2
Yorum
14
Beğeni
5,0
Puan
135
Okunma
YORGUN SORULAR
Silkelensem çıkar mı üstümden,
Olumsuz umutsuzluklar?
Yıkansam umman’da temizlenir mi
İçimdeki tüm günahlar,
Ya yıkılmış ruhumun enkazında kalan duygular?
Bilmiyorum ki;
Hangi bahardan kalma bu yürek acısı,
Her yanım perperişan,
Çığlık çığlık divane gönül ağrısı…
Ya günahlar?
Ordusu yenilmiş bir komutan gibi,
en içsel sızısı,
Tam, tam da bağrımın orta yerinde otağ kurmuş...
Hey çocuk…
Söyle, göçmen kuşlar gelir mi bu yaz?
Tüner mi bu yıl bu kirli yüreğe kırlangıçlar?
Onlar da mı umuda uçan kelebek gibi,
Hasret dağlarını aşıp,
Kuzey yıldızı diyarına uçtular...
Yine;
Efkâr sarmış dört bir yanımı gönül!
Anka kuşu gibi uçup giden yıllardan kaldı acılarım…
Bir depremin artçılarında yıkılıp
Unutulmuş bu virane bedende,
Şeytanla raks ediyor sancılarım...
Ne o ayna;
Umutsuz vaka gibi bakma öyle,
Ne olur gençlikten söz et… Susma bu denli,
Silme yüzümde ki kaz ayakları,
Zülfümdeki yıldızlar şahit,
Bir ömür verdim alın yazıma...
Dur, dur lütfen…
Olur mu bir umut?
Belki bir Yusuf düşer kuyuya,
Olur ya belki Züleyha’ya kalır acılar, anılar.
Savurma güz deminde yaprak gibi beni
Nedir bu kalbin benden çektiği?
Hüzünlü sevdaların çölünde...
Bu ten yorgun;
Aciz sonbahar gülü gibi...
Savurma yaprak yaprak hoyratça.
Dur, dur kalbim yosun tutmuş taş gibi.
Tut ki derya deniz yıkar tüm kirleri,
Kanlı gömleğe ağıt yakan,
Bir Yusuf’i kuyuda...
Hani demem o ki;
Belki yeniden doğurur Allah’ım yeniden,
İnsanı anasından ilk günkü gibi,
Ben’i adem uğruna...
5.0
100% (5)