0
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
244
Okunma

Şehir susmuş, düşünceler hırçın,
Bir pazarın köşesindeyim,
Ölümle yüzleşmenin tam eşiğinde.
Bir adam duruyor karşımda;
Sessiz, yüzünde bin yaşamlık çizgiler...
“Ürünlerin orijinal mi?” dedim,
İçimde derin bir sızı.
Adamın sesi yankılandı;
“Hiç kimse geri getirmedi,” dedi...
O an, göğüs kafesimde
Bir titreme, bir sarsılış;
Hayatın kısa cümlesi
Tüm romanlardan daha etkiliydi...
Bir kefenin iplerinde gizlidir
Hayatın son sahnesi;
Yıkandığın yerde
Dünyanın kiri de yıkanır...
Bu satırların ardından,
Birer birer hatırlarımız dökülür yere;
Bir annenin duaları,
Bir babanın gözyaşları.
İnsan ne kadar çok unutursa,
O kadar hızla döner kefene...
Ve şu soruyu sorarız belki de:
Bir kefen ne kadar özgün olabilir?
Çizgiler, dikişler, beyazlıklarıyla,
Her insana mı dizayn edilir?
İşte öyle bir şey,
Özgünlükle mi anılır,
Yoksa aynılığın mutlak zaferiyle mi?
Bir süre susarım;
Kefenci gitmiştir belki de,
Ama sesi hala yankılanır çevremde.
Şiir susar; kalbim devam eder.
Kendi ölümümle barışık
Ama yine de tedirgin bir tebessümle...
Hayat bir soru, ölüm bir cevap;
Kefen ise, o soruya verilen
Sessiz ama derin bir noktadır...
Erol Kekeç/09.01.2025/Sancaktepe/İST