu.
Denizler buharkaşmış,gökırmaklar akıyordu.Yağmur,yagmurdu bulutlar.Damarlarımın içinde karıncalar kıpır kıpırdı.Bu duygu,bu heyecanlarla 7-8 saatlik yolun,yolculugun nasıl bittiğinin farkında olmadan hayal dünyasında uçarcasına kendimi evimde bulmuştum.Oysa evimde gördüğüm,evimde yaşadıgım Sibirya,kutup fırtınalarla vardı.Her taraf buz,buzuldu.Ağlayacak gibiydim,kahrolmuştum.Dayanamadım çıktım.Baktım hanım efendi mutfak işini bitirmiş bu kez mutfakta siğara tüttürüyordu.Ve saat gece 01 yani cumartesine girmiştik.


59-
a-
Oyun içinde oyun
Nerede verdik iki koyun
Soyun komşular
Postumu soyun
Doyun komşular
Kanıma doyun.


b-
Çaycımız ramazan
Çayı duman duman
Uyuşuktur her zaman
Duble olsun demli
Sıcak olsun bay ramazan

c-
Pasajımız
Halk bankası karşısı
Şen kızlar çarşısı
Fıkır fıkır yarı erkeksi Tülay
Siğara tüttürür
Tavla oynar
Argo konuşmayı sever
Hep giyimi sportif
Yaşı geçkin, evde
Kalmışlardan denebilir.
Halinden razı görünüyor
Aşk ateşiyle ağzı yanmışa benziyor.
Ufacık tefecik Daha iyi giyince
Kadınsı giyince daha cici
Daha albenili olur ya..
Neyse!

ç-
Velimiz
Doktor sekreteri
Kendine bazen öyle
Süs verir ki
Öyle pozlara
Öyle nazlara girer ki
Dakikası dakikasını tutmaz
Yüz görünümü ablak
Beyaz,al benili Çekici
Kilosu ve poposu derinde
Bakışları bazen sığ bazen derinde..

d-
Filiz kızımız Sessiz, esmer bir gül
Çok tatlı tebessümü var
Kendisi kuaförde çalışır
Kendi saçı en bakımsız
Terzinin üstü hep sökük olurmuş
Doğruymuş…

e-
Gelelim yeşim hanıma..
Ya Yeşim!
Bir içim su
Kuş konmaz çiçeği küstüm otu
dokunmaya gelmez
Yeşimdir yakuttur yerinde ağırdır
ne maddesine ne manasına
ne paha ne güç yeter
sözün eğrisi doğrusu
derdik ya bir içim su

Akşamları sahilde gezmeyi severmiş.
İyi hoş. .tahsili nedir bilmiyorum
iş yerinde ayrılmayan kızlardan biri,

Noterin yeminli katibi ,ince uzun boylu.
Boyca en yakışıklısı kızların,yüzce sivilceleri
ayrı bir özellik güzellik
Sessizlikte birincilik onun
İş .yerine bağlılık keza onun..
Daha ne desem bilmem ki?


60-
CİDENİN EN GÜZEL GÜNLERİ

Cidenin en güzel günleri.5-6 bin olan nüfus 20-30 bin kişiye çıkmış sanıyorum.Akşama dogru sahil kumlukları,çadırlar,kum ve deniz insan dolu.Akşamları sahil boyu bir çarşı olur,Beyoğlu mu desem,Ankaranın kızılayı mı desem,satıcılar,mısırcılar,kasetçiler,çerezciler,kaşık çanak çömlekçiler..restorantlar,çay bahçeleri,Hepsi dolu dolu cıvıl cıvıl.Bir taraftan kavrulan et mısır,haşlanan mısır,çekirdek,patlatılan mısır..
Kara yolları binasından girişe degin en az 5 km lik kısım dolup taşmakta.Akşama dogru deniz keyfiakşam saatleri sahil keyfi..saat gece 2 ye kadar.İşte sahil yerleşim yerlerinin kırsal kesim yerleşim yerlerinden farkı..Çünkü kırsal kesimde akşam saat 17 den itibaren sokaklar bomboştur.Hele doğu da,güney doğuda…


61-
Karpuz kestim sulu sulu
Gözlerim bulut bulut
Gözlerim dolu dolu
Aylardır beklerim yolu
Sarılsın diye bedenime
Yarın hasret kolu kolu

Nar aldım sulu mu sulu
Gözlerim yağmur dolu dolu
Aylardır beklerim yolu
Sarılsın diye bedenime
Yarin hasret kolu kolu
Oysa ne sagı belli olur
Nede solu solu

Ellere yagmur yagar
Bana yagan dolu dolu
08.02.2001 CİDE

62-
29.07.2001 PAZAR
BİROL UN ÖLÜMÜ

Biz birol deriz ama sanırım nüfustaki adı Bilal dir.Bilal yada birol,amcam İbrahim in büyük oğlu.Amcam İbrahim 78 yaşındadır.Vede ençok 60 ında görünür.İçkisini içer,muhabbetini eder..Hoş sohbettir emmimiz bizim.
Birol ise 50 sinde anca var.Esiri olmuştu içkinin.Bir de kölesi gibiydi Demirelin. Onla yatar onunla kalkardı.Onun ugruna ömrünü harcadı. Onlar yani o çevre pofpoflayıp koltuguna karpuz verip sırtına koçkayayı yüklerlerdi.Hasılı ne şehit ne gazi..pisipisine gitti Niyazi misali gitti.
Emmiminoğlu.

63-

BUGÜN 3 AGUSTOS

Dün akşama doğru yagmur yagdı.Denize gidemedik,akşam sahil faslı yaptık yine Berivanda.Yine 66 oynadık vsvs..
Deniz hamur hamurdu.Kudurmuş gibi azgın bir deve gibiydi deniz.Yanımızda bir fotograf makınası veya bir kamera olmadıgına hayıflandık.Sabah erkenden fotograf makınamla kendimi sahilde buldum.Güneş bulutlar arasında göz kırpıyordu.Deniz hala heybetliydi.Gecenin azgın devesi yada devi,yerini kükremiş arslanlar almıştı.İlerlerden kabarıp kabarıp geliyordu.Arka ayakları üstüne kalkmış,yada avına saldıran,yaslanıp ileri doğru fırlayan aslan yada kaplan gibi devinip devinip kabarıp kabarıp 2-3 metre yükselerek alçalarak..gelip kıyıya bir çarpıyor ki..köpük köpük.Agzı köpürmüş bir aygır gibi,kıyıya çarpıp gelebildiği kadar geliyor ucunun bittiği yerde geri geri çekiliyor.Geri çekilen kütle ile kıyı çizgisinin birkaç metre ilerisinde bir çarpışma oluyor ki..o çarpışmanın tazyikiyle su,süte dönüşüyor.saf süt,ayran..bembeyaz köpük..yeniden saldırı yeniden çarpışma,yükselme..İnsanı yutacak gibi başım dönüyor,midem bulanıyor bakamıyorum.3-5 poz çekip uzaklaşıyorum.
Uzaklaşırken dönüp dönüp bakmaktan kendimi alamıyorum.Denizin üstü görülen öte uzakları,gökle birleşmiş ufkundan bersi allak bullak,kimi yerkoyu kimi yer gölgeli,kimi yer açık..kimi yer morumtrak.
Milyonlarca beyaz kabarcıklar,yakamoz kabarcıgı degil dalga kabarcıgı…savrulan papatya çiçegi mi desem,uçuşan beyaz kanatlı kelebekler mi desem..gölde yüzen kanat çırpan kuğular mı desem..dalğa dağla katar katar uçan turnalar mı desem?


64-
Yoksa atlılar mı desem..Atlılar atlar..küçüklüğümde atlar önemli ulak,önemli töre vasıtalarıydı.Yolculuklar atlarla olurdu.Gelinler,düğün alayı ile götürülürdü.Düğün alayları deyince onlarca hatta 40-50 ye varan at konvoyu..kalabalığı demekti.Bunca atlı bir ölü sessizliği ile gidecek degildi ya..
Hem oğlan tarafındayken,hem kız tarafındayken..bir köyden geçilmekteyse,köyde at koşturmak..cirit atışmak..ne hünerleri vars gösterilmesi gerekirdi.Bu gelenektendi,bu izleyenlere taraflara caka atmak degil tam tersine onları onurlandırmaktı.Böyle bilinir,böyle kabul edilirdi,yani gelenek böyleydi.Bunu yapmak degil,yapmamak ayıp sayılırdı.Çoğu kez karşıdan da yani ğeçilen köyün yanında gösteri oluyorsa o köyden de katılanlar olurdu.
Bir fasıl yarış yada cirit gösterisi yapıldıktan sonra beraberce bir kahve içilirdi.Yani ufaktan bir yemek yenirdi,keza kız tarafı köyünde oluyorsa aynı gösteriler yapıldıktan sonra düğün evine,yani gelinin babası evine gelinirdi.Orada dinlenme,tanışmalar olur,çaylar içilir..sonra her komşu bir veya birkaç düğüncüyü kaldırırdı.Yani evine davet edip götürürdü.Evinde misafirini ağırlar,yedirir içirir..düğün evinde yemek veriliyorsa oraya ev sahibi misafiriyle davet edilirdi.O ara düğün evinde davul zurna sesi yükselmeye başlamış,halay için mendiller sallanmadadır.
Düğün evinde yemekten sonra gençler kadınlar kızlar dışarıda açık alnlarda oynayıp zıplarlarken,büyükler içki masasına çöreklenmiş demlenmektedirler.Kavga kırgınlık pek olmaz,içki masası insanların akıllı ağırbaşlı oturup kalkmasını bilme kısacası muhabbet ve cemiyet adamı olup olmamanın ölçüsü,kendi deyimleriyle mihengi kabul edilirdi.Bu nedenle herkes böyle bir çiğlik yapmak,gözden düşmek istemez..Bunun yüzyılarca uygulanmasında bir birikim,bir kültür oluşturur.
Tekrar düğün törenine dönecek olursak yukarıda belirtilen alemler olurken gelinin hazırlıda devam etmektedir.Köy yakınsa,hava koşulları müsaitse aynı gün dönülür,gelinin köyü uzaksa ve havalarda uygun degilse o gün orada kalınır.Ertesi gün erkenden davul zurna ile düğüncüler toplanmaya çagırılır.Herkes misafirine kahvaltısını yaptırmış,misafirini almış düğün evine gelmiş olur.Atlar hazır,gelin atı hazır.Gelinin babası kızın kırmızı yele kuşagını (bekaretini temsilen) bağlar,oğlanın kardeşi varsa kardeşi kapıyı kilitler,kardeş yolu ister bahşişi verilir,kapı açılır.Gelinin başı renk renk..ipek örtülerle örtülüdür.Oğlan tarafından gelen yengelerle ve bu işe ehil erkekler gelinin koluna girerek onu evden çıkarırlarken” gökten indi 4 kitap,kanatlar kat kat..kim hakkı severse ver Muhammed aliye selavat” salalarıyla alkışlarla yol alırken anası aglamaktadır.Gelin burun çekmektedir.Gelin en son kapılarını öperek niyaz eder el öper helallik alır..
Anası ve babası;
“artık anam var
Babam var deme
Bize güvenme
Evinde yerinde
Erinin yanıdır”
Vsvs öğütlerle ona son sözlerini söylerler.Gelin burun çeke çeke atın yanına gelir.Yardımcıların yardımıyla üzengiye ayagını kor,egerin kaşlarından tutarak ekinir.Diğerlerininde yardımıyla egerin ortasına yerleşir,aynı dualarla düğün alayı yol alır.Atlılar yine tüm hünerlerini gösterirler.


65-
Nerden geldik biz buraya..atlardan daha doğrusu dalğalardan.Atlara benzeyen dalğalardan,diyeceksiniz ki atlarla dağlalar arasında ne ilği var ki?kabar kabar..dalğa dağla..dalğalara bakarken her biriniz onları bir şeylere benzetirsiniz.İşte banada böyle bir çağrışım yaptırdı.Çünkü kimi at beyaz,kimi at siyahi,kimi doru kimi kır dır.
Bu renga renk at alayının bir düzlükte koşturmasını,cirit atışmasını,gözlerinizin önüne getirin.Hele çocklugunuzda bunu görmüş,bunu yaşamışsanız onların anısı,onların heybeti..bize bu çağrışımı yaptırır.Görmemişseniz çağrışımınız da olmaz.
Neyse bugün bu kadar yeter.

Yazılacak o kadar çok şey varki demekten kendimi alamıyorum.
Ne yazık ki yazamıyorum.
Neden mi?
Tembellik bir
Birde konu karğaşası..
Bir anda her şeyi yazmak istiyorum.Bu mümkün olamayınca boğulup kalıyorum.Oysa büyük yazarlar bir konuyu ele alıp enine boyuna süslü cümlelerle anlatıp bir öykü yada roman oluşturuyorlar.
Uzatmayayım;




66-
Bugün 5 ağustos
Yazın yiğit zamanı
Kimi yerde bunaltıcı sıcaklıklar,kimi yerde kuru çöl,kimi yerde buharlı deniz sıcaklıkları.
Bu gece uyuyamadım.Biraz sivrisineklerle savaşmaktan,biraz yoğun çaydan olacak…
O yan bu yana dönüp..o kanepe,bu kanepe devinirken ezan sesleri yükselmeye ,sabahın serinliğinde çınalmaya başladı.Balkona çıktım,namazcılar geyik muhabbetiyle cami yolunu tutmuşlardı.
Bende spor kıyafetle kendimi sahile attım.Akkoyun karakoyun ayırtedilecek kadar ortalık aydınlandı.Ay 15 veya 16.ncı gününde olmalı.Batım ufkuna birkaç arşın mesafedeydi.Işıgın hükmü geçmişti.Gök yüzünde bir süs avizesi gibiydi.Yıldızlar sinmişti,silinmişti.Deniz uykuda homurdayan masal devi gibiydi.
Kuşlar serçeler martılar akmartılar,kara martılar,güvercinler sahil yolunu kapatmışlardı.Akşam kalabalığından dökülen artakalan kırıntıları toplamak yarışındaydılar.
Ay batım ufkuna yaklaşırken güneşte morarıyordu.Doğu ufku mor bir karanfile,ayda güle dönüşürken batı ufkunda solmakta olan beyaz bir güle dönüşüyordu.Biri doğumun,diğeri ölümün simgesiydi sanki sabah sabah..Bu ölüm benzetmesi de nereden çıktı ya…
Sahilde benden başka 2-3 kaçkın daha vardı.
Km lerce yürüdüm.Deniz önce morardı,kırmızı boya dökülmüş gibi..Sonra pırıl pırıl parçacıklar oluştu,gümüşten,altından halkalardı sanki.Yakamoz mu derler,ne derler..
Karımın altın yüzüğünü kaybettiği koya indim.Deniz ince kum ve mil yığmış ki..sanki yüzüğü bulmayalım diye.Eve döndüğümde karım uyuyordu,dokunmadım.Uyumaya çalıştım,uyumuşum.Uyandıgımda saat 9 civarıydı.Traş oldum,giyindim.Karımı öptüm.
“Yar öpe uyara uyara” dedim.O da hıı dedi.Evden çıktım….


67-
Ey tanrım
Ey yaradan
Yaratıp alemi
İçinde kendini aratan
06.08.2001

Denizlerin suyu
Neden mi tuzludur
Sömürüden
Zulümden
Yalandan ve talandan
İnsanın alın teri
Ve gözyaşından
06.08.2001

Yürekte bir nasır
Gönülde bir sır gibi
Sevildin sayıldın
Gökte hilal aydan
Başka bir şey bilinmedin
Gözde ıradın amma
İnan gönlün sevgi
Defterinde hiç silinmedin.

Çok sevildin sayıldın
Amma hücrelerince dahi bilinmedin
Çok taht kavgaları oldu içimde
İnan sen köşkten hiç indirilmedin
65 milyonumuzun en az 40 milyonu açlık ve sefalet içinde yaşar,kalan en az 10-15 milyon işsiz ki belki binlercesi kafayı yerken ve birçoğuda hayatına son verirken,batı emperyalizmi borç para vermek için dayatma üstüne dayatmada bulunur.Çıkar medyasıda kolkola koltuk koltuga hasılı o hayat…
Yazıklar olsun bana,nasıl Pir Sultan nesliyim,nasıl Denizler kardeşiyim.Kardeşi degil karadaşıyım.Karadaş degil dostlar mermeri delen gözyaşıyım.

Deniz kıpır kıpır
Küçük küçük
Beyaz beyaz
Ak kuyuları andıran
Dalgacıklar kıyıya vuruyor
Yalpalanıp gerisin geri
Fısıltılarla akıp giderken

Arkadan gelen dalgacıklarla çarpışıp köpükler sacıp eriyen dalğacıklar.Beşik gibi,salıncak gibi salınan esmer su.
Masalların uyuyan devi su.
Ay 10-12 sinde olmalı,yuvarlağı henüz tamamlanmamış.Denize yansımış,deniz de ufacık ufacık beyaz kabarcıklar yanıp yanıp sönen ışıltılar.
Ve denize düşmüş ay.İz düşümüyle sahile yakın bir yerde denizde göz kırpıyor ilk dördünde ay..
Bir masalda oldugu gibi denize dalıp ayı olmak isteği belirdi içimden,güldüm kendi kendime.Aklıma şaşayım,özeleştirisi geçti aklımdan.,seyire daldım,masala daldım.
Soyunmakta oldugumu anladım,içimdeki arzuyu yenemiyordum.Kum serin ve yumuşaktı.Yatsı ezanı okunuyordu.Sahil tenhaydı,adım adım ayak ayak denize yaklaştım,gözlerimi ay dan denizdeki aydan alamıyordum.Sanki ayırsam kaybolacak,denizin derinliklerine gömülecekti.İçim bu tatlı duygularla kıpır kıpırdı.Nasıl olmasın ki..yarın hilal ayıma kavuşacaktım.Masaldaki çocuk gibi sevdiğime kavuşacak mutlu olacaktım.
Dizlerimden göbegime kadar soyundum,gözlerim hala denizdeki hilal aydadır.Ben ilerledikçe o da ilerliyordu.Hep benden kaçıyordu,su boğazıma gelmişti.Su tatlıydı.Su çekiyor,ay gidiyor…Kocaman bir dağla geldi,başımdan aşarak sahile doğru kabararak ilerledi.Dalğa beni geçince yine suyun üstüne çıkmışım,sadece başım dışarıdaydı.
Paniğe kapılmış,gerisin geri çekiliyordum,çekiliyordum ama sahilden gelen karşı dalga beni dahada ileriye itiyordu.Suyun agzıma dolmaya başladıgını anladım.Denizdeki ay kaybolmuş,başımdaki ay parıl parıl parıldıyordu.Gözümü artık gökteki aya dikmiş,içimden tanrıya yalvarıyordum..Şuurumu topladım,başım sahilde olacak şekilde sırt üstü suya uzandım.Ellerimle ayaklarımla suyu kürekleyerek sahile canımı atmaya calışıyordum.Tekrar bir dağla üstümden atlayarak sahile vurdu.Tüm gücümü kullanarak karşı akıntıya direnerek ilerlemeye çalışıyordum.Bir yukarı,bir aşağı,bir sağa,bir sola…Beşikteymişim gibi sallanmaya başladım,gökteki ayda sallanıyordu.
Kumsala çıktıgımda başım dönüyor ve midem bulanıyordu,gözlerim kararıyordu.
Birkaç adam koşmuş “Geçmiş olsun…geçmiş olsun” diyorlardı.
Uğruna ölümleri göze aldıgım hilal ayım…
Bugün öyle mutluyum ki..
Mutluluğum her yardan,hem eriyip giden buzdan,kardan toprak kokusu,çiçek kokusu..Yağmur bereketiyle baharda
Eridi gitti dayanırlık kalmadı gönlümde
Çöreklenmiş kahırdan
Edebiyatı bir yana bırakalımda mutluluğun nedenini,kaynagını anlatalım istiyormuşsunuzdur eminim.
Efendim dün akşam daha doğrusu dün gece saat 24 civarı hanımla sahilden döndük.Ankarada ki evimizi aradık,çocuklarımızın hal ve hatırlarını sorduk.Hal hatırdan sonra kızımız Deniz heyecan ve mutluluk çıglıklarını andıran şen ve şakrak sesiyle sevgilisi yalçınların bu hafta sonu istemeye geleceklerini..evde olamızı bidirdi.Yalçınla 4-5 yıldır konuşuyorlar.Gülayın karşı çıkması nedeniyle iş bozulmuş gibiydi.Konuşmuyor,yüzü gülmüyordu.Fırsat buldukça annesine çatıyor,sebep oldugunu ima ediyorsu.Gülay da pişman olmuş,üzülüyordu.
Hele ben kahır oluyordum,sonu iyi olur dilerim.
İşte sevincim bundan..
İçimde çiçekler açıyor,dereler berrak sularını akıtıyor..Eriyen kar ve buz suları çağıldaya çağıldaya akıyor.Kuşlar selviler de kayalarda yuva yapıyor.Dağlar yeşile kesilmiş.Güneş daha tatlı,rüzgar daha şirin…
Eyyy okuyanlar tüm bunların birer gerçek oldugunu bilin.

Sen alamanlardan gelmiş
Sen bir baharsın
Nereye baksam sarıyazmalarda
Çiçek çiçek desen desen
Sen varsın
Bilmem oralarda kime yarsın
Dilerim gönlünce mutlu ve bahtiyarsın
Çünkü sen doğada gizemsin temelsin
Çünkü sen varoluşta ereksin emelsin..
07.08.2001 CİDE


07-08-2001

Bu kez İzmir den ölüm haberi..Ama bu doğanın doğal sonu olan bir ölüm.Köyümüz halkından ade gıde adıyla(Lakabıyla) anılan elmas hanım..Halil amcanın karısı cındo,ali,Halil,,hıdır ın anası elmas hanım.90-100 arası yaşta elmas ana.Ade gıde,köyümüz halkından olup Osmanlıdan kalma..seferberlik görmüş,kıtlıklar yaşamış son insanlardan.Canlı tanıklardan biriydi rahmetli.Geçen yıl 90 yaşlarında vefat eden ali amcam vardı.Kala kala kasım ağanın karısı bade hatun kaldı.O da 90 yaşlarında.İşte böyle yapraklar döküldü,çınarlar devrildi.Sıra bizlere gelmekte.Belki insanoğlu ölüme çare bulabilir kimbilir.Bilim hızla o yolda ilerlemede,baksanıza kimi devletler de yaş ortalaması 80 nin üstünde ve de 150 yaş hedeflenmiş.Gerçekleşecegine inanıyorum,canlı kopyalama,genlerin haritasının bulunması son 15-20 yılın en büyük bilim atlımlarından biri ve daha ileriye gitmenin ilk adımları,acılan kapıları…
Ama şimdilik 90 lık ölümlere acımak degil,rahmetle maşallah demek gerekiyor.
ELİF YENGEME

Numara tuşlarına bastım.
Ahize elimde…zırrrr,zırrrr
-Alo dedi
-merhaba dedim
-merhaba nasılsın?
-iyiyim,ya sen?
-Bende ..fena değilim işte,ne bileyim dedi?
Sesi titrek,endişeli,derinden..rahatsız oldugu belli,zaten biliyorum.
-Ne var? Yine aynı mı?
-Aynı..ya ne?
-Yani başım dönüyor.
-Başka?
-Şişkinlik oluyor,şişkinlik…
-Nerenden?
Midem,midem..bir lokma bişey yesem midem taş gibi oluyor,şişiyorum.Patlayacak gibi oluyorum…
-Doktorlar ne diyor?
-Midem için bişey yok diyorlar,2-3 kez gittim.
-Daha ne dolktorlar öyle diyorsa,bence seninki stres,başağrın için sıkılıyor sanırım.Strese giriyorsun..yine mi şişkinlik olacak endişesi vsvs.hazımsızlığın nedenidir bence..
Dr. lar da öyle diyor,ne bileyim.
-En iyisi siz buraya yanıma gelin,denize girin,yüzün..mekan degişimi yapın hiçbirşeyiniz kalmaz.
-Aman bizden geçti
-Ne demek bizden geçti,asıl yeni yaşamanız gerekir.
-Köye gidecegiz,köye,abim köyü özlemiş..
Haydi öperim dedi alubuk yengem…
09.08.2001

Sıcak bir yaz günü.
Ağustos sıcagı nede olsa.Sahil kenti oldugundan şirin cidemiz nem oranı yüksek.Bizim gibi kıraç ve kuru iklime alışkın olan bünyeler için dayanılmaz zor etki bırakıyor.Buram buram terliyoruz.Öğlen sonu maliyeye harç paralarını yatırmaya gittim.İşim bitince Adliyeye ugradım,savcı Alparslan beyin odasındayım.AS.Şube başkanı yüzbaşı,hakim hasan bey bulunuyoruz.
Bunca muhabbetten sonra birçay hak etmedik mi?deyip espri yaptım.
-Çayımız yok dediler
Bende şaka sandım
Devamla;
Geçenler vali bey gelmişti,ocagımızı kapattırdı.
-eeee daha daha dedim.
Dahası da var dediler devamla,bölge yatılı okuluna gitmişler,bir görevliyi odasında uzanmışcasına oturmuş görmüş.Adamı açığa almış dediler.Bu iki kararın yerinde olup olmadıgı hususunda akıl yürütüp kanaat belirttik.
“Çay ocagını sağlık ve temizlik” nedeniyle kapattırmış.Bunda haklıdır,çay ocagının hükümet konağına layık olması gerekir,fayanslansın vsvs istemiş. Kötü mü? Dedim.Diğer konu için ise anımsadığım bir anımı anlatayım arkadaşlara..;
“Hukuk ta öğrenciyim,akşamları da devlet operasında fiğüran olarak çalışıyorum.Yağışlı ve sıkıcı bir gündü,çok yorgundum.Aksesuar odasında divan gibi tahta vardı,uzanmıştım.Hemde ayaklarımı duvara dayayarak.Ayaklarımı dillendiriyor olmalıydım.Derken bir bey ile bir bayan içeri girdiler.İkisinin de sanatçı olduklarını biliyordum.Sadece sima olarak….Toparlandım tabii..Bay hastamısın evladım dedi.Hayır efendim ama yorgunum dedim..
Bayan dinlen dinlen dedi kapıdan çıkarken.Bay bayana siğara tuttu,ateşleri yokmuş.Kapının önünde bay geri dönüp benden sorduitesadüfen kiprit vardı üzerimde.Hem teşekkür ettiler,hem ısrarla siğara tuttular..
İstirahat et deyip henüz kapının önündelerken aksesuar görevlilerinden biri geldi.Onları görür görmez önünü ilikledi,,
-Emriniz efendim dedi,
-Tamam,kafi deyip sahneye doğru gittiler.
Aksesuarcı kani beye kim olduklarını sordum.Bay genel müdür yardımcısıymış,bayan ise başaktörlerdenmiş…
İkisi arasındaki anlayışı bir degerlendirin,benim bu ikinci kararından dolayı vali beye verecegim not kırıktır dedim.
Bundan 1 ay kadar önce Ankarada ki evimde yalnızlığıma ilişkin 30 sayfaya varan yazı yazımın konusu olayın devamını merak ediyorsunuzdur degilmi?Buna eminim.Anlatayım,uyuyamıyorum uyumak,uyuyabilmek ne mümkün.Daldan dala hayalden hayale uçup duruyorum.
Yıllar önceydi.Elbistanda asliye ceza hakimiyim.Adamın biri karısını ve kızlarını şikayet etmiş,hakaretten haklarında dava açılmıştı.İfadelerinde karşılıklı suçlamalar vardı.
Adamcagız karısının kendisiyle yatmadığını,hatta kendisini eve almadıklarını söylüyprdu.Duruşma sonrası hepsini odama aldırdım,tekrar dinledim,amacım barıştırmaktı.Problemlerinin odak noktası kadının adamla yatmadığıydı,yani karı-koca olmaya yanaşmadığıydı.Kadın sebebini söylemiyordu ama bunu doğruluyordu.Eve gelsin,ama rahat dursun yani ayrı yatsın demek istiyordu.Adamcagız karısıyla yatmak istiyordu,kızlardan küçüğü 8-10 yaşlarında olanı anasını destekliyordu.Büyük olanı 14-15 yaşlarında gögüsü oynamış..Ergenlik çağının tüm belirtileri var.O da karışmam ne halleri varsa görsünler…
Bir araya geldiler mi kavgadan başka bişey bilmezlerdi,bizde usandık.Aralarında ne varsa bilmiyorum diyordu.Ona da nasihatlarda bulundum,barıştırdım gönderdim.
Adamcağız dünyanın dualarını etti,elimi öpmeye kalkıştı.Ne yazıkki kısa bir süre sonra yine karşımdalardı.Anladım ki bunlar kavgalı olmanın,kederli ve dertli olmanın tiryakisi olmuşlar.
İşte bizde öyleydik,hüzünümden haz alıyor hale gelmiştik. Ortada hiçbirşey yokken küsüyor,birbirimize çile çektiriyorduk.Bunları düşüne düşüne uyumuşum.Uyandıgımda ortalık aydınlıktı,sekse hazır haldeydim.Karımın orasına burasına elimi attım..mırıldandı,homurdandı..”sabah sabah dedi”…..yatagın diğer kenarına gitti,aramıza da yorganın katlarını bastı.Öyle içlendim öyle içlendim ki..Ağlamamak,yada bogazına basıp sıkmamak için kendimi zor tuttum,sırt üstü uzandım.Kollarım başımın üzerinde,derin içler çekip duruyorum.Dayanamadım birkez daha deneyeyim dedim.Benimkini onun poposunun,bacaklarının arasına sürüp tahrik etmeye,kinini inadını gidermeye çalışıyorum.Bana mi,bana mı tüm bunlar? Diyor..
Ancak mırıldanıp homurdanıp “dur uyuyalım” deyip ben yaklaştıkça o uzaklaşıyor,az daha yaklaşsam yataktan düşecek.Orasına burasına sürttükçe kasılmam,gerilem..yani sertleşmem öyle oldu ki kasıklarım ağrımaya başladı.Çaresizim,kalktım banyoya gittim.
Daha sonra henüz uyurken sıvışıp bahçeme gittim.Akşama doğru eve gittim,o da evde.Valizimi hazırlamaya başladım…
-ne o dedi?
-gidiyorum..
-acelen ne yarın gitmen gerekmiyor mu?
Bugün??
“Yarın Pazar ne yapacagım orada?”…
-Burada ne yapıyorum ki?”
“haaa şu mesele..derdin var”
“Yahu nasıl bu kadar duygusuz,bu kadar saygısız olabiliyorsun?”
Pis pis güldü..
Daha yaşlandık biz,birde pis pis gülersin,kelpledin mi?
Böylece o da beni ihtiyarlamış köpek yaptı.Ama tüm bunlara alışkındık.Sustum,valizimi doldurmaya devam ettim.Geldi elimden valizi aldı,bir kenara bıraktı…
Gel otur şöyle,gel…dedi beni televizyonun karşısındaki 2 kişilik koltuga oturttu.Kendisi de oturdu.Hiç bir şey olmaış gibi konuşuyor,espriler yapmaya,gönlümü almaya çalışıyordu.
*
O ara kafesi açtı.Erkek kanarya bir sağa,bir sola fırladı ,çırpındı.Fotoğraf çerçevesine kondu.Eşimin yanına..dişi uzaklaşıyor,o peşinde.Dişinin gönlünü yapmak için neler yapmadı ki?Ama dişi söze,göze yola gelmiyordu.Uçtu kafese girdi.Erkekte geldi koltugun yan dalına dayanmış oldugum sol kolumdan sarkan elimin parmaklarına kondu.Kıçı ile parmaklarıma sürtündü,sürtündü..
Ben parmkalrımı oynatacak oldum..
“Dur dokunma” dedi karım.
Kuş 1-2 sürtündükten sonra gitti uçtu.
Eşim yaklaştı,elime dikkatle baktı.;
“bak eline yapmış”
“Nasıl yani dedim?”
“Dişisi çiftleşmeye yanaşmıyor,bu da böyle oraya buraya sürtünerek tatmin oluyor.” Dedi.
Gerçekten de orta parmağımın tam orta ekleminin orda azıcık bir ıslaklık vardı.Sanki göz yada burun damlacıgından oraya damlama olmuştu.Tam zamanıydı..
“Onlarda bizim gibi yazık” dedim.
Yoksa sende mi öyle yapıyorsun?
Ben yapmıyorum,sen öyle yaptırıyorsun,tıpku bizim dişi kuş gibi..
Dogru söyle?
Sesini kestim.
Kes be,2 haftadır aynıyız,akşam geldim.Televizyon karşısındasın,kıçını bile kaldırmadın.
Geldinse hoş geldin,merasim mi bekliyordun?demesin mi? Çıldıracak gibiydim.Senden merasim bekleyen yok..Bu bir saygı,bu bir sevgi meselesiydi.
Yine pis pis güldü…
Şu dağla geçer gibi pis pis gülmen yok mu?
Ne yapsam gözüne batıyor,sana bir haller olmuş.
Aslında yaptıgının yanlış oldugunu sen de biliyorsun.Pis pis gülmenden bile belli.Cevap veremiyorsun,gülmeyle daha doğrusu sırıtmayla geçiştiriyorsun,geçiştirdiğini sanıyorsun.
Halla halla..dedi
Aslında kabahat senin değil,yetişme tarzın böyle..anandan böyle gördün.Anan babana saygı göstermiyordu,anan babana saygı duymuyordu,babanı adam yerine koymuyordu..
“Çok uzattın ama”
Evet cok uzadı dedim am devamla..
“Anan evde kamıyordu ki birşeyler ögrenesin..kızdı ,kızardı..
“Ya senin kiler?”
Benimkileri ağzına alma,anana sor anamın nasıl bir insan oldugunu…
Babam dışardan gelince kalkar,turlar derdini,ihtiyacını sorardı.Köy dışından gelmişse elini öper,hal hatır eder,yolu yolculugu sorardı.
Ya anan?
Anamla uğraşma..
Tamam,ya sen?
Ne yapmışım ben,ne yapsam gözüne batıyor.
Ne göze batması be sende saygı omadıgı gibi sevgi de yok,duygu da yok.Bunlar insanı insan eden meziyetlerdir.Hatta bu hasretler hayvanlarda bile var dedim.
Neyse,neyse kal ..tamam bu akşam.
Mesele sadece o mesele değil,anlamadın mı hala..saygı duygusallık.
Akşam yorgundum,yemek,bulaşık..
Yahu her şeyi,şu evin tüm işlerini benim gelmeme bırakıyorsun.Akşam etrafında fır dönüyorum,anlamamazlıktan geliyorsun…Yatakta saatlerce bekliyorum.Sen oldukça ağırdan alıyor,uyumamı bekliyorsun.
Sabah sabah sana tüm sevgimle aşkım ateşimle yaklaşmak istiyorum.Sen tekmeliyorsun.Homurdanıp korkutuyorsun.İnsanda ne heves,ne duygu bırakıyorsun.
-vah canım..
-dalga mı geçiyorsun?
-ciddi mi diyorsun?
-estagfurlah ciddiyim.
Yani hatanı kabul ediyorsun..
Sustu;
Neyse,bu akşam söz dedi….

BUGÜN 17 AĞUSTOS

Tarihimizin,hatta tüm insanlık tarihinin çok büyük acılı günlerinden birinin 2.nci yıldönümü.
Evet bundan 2 yıl önce sanırım cumayı cumartesine bağlayan gecenin sabaha karşı saatleri…
Ankara daki evimizdeyiz.Derinden vuran bir darbe ile irkiliyor,uğultular içinde beşik gibi sallanıyoruz.
Betonarme binanın demirleri,kapı pencere cerceveleri,dolap kapıları,eklem yerleri…hatta tüm hücreleri gıcırdıyor,inliyor,kırılmamak yarılmamak için tüm güçleriyle direniyorlar.Avizelerin sallanıp inlediklerini de belirtmem gerekiyor.
Eşim fırladı..ALLAHHH
Tüm kutsal bildiği güçlere yalvarıyor,dualar ediyor…kalk kalk…
Bende uyanmışım,bende Allaha ve tüm kutsal bildiklerime yalvarıp dualar ediyorum.Ama kalkamıyorum,”geçer,geçer sakin ol” diyorum.
Diyorum ama geçecegi yok bunun.Bir kapıya doğru koşuyor,bir bana doğru.
Kalkacagım ama kalkamıyorum,kalkamıyorum.
Çünkü hastayım.
Hemde yerimden kalkamayacak kadar çünkü bel fıtıgından muzdaribim.15 gündür devlet demiryolları hastanesinde fizik tedavi görüyorum.Hafta sonu izniyle evdeyim.Destekle kalkıyor,destekle yürüyorum.İşte bu durumumu bilen eşim ne beni bırakıp gidebiliyor,nede bana yardım edebiliyor.Kapıya kadar gidip geri dönüyor,sallanıp düşüyorum tekrar kapıda,tekrar yerde tam bir şaşkınlık içinde.
Bunca süre oldu mu ? diyeceksiniz..oldu,hemde daha fazlası oldu.Yani tüm bu anlattıklarım 30 saniye civarında bir süreye sığmış olmalı.Çünkü ecel kılıcı hala başımızda sallanıp duruyordu.
Eşim yanıma gelmişti,bende toparlanıp karyoladan inmeye çaışıyordum.
Girdi koluma,birkaç sallantı daha geçirdik.Uğultular devam ediyordu.Odamızın perdesi açıktı,o aydınlıktan yararlanıyoruz.1-2 karınca adımıyla kapıya yaklaşıyoruz.Orada bulunan düğmeye basıyor hanım.
-Eyvah ışıklar yok..
Camdan dışarı bakıyoruz,koca Ankara kapkaranlık,tek ışık yok.Çocuklarda kalkmış dışarı fırlamışlardı.
Uzatmayayım;
İndiğimizde sokak insanla doluydu,arabamıza girdik,arabanın radyosunu actık…felaketi oradan örgendik.Körfezin yerle bir oldugu feryat ediliyordu.
Gerisini hepiniz biliyorsunuz.


CİDE DE YAZ AKŞAMLARI

Yaz akşamları güzeldir,şirindir.Ama cidede daha bir başkadır yaz akşamları.Batım ufkunda yaklaştığında akşam güneşi,canım karadenizin yanışı,milyonlarca yakamoz..sanki milyonlarca yazböcegi..yada bahçeleri süsleyen milyonlarca küçük ampul pırıltıları gözünüzü alır.Ve güneş ufuka yaklaştıkça renkten renge,daha doğrusu kırmızı olan mora,sarıya ve onlarca tonlarına bürünerek bir doğal sanat harikası oluverir.Hele bir ucunun denize değişiyle..yavaş yavaş denize gömülmesi yok mu?seyrine doyum olmaz.
İşte bu doyumsuz güzelliği keyifle izleyen insanlar sahil kordonunu doldurmaktadır.Kimi denizde,denizin keyfiyle..kimi sahilde banklarda oturarak,kimileri çay bahçelerinde oyun oynayarak….ve akşamları.
2 ay boyunca hemen her akşam 3-5 düğün,gündüzden başlayan gelin arabası hazırlanması,taraf yakınlarının kuaför hazırlıkları…ilçeye başlı başına bir canlılık verirken,akşam düğün fasıllarıyla,düğün törenleriyle,cümbüşüyle sahil yanmaktadır,çınlamaktadır.
Çay bahçeleri tıklım tıklım doludur,yer bulamazsınız.Sahil yolu satıcılarla dolu.Seyyar bir çarşı kurulmuştur,yüzlerce belki binlerce insan da sahile kordonu boyunca aheste aheste gezinip,akşamın keyfini öyle çıkarmaktadır.
Bu kalabalık öyle kuru bir kalabalık degildir.Bu kalabalık öyle 3-5 yada 10 günlüğüne gelmiş,yada bu zamanı doldurmaya çalışan yazlıkçı,yerli yada yabancı turistlerden oluşan duygusuz bir insan kalabalığı değildir.Bu kalabalığı oluşturan her insanın bu yerle ilğili anıları vardır.Doğdugu topraktır,acısını çektiği sevincini yaşadıgı,gözyaşı döktüğü,mezartaşı diktiği,fidan diktiği,aşık oldugu bahçe,fidan yetiştirdiği ekin ekip biçtiği hasılın toprağına kök saldığı yerlerdir.
Kimilerinin ebebeyn yurdu olmaktan öte hep gidip geldiği ten nedenle unutamayacağı anılarının olduduğu…Kendisinden bir parça olduğu yerlerdir….
Denize bakarken dem için yosunlu havasını solurken zambak,defne daha nice çiçeğin kokusuyla dolu ,nemli su havayı koklarken,duyduğu haz…Hissettiği nostarjik duygular,yani anılara dalıp gitme duygusallığı ile dolu bu insanların aldığı hazda kayla bir günlüğüne ve ilk kez gelmiş olan bir insanın alacağı haz hiçbir olurmu,hiç aynı keyfe konurmu,hiç ayna birimle aynı ayarla ölçülebilir mni?
İşte bu kalabalık öylesi bir kalabalık duygu yüklü,yüreğinden ateş kıvılcımları yanıp duran insanlar.Bunlar çıkmak uğruna çoğunlukla İstanbula göçmek zorunda kalan ,kimileri de nefesi yurtdışında almış olan duygu bağıyla ,kan bağıyla ,toprak bağıyla ,ağaç köküyle çiçek yaprağıyla ,meyve çekirdeği,hatta eçkimdek içinde saklı embiriyon denen doğanın gizemi olan tohum denen gizli güçle birbirine bağlı canlardır.Bu nedenle ,bu kalabalığı öyle bunu bir kalalık sanmayın….Bu duygu selini oluşturan bir nehirdir.Bir arı,bir karınca kervanı…
Beş-altı bin olan ilçe nüfusu yazın bu iki,ayın da 8-10 katına çıkar..Orta büyüklükte bir şehir nüfusu oluşur….Bunca insanı çekip getiren buranın doğal güzelliği ,buranın yaz güzelliği,burayla ilgili duygu bağlarıdır.
Sahil 4-5 km.dir.Ancak ilçenin girişinden karayolları şefliğinine değin olan kısım sanırım 1,5 km lik kısım en kalabalık ,en canlı olan kısımdır.Akşamları seyyar çarşının kurul dağı oluştuğu yer işte,bu kısımdır.Bedo! Restoran,düğün yeri behrivan daha ismini bilemediğim belkide İOÖ e varan çeşitli müşteri yeri…Bir o kadar da deniz tarafında kaldırımda oluşan seyyar dükkanlar…Akşam saat ( 02.00) ye değin bu alem,bu yaşam devam eder…..
YAĞIŞLI BİR AKŞAM
….Ve yağışlı bir akşam…Karadeniz daha da kara…kapkara olan karadenizin derinliklerinde yıldırım,kıvılcımları ,çıngılanıp duruyor….Muhtar çakmağı gibi…Ve arkasından duyulur duyulmaz tonda…Yorgun bir gök gürültüsü…Mekanı çok uzaklarda olduğundan olmalı…
Ve Bartın tarafından dağdan çakan altında…Namludan çıkan Barut kıvılcımları ve bomba sesleri…1.Dünya savaşında Rusların kuşatmasını hatırlatan anlar yaşıyoruz.
Ve giderek çember daralıyor….Tıpkı korede askerlerimizin kuşatılıp çember altına alınmaları gibi…
Ve derken denizden ve dağdan saldıran soğuk rüzgar…Yağmur,rüzgar ve biz kapılmış oyunumuzu oynarken üstümüze akan bir gök nehri gibi yağan yağmur…Etermitler,kiremitler,uğulduyor…Delinecek gibi delinmemek için direnir,iniler gibi…
Sular buhar olur….Buhar ince sis olur,bir gazdır,hafiftir.yükselir…Yükseldikçe soğuktan yoğunlaşır…Rüzgarla sürüklenir…Kalın sis olur….Duman yerde ise sis gökte ise duman diyoruz…Sis ya da duman halini almadan bir buhar bir nem bir gazdır.Bu haliyle gökte bir deniz…Bir nehir gibi hava akımının etkisiyle oradan oraya sürüklenen akan bir nehir olur.Soğuk hava tabakasında yoğunlaşır…Havanın nem oranı yükselmiş …Doyum noktasına varmıştır.Alttan durmadan buharlşama varsa…Doyum noktasını asan kısım yağmur olup yere dökülür…Tıpkı bir kaba konan suyun ,kabın dolmasından sonra taşması gibi…Neyse….
Ve yarım saat sonra ne yağmur ,ne bulut…Yıldızlar pırıl pırıl deniz homur homur,evin yolunu tutmuş bulunuyoruz.Ve yol boyunca çırçır böceklerinin sesi…Koro armonikase…
Kor yaz konseri,Betofonlar,çekoskiler ,pavarottiler,ibolar,zeki mürenler,
Dağlar dağlarla çoş,gülpembe ile inleyen barış mancoların daha niceleritoplanmış,sahildeki çırtlak meyhane çığlıklarından kurtulup doğanın bu gizemli,sesikendimizden geçmişcesiz yol alıyoruz…Öyle çoşkulu,öyle gizemli,öyle tatlı ki…Ve yorgun ay doğdu,gebeoğlu tepeden
Son dördündeYaşlı yorgun ay
Bende varım diyor,geceyi göğü süslüyor….
KEYFİ KEDERİ

Dertler –acılar kadri,
Beyinleri heder olan
Gülleri açılmadan solan
Şaven ve İRTİCA kıskacında acundan turşu küpünde eritilen bir toplumuz..
Uyuzoğlu uyuz…
Anadolu toprağı bize ,biz gavur ellere esiriz….Eririz…Veririz…
Uy dağlar dağlar
Kıraç dağlar
Aldı mağma
Üstü kireç dağlar…
Uy dağlar dağlar
Çıplak uryan dağlar,
Örtünüz nerede
Giysiniz nerede
Olunuz hangi derede…
Uy dağlar dağlar,
Sefil dağlar,
Kimsiz kimsesiz,
Bitsiz bitkisiz dağlar,

Uy dağlar dağlar,
Canım dağlar,

Kanım dağlar,
İlk göz ağrım,
Heyecanım,
Türlü türlü anım dağlar,

Oy dağlar dağlar
Ölüsü dirisinden çok
Bir çöpü dikeni yok
Hali perişan bok üstüne
Bok dağlar,dağlar

Oy dağlar dağlar,
Otu kurumuş sürüsü yok,
Ölüsü ağlar,ölüsü çok,
Elime diken batsa
Çıkaracak birisi yok.
Oy dağlar dağlar,
Saçı dökülmüş
Sakalı ağarmış,
Beli bükülmüş,
Avuruda çökmüş
Dişlerini keşişler sökmüş
Dağlar dağlar
Oy dağlar dağlar,
Kurdu kuşu göçmüş,
Bedi bereketi uçmuş,
Bunları yazmak
Bunları söylemek
Af edilmez birer suçmuş,
Oy dağlar dağlar

Oy dağlar dağlar
Gülleri kurumuş,
Denizleri göle
Gölleri çöle dönmüş,
Dağlar dağlar,
Oy dağlar dağlar,
Hani nerede sürülerin
Hanı nerede sağı onların
Hanı nerede çiftçilerin,
Hanı nerede niçin,
Doğmada türemedi işçiler.
Oy dağlar dağlar
Dizilmiş dizi dizi,
El kapılarına sürdün bizi
Silinmez binlerce yıl,
Bu acının bu kederin,
Yüreğimize saplandın
Tornavidayı bizi.

Oy dağlar dağlar,
Yeşile hasret ,nehirlerin
Sefalete esir şehirlerin.








CİDE…

Berivan çaybahçesi
Sıcak bir yaz günü…Karadeniz esmer bir tüle bürünmüş…Uyuyan bir esmer güzeli,soluk alış verişiyle göğsü kabarıyor,iniyor,…Kabarıyor….Yüreği kıpır,kıpır…Sahil cıvıl cıvıl…Sahil boyu ışıklar pırıl pırıl…Kıyı boyunca ışıklar suda şavkıyor.Suda yanan mum gibi ışıklar….
Sahil insan dolu …cıvıl cıvıl…Kimi yürüyor,kimi banklarda çay bahçeleri dolu dolu…Adliyeci arkadaşlar geldi…Masamıza konuklar…
Çocukları fıkır fıkır… Ağrıya tayini çıkan savcı vekil beyin kızı aslı…3-4 yaşlarında alımlı, yoruldum, olmalı arabasına bindi… Savcı Alpaslan beyin oğlu,aynı yaşlarda…kız Aslı insane…Kız Aslı sen bebekmişsin diyor,yalvarıyor bir hiç ki…


CİDE 28.08.2001
Dün günlerden pazardı.güzel bir yaz günüydü.son demleri denebilir,Güzel yaz günlerinin çarşıdan yani Recep Ercanın silimer sokaktaki,evinden Adliye lojmanına taşındık.eski ev sahibimiz Recep Ercan la hiçbir sorunumuz olmadı.Kendisi benim nazarımda tam bir parakolik …Bende tam bir avanak para savurgan…Denkleşip gidiyordu.Evi iyi değildi.
Adliye lojmanı kaloriferli ,havadar …..




04.09.2001
Ankara-Cide yolculuğu
Dün 3 agustos pazartesiydi.Gülay hanımı ve yumocanı Ankara ya bıraktım,3 gün kaldım.Ve dün sabah 5 te Ankara dan yola çıktım.Kastamnonu üzerinden mi,Bartın üzerinden mi yola devam edeyim derken Kastamonuyu tercih ettim.Havaalanı-Çankırı yolundan ayrılarak Çankırı yoluna devam ettim.Şafak sökmeye başladı.Oysa ben şafak geçmiş,ortalık aydınlanmış sanıyordum.Meğer ay aydınlığıymış..
Akyurt ışıkları pırıl pırıldı,akyurtu geçtim inişteyim.Karşı tepelerin arkasında bir ateş,bir duman yükseliyor ki sormayın.Duman ateşi boğmaya çalışıyor,ateş dumanı delmeye,dumanın çemberini yarmaya uğraşıyor.Ateşle duman arasında bir boğuşma var ki…yanardağ ateş ve duman fışkırıyor sandım.Etrafımda da cılız ateş ve dumanlar oldugunun farkına vardım.Yanan tarla yüzleriydi.Anızların yakıldıgını anladım.Hem yanan börtü böcügi düşünüp,hemde yanımda o anı tespit etmek için fotograf makınası yada kamera olmadıgına acındım.


Az sonra şafak kızarıklığı belirdi,gitgide canlandı.Ben kalecik düzüne
indiğimde dağları güneş şafkı tuttu.Derken uyku beni yakaladı.Uykuyla aramda zorlu bir mücadele başladı,gözlerim açık ama dalmışım.Yolun şarampolüne düşmek üzereyken kendime geliyorum irkilmeyle.İrkilmenin etkisiyle bir müddet uykuyu uzaklaştırmış olarak yol alıyorum.Ama az sonra uyku çemberinin yine daraldığını,gözlerimin gitti gidecek oldugunun erincine varıyorum.Bir yerlerimi sıkıyorum,dişliyorum.Rastgele türküler mırıldanıyorum.Çankırıya varınca biraz uyurum,çay içerim dinlenirim açılırım düşüncesiyle uykuya karşı direniyorum.Ben direndikçe o zorluyor.O zorladıkça ben yol azaldı deyip direnmekte inat ediyorum.Böyle böyle yol alırken binbir tehlikeyi atlatarak ilerlerken Çankırıya 30 km kala tren rayının üstünden geçecegim yerde yaşlı bir adamla yaşlı bir kadının beklemekte olduklarını gördüm.Zaten tren yolundan dolayı yavaşlamıştım.El kaldırdılar,rayı geçince durdum.Paytak paytak gelip bindiler.
Adamcagız Çankırıya diyaliz makinesine gidiyormuş.Kadın eşiymiş,refakat ediyor.Adam hoşsohbet,köyden,valıktan,yoksulluktan,hastalıktan anlatıyor da anlatıyor.O anlattıkça kadının onu dürtüklediğini hissediyorum.Adam dayanamadı çıkıştı;
“Ne olursun yav ..işte konuşuyoruz”
Ben devreye girdim;
“Sohbet ediyor,amcam ne güzel anlatıyor” dedim.Böyle böyle Çankırı ya vardık,sanırım saat 07 civarıydı.Kadın bir binanın önünden indi,kocası için sevk alacakmış.Adam çarşı içinde parkın orada indi.
“Borcumuz? “ dedi,
“İstemez,geçmiş olsun..şifabulasın” dedim.
Adam bir sürü dualar etti.
Ah birbilseydi bana ne kadar yararlı olduklarını.Hızırım onlardı o anda.Ah bir bilselerdi..
Yoluda bir güzel tarif etti,birbirimizden ayrıldık.
Ilgazın oralarda uyku beni gene yakaladı,daralttı da daralttı.Yine direnmedeyim.Dağa tırmanıyorum.Viraj cok,yolun kenarında musluk tabelasıyla çeşme ikazı gördüm.
Hah dedim,sevindim.Yolun gidişime göre solumda bir kamyon vardı.Kaptan kamyonunu yıkıyordu.Güneş yükselmişti.Durdum,indim…
“Kolay gelsin kaptan”
“Sağol”
Elimi yüzümü yıkarken uyku daralttı dedim.
Aman zorlama,direnme,yat uyu dedi.
Çay olsa,çay içilecek yer yok mu?
-var var
Tepeyi geçince ineceksin,tekrar tırmanırken tesisler var..Bence oraya varmadan
hemen yat uyu,5-10 dakika bile yeter.Allah korusun viraj çok,ikazında bulundu.

Yinede devam ettim,dediği inişe vardım.
Dalıp dalıp gidiyorum,kısacık rüyalar bile görüyorum.
Baktım ki olacak gibi degil arabayı sağda uygun bir yere çektim.Şöfor koltugunu arkay yastladım..Başımı koydugumu anımsıyorum.Hemen uyumuşum,uyandıgımda kadınlar bana bakıyordu.
İndim;
-Bişey mi oldu dedik,korktuk kardeş dediler.
-Yok bir şey yok,uykum vardı da….
-iyi etmişsin valla dediler.
Onlar bostana indiler,ben yoluma devam ettim.
Ilgaza tırmanırken kaptanın dediği tesisi gördüm.Durdum,kahvaltımı yaptım,çayımı siğaramı içtim..Tesisin adı bu anda aklımda degil.Milli parklar genel müdürlüğünün malıymış.İşletenler ihaleyle almışlar.Ankaralılarmış,40 kişi kapasiteli motel de varmış.Az ileride karayolları bakım evi var.Onu geçince yine durdum,vadiye bakındım..
Uzatmayayım;














































































Paylaş:
4 Beğeni
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Şiiri Değerlendirin
 
Şiirsel anılar Şiirine Yorum Yap
Okuduğunuz Şiirsel anılar şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Şiirsel anılar şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL