2
Yorum
24
Beğeni
0,0
Puan
3299
Okunma
-ansızın yakmışsam ak topuğunu bağışla
güneş olup sevdim seni
kum tanesi gibi
ayağının altında-
.....
...
sevdası da şu kıyı mahalle haneleri gibiydi
gece konuverdi gönlüne
kuşları kıskandırdı
hem bilmezsiniz
nasıl bir kanat çırpıştı o
iki dut ağacı arasında
bir çingene salıncağı gibi
öyle özgür
öyle konmuş gece gece
herşey geçiyordu içinden
salıncağın gönlü bir oba
şenlikli dertler duman duman
cemâli de celâli de şifa işte,
meselesi vardı
kırılgan nar gibi
açıyordu tüm ışıklarını tanelerin,
yüzüne kapanan kapıları
içine attığı sevdaydı şişiren.
besmelesiz geçmedi ki hiçbir kapı eşiğini
üzümdü
aşkı muhabbetle cibreliğe dellenen
başı ağrıyan bir gül gibi
dikenine sığınırdı da
hangi kokuyla özlediğini bilemezdi,
ak gülün sofiliği
kara gülün onuruna dolaşır
iki belik misali
mağrur gelincikler
su olur akardı
ve gıdıklanırdı Ferhat ın dağları
dağ ve su
aynı hikayeyi örtünür
iki terli avuç gibi
uzaklaşırdı birbirinden
küçük bir mine çiçeği
sebebi olabilirdi
-bir savaşın
veyahut sevişin
İkisinde de hüznün yıllıksı otları
bilmem kaç milyon kez
minnacıktı ve büyürdü
bilinsin istedi.
yorulmasın diye sevdası,
aralıklı dizelerle
es verdi
ve köhne bir çekmecede
çürüdü gönlü
bir teksir kâğıdında
küçük bir kalemle
koca bir sevda yazdı
dilinin unutkanlığına sığınıp sustu
mesele ayrılmaktı sığırcık kuşlarından,
özgürce vurulmak belki
bir seher vakti
onun için
teninde ince bir ürpertiden ibaret kalacaktı
kasvetli imkânsızlıklar
alıp götürecekti
o salıncağı
bulunur muydu peki
iki dut ağacı
kaf dağından önce
tüm dünyayı sevse bile...bb