17
Yorum
43
Beğeni
5,0
Puan
740
Okunma
Bu varoluşumuzun hikayesi olup, Hüzün Gemisi’nden Son Geçidi’ne Doğru şiirinin devamı niteliğinde olup onun öncesi anlatılmaktadır.
Bölüm 1
Şuurun Oluşması
Varlığımızın kaynağını bildiğimizden bu yana
Yokluk Yurdu’nda,
Soğuk kış günlerinin ardından ılık bir bahar güneşinin
toprağın üzerindeki karı eritmesiyle açığa çıkan doygun çamuru
aşıp filizlenen bir tohum gibiydik.
Cismimizin,
Tabiatımızın,
Mizacımızın gereği
Renkten renge girip,
Huydan huya bürünüp,
Bir sebebe bağlanarak
Hayat bulmuş, yaşama tutunmuştuk.
Sebeplerimizle özel, farklılıklarımızla güzel kılınmıştık.
Her birimizi bir bilinç bahşedilince
Uzanıp tuttuğumuz her bir şeyden tat almaya başlamıştık.
Tattıklarımız hoşumuza gittikçe
Nefsimizin varlığının da şuurunu vardık.
Bu şuurla bilmediğimizi tanıyıp anlamaya öğrendik;
Öğrendikçe daha fazlasını merak ettik;
Merakımız bizi cezbedince
Ona ulaşmak,
Ona almak için yöntemler geliştirip harekete geçtiğimizde karar verebildiğimizi gördük.
Karar verebildiğimize göre kendimize ait bir irademiz de olmalıydı.
İrade,
İrade edebiliyor olmak,
Dilemek,
Dilediğimizi kısmen de olsa yapabiliyor olmak...
Korkmalı mıydık,
Sevinmeli miydik bu durumu;
Düşündükçe sanki bir uçurumun ucundan aşağıya bakıyorduk;
Yüreğimiz ağzımıza geldi.
Sarsıldık.
Boşluk hissini kapılınca ayağımız yerden kesildi diyeceğim
Hiç olmadığı kadar yere sağlam basıyorduk oysa.
Yaptıklarımızdan da mesul olduğumuzun farkına vardık böylece.
Bölüm 2
Ayrılık
Her şeyin zıttı ile uyum ve denge içinde olduğunu görebilmek
Ancak nefsimizi tanıdıktan sonra nasip olabildi.
Yasak ile izin,
Doğru ile yanlış,
Sevgi ile nefret,
Hak ile batıl,
İlim ile cehalet,
Şükür ile inkâr,
Adalet ile zulüm…
Mesuliyet de burada başlıyordu.
Hangisini tercih edersek edelim elbet bir sorumluluğu vardı.
Sorumluluğun da bir ağırlığı varken onu kaldırıp kaldıramayacağımız ise muammaydı...
Bir tellal, uyuyanlarımızı uykusundan uyandıran,
Duyanları pusturan bir sesle nida eyledi.
"Ey var edilenler! O, Varlığın Kaynağı hitap edecek;
Varlık Sahasında toplanın!
Haydi Varlık Sahasına!
Varlık Sahasında toplanın!"
Varlık Sahası, bizim gibi var olanların toplandığı büyük, çok büyük bir alandı.
Ayaklarımız ve kalbimiz bizleri saf, saf bir araya getiriyordu.
Diz çöküyor,
Boyun eğiyor,
Gözlerimiz, gözlerimiz onun nuruyla akıyordu sanki.
Varlığımızın kaynağı bize sordu:
"Ben sizin Rabbiniz değil miyim?"
Dillerimizden aşkla hep bir ağızdan tek bir cümle çıkıverdi.
"Evet, evet sen bizim Rabbimizsin"
Sözler verildi; ahit, unutsak bile biz inkâr etmeyelim diye
Nur ile kalplerimizi nakşedilirken bize birer görev verildi.
Bu görevi ifa edeceğimiz yere, yeryüzüne yolculuk yapacaktık.
Bir ayrılıktı bu;
Öz yurdumuzdan uzak düşeceğimiz,
Baba diyeceğimiz kişinin sulbundan
Anne diyeceğimiz kişinin rahmine düşerek başlayacak yolculuğumuz
Yedi kat içeride,
Karanlık üç evrede gerçekleşti.
Adını Dünya dedikleri yeri soludukça
Bu alemi sevmedik, sevemedik işte.
Biz hıçkıra hıçkıra ağlıyorken
Annemiz ve babamız seviniyor,
Gülüyor,
Kurbanlar kesiyordu.
İşte o gün anladık
Bir derde sancılandığımızı,
Bir müddet sonra derdimizle göz göze geleceğimizi...
5.0
100% (38)