4
Yorum
19
Beğeni
5,0
Puan
441
Okunma

Bir tutamağın olmalıydı hayata sevgili kendim mademki söz sevgiden açıldı ektiğim her tohum değil mi ki yüzümde açan nadide bir çiçek bense en çok dikenlerimi sevdim diklendiğim kadar sırf kendime de değil zalimin de iblisin de nefesini ve zulmünü tek seferde kesmeliydim ama yetemedim tekil hanemde tekliğimle çifteleyen acıların çiftleştiği gökte saklı hüzün portalından yağan yaşların da kırağının da yok idi benzeri…
Bir minvaldim ben:
Yüreğimse bir kum torbası misali
Çifte atan yarış atlarından da değildim madem
Matemimle örülü sevinçlerimi çok gördü bana ahvalim
Endamlı bir aşktım oysaki ben
Yarama merhem değil iken aradığım
Yamalı cihanın tek tanrısı iken zulmün
Perde arkası
Bir de takılan maskelerin bir alıntı misali
Gezindiği seyyah gölgeler
Seferisi bulutların
Şeffaf ve alımlı ve alıngan kalbimin de buz kesildiği
Kaskatı bir minvalde
Seken kuşlara meyyal
Ben bu hayatta en çok çocuk olmayı çocuk kalmayı sevdim
Yaşımın insanı değildim ama yasımın…
Yasa mahiyetinde yaş aldığım kadar yas tuttuğum
Ve yetemediğim bir cihan
Bir örüntü ise yaşam
Bir görüntü müydü sadece şiir ve sevgi?
Ve işte yaslandığım o devasa çınar ağacı
Benimse elimde dev bir asa
Ruhumda devasa yalnızlık bulutları
Bir koşu sevdiğim
Bir telaş yaşadığım
Yazmanın güftesi
Yalnızlığın sekantı
Bir asra denk düşen o tek saniye
Dakikaların kum döktüğü minvalde
Ne kum torbasıydı yüreğim
Ne de kalantor gölgelere riayet ettim
Sirayet eden yeni günün üstünde tüten buharı dumanı
Alt edemesem de zalimi
Ah ettim…
Bir imleçtim bazı bazı
Şahikanın kırık kanadı
Ve biliyordum ki:
Yüreğim dokunulmazlığı vardı
Yazdığım her d/okunası acı’ ma her yazı
Yazgımla iştigal
Şiirler ile pekişen ruhumun dalgaları
Boyumdan büyük nicesi
Kelli felli adamlar
Sözüm ona oturaklı hanımlar
Ne hanımeliydim
Ne hanımdan yana yok iken tutarım
Bir hamle ki yüreğimin
Soluksuz radarı
Ve işte bünyem kaldıramazken bunca yalanı
Yâd ettim dünü
Kulağıma da küpe etmişken verilen her öğüdü
Ben annemin kızıydım:
Hem vakur
Hem dürüst
Hem alıngan
Bir alt mahiyette olduğu kadar çelimsiz kalemim
Çelik gibi kuvvetli bir irade
Derdim sadece kendimle
Dünde ölen nefsimle
Kesilse bile nefesim
Daima içtimada nöbette…
Şafağın sarkacı
Şakağıma dayalı kalemin de dinmezken nazı niyazı
Riayet ettiğim kadar kurallara
Bazen sınırları aşıp kuram dışı
Binlerce sıfatla giydiğim o hüzün hırkası
Belli ki babadan yadigâr
Yetim yüreğimin sonlanmayan nidaları
Ve işte kulağına fısıldadığım Sağır Sultan
Dememiş miydi ki bana:
Ağır ol molla desinler
Ağırdan aldığım kadar mutluluğu
Attığım her nutuk bir şiire
Nüktelerin eşliğinde yazılası nice hikâye
Ve işte aşkın da İlahi Mimarı:
İnhisarında yalnızlığın başımı dayadığım O Ulvi Zirve
Vardı elbet bir orta yolu yaşamın
İlahi Adaletin kantarı
Aşkla ve umutla iştigal
Sözcüklerin ve kıblemin rotası
Nüktedan bir ömre sığarken onca duygu
İltimas geçen kadere vurguladığım her nutku
Aşkla serdiğim zemine
Kâğıdın ve kalemin izdivacı
Çocuk kalmanın güzergâhı
İhtimamla sevdiğimden de öte
Aşkın dinmeyen İlahi Rüzgarı…
5.0
100% (9)