13
Yorum
39
Beğeni
5,0
Puan
637
Okunma

Yaralı bir ağıtsın sen, pençesine yakalandığın aşkınsa külfetidir üzerine geçirdiğin ütüsüz mintan
.
Ütülemeden sevdiğin kadar…
Ah, severek ürküttüğün kader ve keder
Nasıl da bindiler arka koltuğuna içindeki dolmuşun
Bir isyan bayrağına sarılı bedenin
Bir itiraf ise dile getiremediğin çekincelerin
Bir lütuf belki de katıksız sevip içine çektiğin
Rüzgârın salındığı o asma katı hayallerinin.
Bazen bir fanus
Bazense kuvöz
İçinde unutulan hayatın fişini mi çekmek lazım illa ki?
İman gücünle dayandığın
Şu hoyrat hayatın fıtratı
Engellendiğin her düş her sevgi
Engebelerden geçmişken yolu yüreğinin de
Sarkıtları bazen damlayan
Bazen dikitler tepene saplanan
O iç bükey ayna sayesinde keşfettiğin
İçinin gizemli dünyası…
Konduramadığın neyse kaybolan çabucak
Esefle tüttürdüğün nice çubuk
Elbet ateşin de içinde saklı
Erişemedin en yüksek rakımı mı?
Başa sardığın bir öykü
Beynamaz gölgelerden de hızlıca kaçtığın.
Numarası bu yok bu ayağına geçirdiğin postalın
Bir ileri bir geri
Rap rap diye tavaf ettiğin hayatınsa armağanı
Asla da yalın ve yalan bir yalnızlıkla sınanmadığın mı?
Sinesi aşkın
Siması göğün
Şiarı ömrün
Kolaysa vazgeç ve sil baştan.
5.0
100% (24)