7
Yorum
16
Beğeni
5,0
Puan
376
Okunma

Ne zaman dalsam şu mekânın uhreviyetine
Zaman duruverir ansızın, takılır yelkovan
Gönülde yıkılır surlar, manzaradır talan
Ve duyulan bir şey çınlıyor kulaklarda
Bir sevilen daha yitmiştir faniden ebediyete
İmamın sesi yapar vurguyu, er/hatun kişi niyetine…
Hep bir yanılgıdayız da aldırmazlık niyedir
Dün muhabbet edilen canlar hani, nicedir?
Demişti ya büyük ozan beli büken sözcükleri
Bir ayrılık, bir yoksulluk biri de ölüm diye
Halen şu itişmeler, sataşmalar ne de anlamsız
Oysa en büyük paye muhabbetti, sevgiydi
Ansızın gelen ölümlerle hatıralar birikti.
Ve denmeli ki şu nefse; dur artık dur, uslanmaz
İnsanı eritip tüketen, değerce de çokça düşüren
Kibri ve hor bakışı değil mi dikendir, yaslanılmaz.
Ne sesleri var ne de nefesleri, yazsan almaz kitap
Her sayfasını okurken yürek nasıl da olur harap
Bir görüp bir kaybetmekmiş bu düzenin kaderi
Varlıkta bilmek gerekmiş sevenlerin kıymetini.
İki çift söz edebilmek ve birlikte de gülmek
Ve hatta bir meşk edip ahenge türkü dermek
Biriktirdikçe biriktirmek varmış anın içini
Nihayetinde beklemiyor mu bir sessiz veda
Haber vermez ki ölüm,gelir ummadık anda.
Ses vardı, hareket de, sanki daim vardılar
Esti ansızın rüzgâr, ebeden ayrılıktı bu
Kederler depreşti toptan, bilinmeze uçtular
Ne derse denilsin boş, masal gibi şu dünya
Boş kaldı masa sehpa, gölgeleri de yoktur
Bizle gülüp ağlayanlar, sahiden yok muydular.
Anlamamız gereken ne de çok şey var
Hayat bir akışta ki akıl almaz, karmaşık
Yine de her yeni gün şafakla iner ışık
Ve daha varken o bitimsiz geceye
Gökte yıldızlar ve ay serilmeden de öne
Bir tebessüm, hoşgörü ve de sevmekmiş kâr.
Oğuzhan KÜLTE
5.0
100% (13)