0
Yorum
2
Beğeni
5,0
Puan
309
Okunma

Babamın nasihati ile başladım bu şiire....
Oğlum, kalkacağın yere oturma, hak etmediğin yere uğrama, oturduğun yerden de kalkma…”
“Şakağımdaki kansa, o benim gülüşümdür; namert sürünmektense, erkekçe ölüşümdür.”
Doğduğumda ağlamadım,
Belki ilk isyanımı orada ettim bu dünyaya.
Çünkü ben, gözleriyle konuşan bir suskunluktum,
Omzuna vefa yüklenen bir çocuk…
Anamın duasıyla mayalandı yüreğim,
Babamın terinde yoğruldu vakarım.
Kırmadan, eğmeden,
Eğilmeden, kırılmadan yürümeyi öğrendim.
Her gözyaşı bir dua,
Her yara bir ahlak dersi oldu bana.
Sustum çoğu zaman
Ama suskunluğum dil değildi, vicdandı...
Bir adam tek başına yürüyorsa, ya delidir ya da gerçekten haklıdır.
Ne zaman yüz çevirdim kalabalıklardan,
Arkadaşlık zannettiklerimden sıyrıldı suretler.
Meğer insan en çok,
İçindeki insanları kaybedince yalnız kalırmış...
Yanımda olanlar çoktu,
Ama yüreğimde yer bulanlar az.
Ben dostu kalabalıktan seçmedim,
Dost; bir çorbanın sıcaklığı,
Bir gece duasının samimiyetiydi bana...
Gülüşümün kıyısında hep kan vardı,
Çünkü her tebessüm bir yenilgiye meydan okumaydı.
Ve ben her gülüşümde,
Bir celladı alkışlayan kalabalığa başkaldırdım...
Baş eğmek şereftir ama sadece Allah’a.
Sabah ezanıyla yıkandım gecenin isyanından,
Alnımı toprağa koyduğumda anladım,
Asıl dik durmak,
Yere en çok dokunandır aslında...
Namaz... sadece ritüel değil,
Ruhu yontan bir teslimiyetti.
Her secdede biraz daha ben oldum,
Her rukûda biraz daha özgür…
Dünya dönerken bir yalan etrafında,
Ben kıbleye döndüm,
Gerçekle yüzleşmeye...
İradeni kaybedersen önce inancını, sonra insanlığını yitirirsin.
Sabır… bir oturuş değil,
Yanarken susmaktır.
İçin kan ağlarken tebessüm edebilmek,
Ve o gülüşe kimseye acı çektirmemektir...
Geceler boyu sırtımı yasladım sabra,
Her “neden ben” sorusunda
“Çünkü sen dayanırsın” cevabını buldum.
Ve işte o yüzden,
Şakağımdaki her kan,
Sabırla taçlanmış bir şereftir...
Haram lokma karın doyurur ama ruhu öldürür.
Bir sofraya oturmadım asla,
Helali gölgede kalmışsa.
Bir sözle kalktım nice meclisten,
Çünkü ben bilirim,
Bir oturuş; tüm ömrünü kirletebilir...
Bana aç kalmak koymaz,
Ama hakkım olmayanı yemek,
Boğazımdan geçmeden önce yüreğimi deler...
Gönlümde kurulu sofralar vardı hep:
Bir dost tebessümü,
Bir yetim duası,
Bir selamla açılan kalp kapısı…
Yaşarken ölmüşlerden olmadım, ölürken bile yaşamayı seçtim.
Ölüm… kimine son,
Ama bana şahitliktir.
Ben ölsem bile direnişim yaşar,
Çünkü bir dava uğruna dökülen ter,
Kandaki canlılıktan daha değerlidir...
Yüzümde korku değil tevazu,
Son anımda bile başım dik.
Çünkü ölüme bile,
Bir adalet duygusuyla yürürüm...
Namertçe yaşamak…
En büyük yok oluştur.
Ve ben hiç olmadım...
“Bu çağda susmak, bazen haykırmaktan daha merttir.”
Ve şimdi…
Bunca yaşanmışlığın ardından
Yüzümde hala o gülüş varsa,
Bil ki; o gülüş, bir isyandır...
Şakağımdaki kansa,
Bir savaşın nişanıdır.
Sürünmedim, dilenmedim, eğilmedim…
Bu yüzden o kan,
Benim en temiz yanımdır...
O gülüş…
Vicdanın tebessümüdür,
Suskunluğun haykırışı,
Bir mazlumun içli duasıdır...
Ey zaman…
Al beni alabiliyorsan!
Çünkü ben kendime sadık kaldım,
Ve asla eğilmedim.
Şakağımdaki kansa,
İşte o yüzden…
Bir ömrün onurlu geçişidir geçen zaman...
Erol Kekeç/17.02.2025/Sancaktepe/İST
5.0
100% (1)