5
Yorum
24
Beğeni
0,0
Puan
653
Okunma

ismin birazdan buruşturulup atılacak
bir kâğıtta yazıyor aleksandra
görülmüyorsun suskunluğundan
haziran’lar seni atlayıp geçiyor
meneviş gözlüyken zaman
sisler bırakıyor güneşine
monalisa ağlıyor
akşam çizgileri dururken bakışında
bu akşamları haketmedin bilirsin
eteğinden düşerken çocuklar
seni kahkahalarını unuturken duvarlar
incitmezdin ayak bastığın iklimleri
dudağının kenarında
bir iz gibi beklerken aşk
isterdin güller büyüsün patiskanda
ak sayfalar işlensin yaz, kış
güneşe açılsın her zaman perden
küfürlü yollardan gelip geçme
gün batımı oturduğunda koltuğuna
eski haziran’lar olmasın özlediğin
bir bebek gibi canlı, kıpırtılı
sevgiyle bakarak uyan sabaha
hayat seni atlatmasın Aleksandra
hayıflanma, geçip gitsin
bir gün daha sensiz solmasın
günden önce ağarmasın saçların
mısır patlağından çok ve beyazdı düşlerin
daha ilk mevsiminde zamanın
kahverengi bir sızı bıraktı kalbine
düştükçe yüzüne hüznün lekesi
örselendi bütün dünyan
beyazlar grilendi
bir at beyaz yelelerini savurarak
bir çırpıda geçti önünden
sen olmak isterdin üstünde
beyaz gelinliğinle
düşlerindeki gibi tıpkı
sarılırdın sevdiğine
omzuna yaslardın başını
gerçekler acıydı Aleksandra
arkasından bakakaldın yıllarca
uzaklaşan düş bulutlarının..
1. 06. 2014 / Nazik Gülünay