9
Yorum
25
Beğeni
0,0
Puan
332
Okunma

Her şiirin ardında bir ömür, her satırın ardında bir yürek vardır.
Bu dizelerin ilhamı da “Cem”in hikâyesidir.
Bir askerdir Cem…
Silopi’nin dağlarında, Şırnak’ın ateşle yoğrulmuş sokaklarında gözü kara bir komutan.
Haberlerde yalnızca birkaç kelimeyle geçen bir saldırının ardında, aslında bir ömürlük kahramanlık gizlidir:
“PKK’lı teröristlerin saldırısında 3 askerimiz şehit oldu, 1 askerimiz yaralandı.”
İşte o yaralı, Cem’di…
Vatan uğruna iki bacağını, bir kolunu bıraktı savaş meydanında.
Ama asıl sevdasından hiç vazgeçmedi.
Gözlerinde nefti yeşilin sonsuzluğu, dudaklarında sadakatin yeminleri vardı.
Sevmesini bildi; sevgisini değer bilmekle, sadakatiyle, umutla bezedi.
Cem’in “Cemre”si vardı…
Kanatsız bir melek, mesleği hemşire…
Onlar bir hastane odasında tanıştılar.
Yaralı bir kahramanla şefkatli bir meleğin kalpleri orada birleşti.
Sevdaları hep ertelendi, hep zamana bırakıldı…
Ama zamana direnen aşk, en sonunda nikâh masasında mühürlendi.
Geçen yıl evlendiler.
Artık “Komutan” değil, İngilizce dersleri veren bir öğretmen.
Ama onu tanıyan herkes hâlâ “Komutanım” diyor, çünkü rütbe omuzdan düşse de yürekten düşmez.
Ve o yürek hâlâ vatanın yükünü taşıyor, hâlâ sevmesini “ölümüne” biliyor.
Bu şiir, işte bu hikâyenin yankısıdır.
Satırların acıya, kıskançlığa, hasrete, sevdaya bürünmesi ondandır.
Çünkü bazı sevgiler, yalnızca kelimelerde değil; kanla, gözyaşıyla, sabırla, bekleyişle yazılır.
Peri feride ÖZBİLGE
Ben seni sevmeyi,
suskun bir ibadetin en derin yerinde öğrendim;
dudaklarımda değil, gözlerimin titreyen köşelerinde,
her bakışımda alnına düşen bir secdeyle.
Sana bakmak,
kutsal bir kitabın açılmamış sayfasına dokunmak gibi;
hem ürkek hem teslim,
hem sığınak hem yangın.
Saçlarının arasına gizlenmiş rüzgârı bile kıskanırım,
çünkü senin tenine benden önce değiyor.
Bir gülüşün var ki
dünyanın bütün savaşlarını susturur,
ve ben, o gülüşün hatırına
her yenilgiyi göze alırım.
Sevdam,
ne dağ bilir ne şehir,
ne mesafe tanır ne zaman;
çünkü ben seni
yürüdüğüm gölgenin bile önüne koydum.
Benim için sen,
gecenin en koyu anında
söndürülmeyen tek kandilsin.
Gözlerinden düşen her bakış
göğsümün ortasına çivilenen
sonsuz bir yemin.
Bil ki,
ben seni ölümüne sevdim;
kırılacak yanlarını sakınarak,
yağmurdan sonra toprağın kokusunu içine çeker gibi,
çocuğunu uykuda öper gibi,
kanayan yarasını avuçlarında saklar gibi.
Ve bir gün
ömür dediğimiz bu uzun kıyıdan
sessizce göçüp gidersem,
arkamdan çığlık istemem sevgili…
Sadece gözlerine fısılda:
“Beni böyle seven bir adam yaşadı…”
Ve bil ki sevgili,
benim ölümüm bile seni yetim bırakmaz.
Çünkü kalbim,
öldükten sonra bile senin göğsünde çarpacak.
Toprağımda büyüyen her ot,
senin saçına dokunacak bir parmak,
senin tenine değecek bir nefes olacak.
Ben yokken bile,
başını koyduğun yastıkta gölgeni saracağım;
bir rüzgâr gibi, bir dua gibi,
bir sır gibi kalacağım sende.
Ve sen bir gün aynaya baktığında
gözlerinde benim izimi gördüğünde,
anlayacaksın:
bu dünyada bir adam vardı,
sevmeyi sadece senin için yaşadı.
Ölümüne…
hem ölene kadar,
hem öldükten sonra da.
Peri Feride ÖZBİLGE
22.08.2025