10
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1428
Okunma
Bağlardın sen kendine o dem sihr-i İstanbul.
Paha biçmedi sana Nedim şehr-i İstanbul.
Tılsımın mı bozuldu, bilmem neden değiştin?
Şimdi damlar ağzından yılan zehr-i İstanbul.
“Bir taşına yek pare Acem mülkü fedayken,”
Bir Acem’e açıldı kapın mührü İstanbul.
Tezahürat namına ölçüyü kaçırdın da,
Kanun-i şeriatın oldun zuhru İstanbul.
Ekber olan Allah’la kıyaslarken Acem’i,
Düşünmedin belli ki hiç de ahri İstanbul.
Yer gök aynı nidayla inim inim inlerken,
Karalar bürünüp de soldu bahr-i İstanbul.
Birçok garibü’l hilkat her yerden çağlayınca,
Ağlayıp da saçını yoldu nehr-i İstanbul.
Bu acayip zihniyet soldururken denizi,
Elbette öldürmeli bizi kahr-ı İstanbul.