1
Yorum
5
Beğeni
5,0
Puan
2544
Okunma
Taksirli bir suç yüzünden hayatının baharında dört duvarla tanışmış, sevdiğine kavuşamamış, vefa görmemiş birinin hikayesi.
www.youtube.com/watch?v=QoyBx_mtHOc
Nemli bir yaz günüydü
Ellisinde bir adam çıktı mahpus damından
Elinde bavul, sırtında yıpranmış paltosu
Kanadı kırık bir kuş gibi sekti eşikten
Yavaşça birkaç adım attı ve yere baktı
Sanki kaybettiği bir şeyi arar gibiydi
Sonra başını göğe kaldırdı ve haykırdı
Hiç söylenmeyen yarım kalmış o eski türküsünü
Gökyüzü görünmez buralar bana dar
Güneşi kendime hasret bıraktım yâr
Dört duvar arasında kaldım yar
Güneşi kendime hasret bıraktım
Aldım yıpranmış, eski bavulunu elinden
Ben nereye gidelim demeye kalmadan
Eski bir adres uzattı bana
Önce oraya gidelim, dedi sessizce
Yıkık dökük bir kahvehaneydi adreste yazan
Koso’nun kahvesiydi
Yüzü aydınlanmıştı, yüzü gülmüştü
Kan gelmişti, lale bürümüş kır gibiydi ama
Tanıdık kimse kalmamıştı eskilerden
İki demli çay söyledim sandalyesini çekerken
Canı çekilmiş gibi bıraktı bedenini
Bembeyaz kesilmiş yüzünde bir mânâ ararken
Eski bir resim çıkardı cebinden
Gösterdi titreyen elleriyle bana
Bu benim, dedi içini derin derin çekerken
Alıcı kuşlar gibi bakıyordu gözleri
Sanki dağı taşı deliyor da öteleri görüyordu
Sanki çağlayan nehirdi de bentler yıkıyordu
Bir resme baktım, bir ona baktım ya şaşırdım
Gözlerime baktı yavaşça sanki içimi okuyordu
Öksürüğüne karışan derin bir nefes aldı
Dinle yeğen dedi mendilini yüzünde gezdirirken
İstersen bir şahin ol, istersen bir kartal
Farkın yoktur içeride kafeste bir bülbülden
Görebildiğin kadar özgürsün yeğen
Görebildiğin kadar özgürsün
Görebildiğin dört duvardır başka ne ki
Görebildiğin bir mutfak, halılık, hücre başka ne ki
Orada derdinden bülbül kesilirsin işte
Yanık bir ses seni değil beni yakar
Çağlayan bir nehir olsan da içerde bir gölsün
Hayallerin körleştirdiği bir düğümsün
Mahkûmluk dediğin nedir söylesene yeğen
Düştüğünde görürsün yeğen, düştüğünde görürsün
Her sabah demli bir çayın buğusunu
Nem kokan duvarın da kokusunu
Otuz üçlük tesbihinin de vuruşunu
Dostların da zaten vefasız oluşunu yeğen
Bin bir soru ile yüreğin burkularak iç çekmek mi
Otuz üçlük bir tespihe gençliğini gömmek mi
Diline dolanmış bir türküyü tekrar tekrar söylemek mi
Baharımı kara, kışa buladım da elime geçen ne
Allah’adır sitemim ama yok isyanım
Bir bela bir kör pusu ben darda kaldım
Sevda bağındaki gülleri kırdım attım
Güneşi kendime hasret bıraktım
Kırışmış yüzüne gün değse de
Aklı mahpus gecelerdeydi
Solmuş ikinci bir resmi cebinden çıkarırken
Aklı sevdiğinin elini ilk kez tuttuğu yerde miydi
Gözünde damla, gönlünde kalmış arzusu
Sevdasız ömür susuz gül, dedi derinden
Yavaşça yerinden kalktı ve göğe baktı
Sanki gönlündeki bir şey onu yakar gibiydi
Sonra sazını aldı eline ve gönlünce
Söyledi o yarım kalmış eski türküsünü
Gökyüzü görünmez buralar bana dar
Güneşi kendime hasret bıraktım yâr
Dört duvar arasında kaldım yar
Güneşi kendime hasret bıraktım
Ali Rıza Duman & Âdem Erdoğan
5.0
100% (3)