0
Yorum
5
Beğeni
5,0
Puan
687
Okunma
SIR
Bir benden içeri,
Cismimin hiçlik denizinde buldum kendimi,
Molekül bileşik yığını bu beden
Lahuti bir ruh ile dolmuş yanmış
Pişmesi için bir senaryoyla boyanmış.
Ebede gider imiş, ezelde hep var imiş,
Zahirin perdesinden oldukça ağyar imiş.
......................................................................
Kırışıyor gün geçtikçe esmer tenim
Ona veda ediyor bir kısım dost bildiklerim.
Alacaklı olmuş dişlerimi götürüyor,
Bir bakteri ordusu, görevini eksiksiz bitiriyor
Bilmem kaç yıl geçti
O simsiyah saçlar bu başı terk edeli.
Renkler de duman duman azaldılar.
Heyhat! gidenler geri gelmemek üzere ayrıldılar
Sessiz sedasız belli ki toprak oldular.
.................................................................................
Karanlık bir kuytuda,
Hiç görmediğim beynimin kıvrımları da eksiliyor sanki,
Dünyadan çekip oraya attığım,
Silinmez sandığım rengarenk fotoğraflar,
Griye boyandı bir kısmı, pek de net görünmüyorlar.
Gün geçtikçe toprak daha çok çekiyor yorgun bedenimi
Boyum uzamıyor ve dahi kısalıyor kemiklerim, kelimelerim
Kaslarım başına buyruk hareketler içinde
Lif lif yok oluyorlar, ten denen bu garip çuval içinde.
Görmüyor artık uzakları gören gözlerim
Ara ara hiç gelmeyecek gençliğimi özlerim.
Naçar!
Belli ki verdiklerini geri alıyor Yaradan.
Belli ki bu bedendeki birçok hamur
Topraktan.
..............................................................................................
Sırrın ifşa olduğu gün mü gelmeliymiş ölüm.
Bu çetin sınavda ipucunun sınavın kendisi olduğunu
Sınav sorularının kendi cevaplarına denk kaldığını
Yaşamanın sadece bir sınav anı olduğunu
Gözlerin gözcü, dillerin sözcüden ibaret
Bu aciz bedenin;
Sınavın basit bir eleman torbasına konduğunu,
İnsan böyle mi bilmeliymiş be Gülüm
Sırrın ifşa olduğu gün mü gelmeliymiş ölüm…
5.0
100% (4)