0
Yorum
4
Beğeni
0,0
Puan
128
Okunma
Sessizce ayrılıyorum. Kimseyi incitmeden, fısıltılarımı geride bırakarak. Belki bir sabah çayının buğusunda kaybolurum, belki de unutulmuş bir defterin sayfaları arasında. Ama sakın beni okumaya çalışma. Artık anlatacak bir hikâyem yok.
Susarak giderim, çünkü ben konuşmayı beceremedim ki... En çok da sustuğum zamanlarda kırdım insanları. Yine de bil ki, seni kırmak hiç istemedim. Sadece yoruldum. Bazen hiçbir şey yapmadan da yoruluyor insan. Yorulmak da bir çeşit emekmiş meğer.
Hayat, büyük lafların değil, küçük anların birikimi. Biz de hep küçük sözlerle başladık her şeye. Noktayı koyamadık, hep virgüllerle erteledik. Yarım kalmış cümlelerle geçti günlerimiz. Şimdi ben, o tamamlanmamış cümlelerin arasından usulca çekiliyorum. "Burada yaşadım, sevdim, inandım, anlatmaya çalıştım... Ve belki de hiçbiri anlaşılmadı."
Biliyor musun? İnsanın en çok anlaşılmak istediği yerde dilsiz kalması, en büyük yalnızlıktır.
Artık yoruldum.
Anlamayanlara anlatmaktan,
duymayanlara haykırmaktan,
boş duvarlara yaslanıp cevap beklemekten...
Bir çocuğun gözyaşını anlatamadığım gibi, kendi yüreğimin sesini de kimseye duyuramadım.
Ve eğer bir gün beni hatırlarsan,
hiçbir şey hissetme.
Çünkü ben artık geçmişin soluk bir iziyim.
Beni hatırlayacaksan, sessizlikte hatırla.
Çünkü en çok oradayım.
Bu bir "hoşça kal" değil.
Belki de sadece bir itiraf:
Kırık, eksik, ama yürekten.
Ben gidiyorum.
Sen kal.
Olur mu?