4
Yorum
19
Beğeni
5,0
Puan
440
Okunma
her mutluluğun acı bir bedeli var
kavraması zor, başa gelmesi kolay
kahkahaların kalktığı yere oturur hüzün
göz açıp kapayana dek
bir soluk aralığında geçer ömür
kaderin üstündeki kader ağını örerken
her şey birbirini takip eden lokomotif gibidir
gülmeyi ağlamaktan ayrı düşünürsem ahmaklık olur
hayat sahnesinin altın kuralı bu
mutluluğun kalktığı koltuğa
daima mutsuzluk oturur
ve her rüyanın sonunda olduğu gibi
uyanmanın verdiği o boşluk doğar
göğsün kafesine sandıklanır duygular
kilidi sahibine münhal
dil söylediğinden daha fazla
her insan yediğinden çok
o kekre duyguyu yutar
mutluluk yelesi yelde havalanırken
mutsuzluğun kavramı baş gösterir
her aşık sevdiğinden önce zevk
sonra vebalinden maruz görünmeyi ister
lakin...
yağmurun kaldırdığı toprak kokusu gibi
her gözyaşı acıyı daha da keskinleştirir
geleceğinden rol çalarken menfi geçmişi
artist olma hayali kuran genç kızın ümidi
dudağının güvez kıvrımıyla dökülür aynalara
saçlarının saçağından omuzuna düşer gerçekler
odanın tavan boşluğundan içinin koridoruna
upuzun voltalar atar hayalleri
beyaz atlı prensini beklerken
sonra...
bir annenin yüzündeki...
o müphem hal belirir kapıdan
endişeler şarjörünü sürer mazgalından
gençlik diyerek omuzundan kırılır
çaresizliği geçer gözlerinin yamacından
düşünceler içinde gem vurur lisanına
her sabah gün aralığına düşerken aydınlık
gözlerimin kadranında boyanır gökyüzüm
göğü sağıtan, güneşi yamayan bulut
su ver ümidimin kıraç toprağına
günümün gündeşine aralarken perdelerimi
bir devenin kamburundan düşüyor yüzüm
boynumun burcunda yuvarlanıyor yüküm
adanmış ömrün zerk kapısından
vira giriyor müphem yalnızlık...
5.0
100% (8)