8
Yorum
45
Beğeni
5,0
Puan
622
Okunma
Ufukta külleri eşeleyerek gelen
ıslık dilinde ah’lar,
Ateşin soluğu urgandır.
Sonra kevn ü mekân doğrulur harabelerden,
Çorak kabukların özünden süzülür ılık bir nur.
Misaller ey dîde,
Misaller.
Sevinçle dolmakta
unutulmuş ışığın lâl rengi,
Lâlîğin koynunda can bulmakta yeniden.
Mavinin revasında bir rüzgâr kalıntısı,
Yalnızlığın nüshasına nakışlar adımları.
Yetim olmayan hatıraların üstüne serpilmiş, ey dîde,
Toz sinmiş eski isimlerin izlerine.
Unutulmaması gerekenler gezinir gölgede,
Eser seherin eşiğine arı bir kuraklık.
Üçer beşer seni süzerim,
Yollar bileğimden ay ışığına karışır.
Geceyi yaran buzlu yıldırımlardan gölgeler,
Toprak bir rüya gibi kabarır.
Çehreler kıyametle anılırken,
Zihinler sonsuz ovalara açılır.
Şuur, soluk esintinin huşûşunda
Kesik bir şüpheye saklanır.
İçli köprüler kurulur;
Şaşkına döner avuçlarım şemin ağrısıyla.
Üstümde geçmişin sıcak izi,
Kapılarda parlayan aşina hâleler.
Ahşapta eski anıların kilidi.
Evvel nidâmdır bu tâ cân u cânândan,
Şimdi yeniden filizlenir,
Kalb kalb yeşilliğim.
Dalgalarca, pervânelerce
Aşk, zulmet, sır...
Ki artık sır daha az gizem taşır,
Yıldızların yükselen ahenginde.
Kuraklık ey dîde,
Bilirim susuzluğu,
Her ışığı kana kana içerim.
Yellerin yüklediği asil mânide sır,
Hikâyemizin dizinde kırağı merhemi,
Kalbime serinlik sızar akşamdan,
Kör şuanın asılı tanesi.
Mutlak ferahlık,
Bir cümleye sığmayan derinlik.
Lâtif güneşler altında,
Bülbül nağmelerinde var olurum.
Hıllette gizlidir en mahrem özler,
Karanlığın kaleminde
Kanadını arayan nazende imge
5.0
100% (12)