3
Yorum
6
Beğeni
5,0
Puan
164
Okunma

Bu Şiirin hikayesi, şiirin kendi içinde gizli. Sadece şunu söylemek istiyorum. Bu rezil dünyanın bir yerlerinde, insanlar acı çekiyor. Rabbim acı çekenlerin acısını dindirsin…
Çok, çok zaman önceydi ben altı yaşındaydım,
Sene doksan dokuzdu, oyun telaşındaydım.
Hayal meyal aklıma geliyor o zamanlar,
Sanki bir dağ başından yükseliyor dumanlar.
Bir duvara bakarken boşluğa daldı gözüm,
Parmağım dudağımda, donuktu çirkin yüzüm.
Bilmem geçmiş günlerden, neler olacak payım?
Düşünün bir çocuğum ve şimdi tam ordayım:
“Abdullah amca vardı, ben evinin önünde,
Yine oyun oynardım sıcak bir yaz gününde.
İşim gücüm oyundu, her şeyden habersizdim,
Bir neşeli çocuktum; dertsizdim, kedersizdim.
Yorulmayı bilmezdim sağa sola koşarken,
Abdullah amca geldi ve dedi ki gülerken:
‘’Nahil, haberin var mı? Eviniz neşe doldu,
Haydi koş git eve bak! Yine kardeşin oldu”.
Eve doğru koşarken sevinçle uçuyordum,
Kapı önüne geldim orda birazcık durdum.
İtekledim kapıyı sakince araladım,
Sonra içeri girdim yürüdüm adım, adım.
Evimizin içinde duymuştum bebek sesi,
Ben dahil gelen bu ses, sevindirdi herkesi.
Annemin kucağında kardeşim duruyordu,
Helal temiz sütünü, o ilk kez emiyordu.
Yaklaşmıştım anneme, onu göreyim diye,
Ellerimi yüzüne biraz süreyim diye.
Evimize gelmişti köyde komşu kadınlar,
Sen çocuğa dokunma! Bana demişti onlar.
Herkes dua etmişti güzel olsun muradı!
Ben sonradan öğrendim; “Tanju” olacak adı.”
...
O zamandan aklımda, yalnızca kalan bunlar,
Şimdi ise zihnimde o günler bazen çınlar.
Uykusuz gözlerimden akarken ılık yaşım,
Göğsümün üzerine düşerken ağır başım.
Sanki kafa tasımda karıncalar yürüyor,
Sanki beynimin içi, küflenerek çürüyor.
Bilmem ki bu şiirde nedir bendeki gaye?
Sizlere anlatayım geçmişten bir hikâye.
“Günler aylar geçerken, artık yıllar dolmuştu,
Tanju ise büyümüş, on yediyi bulmuştu.
Abi kardeş birlikte yaylaya gidecektik,
Çobanlık yapacaktık, hayvanlar güdecektik.
Bir sabah erken kalkıp köyden çıkmıştık yola,
Yolumuz çok uzundu, arada verdik mola.
Bizim ile birlikte; Ferhat, Kadir’de vardı,
Kadir sohbet ettikçe bizi neşe sarardı.
Saat üçe doğruydu, yaylamıza varmıştık,
Keyfimiz yerindeydi, bir de tütün sarmıştık.
Komşu köyden İmdat ‘ta o yıl çıkıp gelmişti,
Çok önceden tanırdım, bizi kardeş bilmişti.
Bizde ilk kez yayla, o yıllarda çıkmıştık,
İlk gün yağmur yağmıştı, gider gitmez bıkmıştık.
Sabah oldu gün doğdu, hava güzel açıldı,
Çiçeklerin kokusu dört bir yana saçıldı.
Çadırımız kurulmuş, yerimiz de çok hoştu,
Bizim yaylalarımız yıllardır böyle boştu.
Tanju ile birlikte tam üç ay kalacaktık,
Üç ay sonunda ise çok para alacaktık.
Mevziler tepesine çıkıp seyran eylerdik,
Bazen şiir okurduk, bazen türkü söylerdik.
Bir gün nasıl olduysa, Tanju etmişti hata,
Birazcık sinirlenmiş, küfür etti İmdat’a.
Bende bunu duyunca, ona kızıp sövmüştüm,
“Ellerim kırılsaydı” onu orda dövmüştüm.
Ona vurduğum için, o gece ağlamıştı,
Yemekte yememişti, bu beni dağlamıştı.
Sabah erkenden kalkıp, bana dedi ki abi,
Kalk gel kahvaltı yap! Hiçbir şey yokmuş gibi.
Asla gurur yapmadı, Tanju çok mert biriydi,
O gün bana küfretse, hem haklı hem yeriydi...
...
Şimdi ise kardeşim, bir mezarda yatıyor,
Her aklıma geldikçe, cana hançer batıyor.
Ne desem bilmiyorum, buymuş alın yazısı,
Asla dinmek bilmiyor, içimdeki sızısı.
En son içime koydu, sönmek bilmeyen koru,
Kayboldu bütün neşem, kaçtı ömrün huzuru.
Ara sıra aklıma, mahsun hali geliyor,
Beni içten kemirip, ciğerimi deliyor.
Mezarından bir avuç, toprak aldım sakladım,
Avuç içime koydum; gizli gizli kokladım.
Hep içimde duruyor, bütün gamı merâğı
Bir gün olur ölürsem, dostlarım o toprağı.
Gidip, alıp getirin! Beni koyun yerime,
Tanju’nun toprağını, atınız üzerime..
5.0
100% (5)