3
Yorum
19
Beğeni
5,0
Puan
194
Okunma
Giderken rüzgârı da almışsın ya yanına
Ben hâlâ camda, buğulu bir yüz çiziyorum.
Kapanmayan bir kapı gibi içimde kaldın,
Her esintiyle biraz daha seni çağırıyorum.
Bir çiçeğin solduğu saati ezberledim,
Toprak bile unuttu kokunu ben unutmadım
Sesin, sustuğum her cümlenin arasında,
Kendime bile yabancı bir suskunlukta kanamam.
Sana yazdığım mektuplar şimdi kağıttan mezarlar,
Her harfi, bir vedanın karanlığına gömülü.
Sen başka bir gökyüzünün güneşi olurken,
Ben bu kente geceyi taşıyorum kürek kürek.
Bir kalbin nasıl unuttuğunu sorma bana,
Ben hâlâ yerini sıcacık tutan yastığıyım bu aşkın
Sitemim sana değil, dönen zamana belki
Ama dönmedi, dönmedi işte hiçbir bahar
Ve sen, yokluğunla bile benden daha kalabalıksın,
Ben kendime bile varamadım senin bıraktığın enkazda.
Öyle kolay silindim ki hatırandan ya belki hiç yazılmadım,
Ama ben, seni unutanın vicdanında ömür boyu kalacağım.
Artık yüzünü rüyalarda bile görmekten vazgeçtim,
Çünkü her gülüşün, sırtıma saplanan başka bir bıçak.
Seninle geçen zamanları anlatmıyorum kimseye,
İhanet, en çok anlatınca çoğalıyor, susunca kalıyor yanak.
Bir veda değil bu bir küskünlük destanı,
Kalbimden eksilttiklerini sana zimmetliyorum.
Ve bil ki, bir gün o aynaya sen de bakacaksın,
Benim kırıklarımla yüzünü çizdiğini unutamadan duracaksın.
Sonunda sen de seveceksin, sevilmemeyi bilmeden,
Ve sen de bekleyeceksin, dönmeyecek bir kapının önünde.
İşte o gün, adımı anmadan anlayacaksın beni,
Ve içinden geçecek: “Keşke böyle gitmeseydim…” diye.
Ve en çok o gün üşüyeceksin,
Ben seni çoktan affetmişken
Sen kendini affedemeyeceksin.
5.0
100% (3)