18
Yorum
57
Beğeni
0,0
Puan
1350
Okunma

"etimizle kemiğimizle nefret ettik çağlardan"
dilimin ucunda bir türkü var
bu çağın çok ötesindeyim
ısrarla sancı diyor bana adrian
sancı
ben illa neşet baba dinliyorum
ve İnsanın sancısını bir dağa benzetiyorum
benzetmeler konusunda çok yetersizim aslında
daha kendimi bile bir şeye benzetemezken
sancıma bir isim buluyorum
ben bir dağ sancısıyım
kırılmış bir sandalyede oturmaya benzer yaşam
kırılmış bir sandalye miyim
bir rüyaya dokunuyorum
keşke uçurumdan düşerken uyanan bir insan olsaydım
sahi uçurumdan düşerken neden uyanır insan
sen bilmezsin
ben de bilmiyorum
uçuruma sormak lazım
ya da vazgeçtim
keşke bir uçurum olsaydım
ben deli dolu bir kadındım
ama şimdi sadece doluyum
güven
o içimde gizli bir mağara
çok ışıksız ve sessiz
ruhumun eklemlerinde geziniyor bir gecenin eli
dışarıya bakıyorum
şimdi bir at sırtı gerek bana
biliyorum
bu arada atlar mağaralara sığar mı
başka evim yok ki benim
bir at ve mağara ile
ben çok özgürüm
ay evrelerine ayrılmış
insanlar evlerine
bu gece de ay olamayışımıza ağlayalım
sesinde bir temmuz sabahı yatardı
seni her öptüğümde onu uyandırırdım
sesine ve temmuza
en çok da sesine
sen benimi sordun sahi
kışı geçirmeye çalışıyorum işte
nolsun ki
eldivenlerim de yok üstelik
takım elbiseni ütüledim bak
en sevdiğin çorabının eşini de buldum
anahtarların yerini biliyorsun
beni mi merak ettin sen yine
ben eski bir evin duvarlarını siliyorum
duvarlarda çok kirli üstelik
ve sen bunları açıp okuduğunda
ben çoktan ölmüş olacağım
ve bütün sancılı çocuklar gibi
bir bahara gömüleceğim
my