3
Yorum
14
Beğeni
5,0
Puan
582
Okunma
Ben Eylülde
Eylülün on ikisinde
Bin dokuz yüz seksende
korktum ilk kez..
Çocukluğum geride kalmış
adam olmaya adım atmış...
Belediyede işe başlamıştım
üç sene olmamıştı henüz..
İkinci Eylüldü iş yaşamımda
yıllık iznimdeydim
evdeydim...
Sabah darbeyle uyandım
tek kanal televizyondan duydum
sıkı yönetim bildirilerini..
Zamansız ve ayarsız
bir şeyler vardı havada
adını koyamadığım
ketum bir sessizlik
sonsuzluk gibi..
Sonrasız ve öncesiz
bir o kadarda
korkutucu..
Zembereği kurulu bir
Peter saat
tik tak tik tak
haydi gel bakalım
diyecek kadar yabancı
bir o kadarda
yakınım sayılırdı.
Sanki saat
gözlerini kırpmadan
beni gözlüyordu.
Kim bilir
belkide ben ona bakıyordum
bilmiyordum..
Tekrar ediyorum
korkmuyor da değildim..
Endişenin alaca karanlığına
hapsolmuştum.
Elbette biliyordum
sadece ben değildim hapsolan
Kuşlarda hapsolmamış değildi
sanki kanatları bağlanmıştı
şehirde öyle..
Ekmeklerde fırınlarda
izne mahkumdu.
Gerçi açlığı düşünecek zamanda değildi...
On iki Eylüldü
Eylülün on ikisi
Yıl 1980
Cam’dam başımı dışarıya uzatacak kadar
cesaret bulabildiğimde
bakabildim sokağın iki başına..
Gördüklerim
ne yapacaklarını bilmeden
askıya asılmış giysi gibi
ikişer askerin bekledikleriydi
Televizyonda bildirilerden anlamıştım
kimseyi sokağa salmadıklarını.
Bu betimlemeyi
nereden çıkardın demeyin.
Bende
askerden yeni gelmiş sayılırdım.
Biliyordum davranışlardan
askerlik hallerini..
Ben bunları yaşarken
irkildim bi anda
zınk diye evimin önünde duran
askeri araçtan
bir astsubayın hızla inip
bu ev mi diye sorusu
suratımda tokat gibi patlamıştı...
Astsubayın ardından,
Belediyeden şefimizin de
araçtan inmesi
beni rahatlattığı kadar
korkumu engellediği söylenemezdi.
Onların kapıyı çalmasına izin vermeden
ben kapıyı açmıştım bile..
Şefimizin Necip gel oğlum sözü bitmeden
komutanın haydi bin arabaya komutunu
hücrelerime kadar hissetmiştim..
Neyse arabaya bindim ve
tarihi belediye hizmet binasına gittik..
Belediye başkanlık makamında
bir Yüzbaşı
biz dört personel karşısına dizildik..
Ben yıllık izinde olduğum için
en son gelmiştim..
Hakkını yemiyeyim samimiydi
kaba davranmıyordu
fakat
emir ekli ve zaman zarflı
cümle kurumlarından
korkmadık değil...
Korku bulaşıcımıydı,
yoksa
biz mi içine düşmüştük bilmiyorduk
Fakat
durumun ciddiyetini anlamıştık..
En kısa sürede
her caddeye sokağa ve
köşe başına
hoparlörler takmamızı istiyordu..
Amaç sıkıyönetim bildirilerinin
anında tüm ilçe halkına
duyurulmasıydı..
Duyuruldu bağır bağır
ağır ağır ürkü yayıldı
koşulsuz sorgusuz
emir sayıldı
kanun bilindi..
fırına ekmek almaya
kimse gidemese de
fırınlar ayağına gelmişti halkın
sokak sokak ekmek satıldı.
Ekmeğe ulaşmak şans sayıldı
hastaneyi ve hastalığı
kimse aklına getirmeden..
Zaman kavramı yok olsa da
Peş peşe okunan haberlerden
sokak hoparlöründen duyulan
bildirilerden
çok çabuk geçiyordu zaman.
Evler doluydu
sokaklar boş..
Bu arada boş durmuyordu
ne hoparlörler
ne de tek kanal
televizyonlar
bildiriler bildiriler bildiriler...
Her şey fısıltıya dönmüştü
evin içinde bile
konuşurken insanlar
bilinç altına işlenen
korku sarmalıyla
etrafını kontrol edercesine
ses tonunu da kontrol ediyordu..
Demiştim ya ÜRKÜ hakim kılınmıştı...
Necip Kahraman 13 Eylül 2019
5.0
100% (4)