4
Yorum
42
Beğeni
5,0
Puan
972
Okunma
Güneş alçalırken karşı tepeden,
Gölgesi düşüyordu, Yamaç’ın;
Omuzunda bir kuş ile balkondan,
Salonun orta yerine ortada bir gölge
Ve arada bir yerde annedir, Neriman
Sahneye seyirci çaresiz elleri göğsünde
Arada kalmış bir anne, Neriman
- Yamaç oğlum !
Seslendi annesi kuzusuna,
Çaresiz bir unutkanlıkla…
İşitme engelliydi Yamaç oysa !
Susuyor çaresiz yeniden
Susuyor kaldığı aralıkta
Dağıldı dağılacak inci kolye…
Sıkıyor ellerini sıkıyor gerdanında
İşte bu dik yokuşta bu heyula
ondört katlı bir binanın
onüçüncü katı
Tıpkı bir dağın her rüzgarda
Biraz biraz ufalanan yamacı
Çocuğun adını böyle koymuşlar
Bu yamaçta, bu balkonda ahlar
Seyirle geçen hayatı ufalıyor, Yamaç
İşte bu ondört katlı binanın
Onüçüncü katında oturuyor, Yamaç
Kimsenin bilmediği bir dilde
Tarifler veriyordu göçmen kuşa…
“Bir zamanlar kemankeş yokuşuymuş bura
Şimdilerde Kağıthane diyorlar buraya
İşte şu gördüğün eski garaj
Ve biraz ileride sütlüce bak ne kadar yavaş
Şu yamaçları süsleyen beyazlıklar .onlarda;
Martı festivali değil hepsi birer mermer taş,
Eyüp sultan mezarlığı; sıra sıra üst üste taş
Taş taş üstünde yer yok; üst üste, baş baş ”
5.0
100% (20)