0
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
188
Okunma
Din, dil, ırk Ayırt etmeksizin Tüm Dünya Mazlumları için.
Nerede şimdi o, dünyayı kana bulayan canavar!
Bir sen kaldın, kendi kendine, bir de o beddualar!
Mitralyözlerin, varil bombasının, o minicik canların minicik ciğerlerini
acımasızca yakan, vampir gibi kana susamış canavar!
Girdiği toprağı kurutan ızdırabın ayak sesi,
şuur yoksunu iradelerin göremeyeceği,
şuur zannı bulunan, necis iradenin gölgecileri –
kimse değil, sadece bir aciz;
yıllar yılı acının sahibi olmuş,
heybesi oluk oluk kanla dolmuş,
fahri kainatın ikazındaki o buhranlı gölge.
Sen mi kafa tutacaksın kainatın sahibine?
Kimler, kimin karşısında mahşer meydanının bir provası?
Ey!
Bir düğmeyle on binlerin heba edildiği toplu mezar ovası,
Allah bile yıkamaz denilen demir yığınını,
gökdelenlerin şeytansı kibri ve isyanı,
ilahi tecellinin gücüne set çekemeyecek aciz!
Mavi suları gazabıyla karain mezarına çevrilen ilahi kudret!
Bosna’da, Srebrenitsa’da, Doğu Türkistan’da ve nice toplu mezar soykırımlarına
şahitlik eden şehadetin emsalleri,
şimdi anlatır belki kendini sessizliğin serzenişi –
zulüm denilince gazete kupürlerinde okunup geçilen saniyelik kin,
ve yan sayfanın spor haberleriyle savuşturan bir vurdumduymazlık.
Kaç günlerce, kaç aylarca, kaç yıllarca kitle kitle canlar,
Hakkın övülen mertebeye ulaşırken,
bir gün bu ölümün soğuk teri ensemin köküne kadar yaklaşır mı demedin?
Ve şimdi, ensende değil, tam karşında,
toplu mezarların ardında;
kimi suskunluğuyla, kimi kanlı elleriyle,
o toplu mezarlarda kendini buluverecekti.
Kimse demedi.
Denilen tek şey vardı, sadece “üzgünüm” derlerdi.
Evet, ben de üzgünüm,
yürekleri daracık yapan o sis…
Lakin, eğer yaksa, bir meşalenin öncüsü olacak neslin fatihi!
Ben de üzgünüm!
Ey, dünyayı sahiplenen malum,
ey, zerresi gözükmeyen dünyalı,
ey, zulmü unutan gafil Müslüman,
ey, yükseklerin ihtişamına kapılan,
ey, yeni dünya düzeninde son yaşayan,
ey, yıllar yılı ölüpte hiç sesi duyulmayan,
boynu gövdesinden ayrılan, ciğerleri alev alan,
etleri yamyamlarca kavrulan sesin!
Ayrılıkların, göç yolunun sessiz yakarışı, aylin!
Nasıl da derin uykunun sesi,
dünyada ihtişam sahibi oldu.
Mekkenin sessiz duruşundaki gelecek olan azabın sesi,
acziyetin yankılanır – küçücük bir can artık keser nefesi,
ibretin saydamlanan yeri, nefsine afyonlanmış esir kölesi…
Anca sana yaraşır böylesi.
—
Ve şimdi, bu kelimeler ardında yatan hüzün ve öfke,
her adımda, her nefeste bir acının yankısıdır.
Kainatın karanlık dehlizinde kaybolan umutlarımız,
birer çığlık gibi yükselirken sessizliğe;
işte o yüzden, bu şiir unutulmayacak bir ant içti bize:
adalet, umut ve insanlık için,
Belki yarın, bu derin acı derman bulur,
ve karanlık nihayet aydınlığa teslim olur.