0
Yorum
13
Beğeni
5,0
Puan
266
Okunma
İçimde asla adı konmayacak duyguların,
yankılandığı bir yolun sesi var.
Oradaki zaman, ne ileri akıyor ne de geri…
Yalnızca duruyor, evrenin unutulmuş nabzı gibi...
Şimdi duyuyorum onu:
Allah ım,
söndür ışıkları.
Sustur geveze akılları.
Dindir şu havadaki acımasız intikamı...
Hem mutluluktan uçuracak kadar delirtiyor,
Hem ağlatacak kadar canımı yakıyor.
İçimde, çılgın, zümrüt yeşili bir nehir var.
Nehir olmayı unutmuş,
kıyısı olmayan...
Yönü belirsiz,
akmayı değil,
kendini taşımayı beceremeyen yorgun bir nehir...
Şimdi o içime akıyor:
Mutluluktan aklımı yitirecek kadar hafifletirken,
Acıyla beni taşıracak kadar derinleşiyor.
İçimde, kömür karası geceler var.
Geceler artık konuşmuyor benimle.
Rüyalar, başkalarının anıları gibi yabancı.
İhanetle çalınmış sesimi tanıyamıyorum artık.
Kelimeler, sert bir uğultuya karışıyor.
Duymak istemediğim hakikate çarpıp,
gecelerin içine düşüyor.
Şimdi duyuyorum onu:
Deliliğin ucunda inanmakta zorlanan bir sevinç,
Kahrın ortasında zorla tutuşturulan bir ölüm gibi...
Bedenim,
Zihnimin taşıyamadığı ağırlığı
yavaşça toprağa bırakıyor.
Bilemiyorum bu his…
Bir intikam mı, yoksa unutulmuş bir şefkat mi?
Biraz dalgınım, evet...
Çok dargınım, evet...
Şimdi hissediyorum onu:
Allah ım, söndür ışıkları.
Sustur şu geveze akılları.
Dindir şu havadaki acımasız intikamı...
Hem sevinçten taşacak kadar geniş,
hem acıyla göç edecek kadar kırık
her yer sızlıyor.
5.0
100% (3)