9
Yorum
37
Beğeni
5,0
Puan
2150
Okunma

masa da aşk
boynu bükük kalmıştı kağıt kalem.
her öğün aş olsa da
bin bir emek, yıllarımız ağıt alem..
şimdi
kolumuzun üstüne yatınca
uzaklara dalıp anıların ağladığı
sessizlik muhabbetinin tınladığı
zehir zıkkım arsız acıların çağladığı
dün gibi
gün gibi
gece gibi
yarın belki sahibi
o masa da
iki öksüz kalan yürek
can çığlığı kadar ıssız
cam vazolar vardı yalnız
iki köksüz ağaç gibi
iki dalın kesmiş gibi
iki dağın yanmış gibi
öyle sessiz ve çaresiz...
biri zeytinyağı şişesi
domates salçası kavanozu diğeri
içindeki çiçeklerin canlıydı birinin
bir diğeri yalancı yüzü gibi donuk plastik
dün gece
kendime kendim
demiştim ki oysa
çiçeklerin dili olsa
orman gülü bi konuşsa..
masadaki çiçeklere eş olsa
kendime kendi ettiğimle kaldım oysa...
şimdi masa da yüreğimiz yangın sarısı
sevgili yıl dönümü anısına gece yarısı
yosunların sardığı taş olası kurbağası
sahte bir öpücükle prens olmayacaktı..
elbet...
bildik herkes gibi hayatı
çiçeklerin ömrü kadardık
su sevmez kaktüs kadar yorgun
gülmeden kahkahalar dolusu
güle dönen ömrüm kadar solgun..
karanfil kadar sessiz kardelen gibi yalnız
tam da yıl dönümüne denk gelen tarih gibi
yüreğinin en derinine gizli
acıkolik şiirlerin hüzünlü sayfası
kırılgan ve uzakcıl imgelerin hası
hâsılı
aynadaki yüzün gibi,
yutkunası sözün gibi
"bilirsin en sevdiğim-
çiçek kırmızı karanfil"
_______ demiştin hani
gözlerini sevdiğim gibi
cam vazo da
karanfiller soldu önce
sonra sarı sardunyalar
ve papatyalar boynunu büker
uzun yokuş o kıraç kıvrımlı yollar
fal bakmaya değmeyecek kadar
bir daha gelmeyecek o yıllar
en uzun ömürlü plastik çiçeklerdi
su vermek gerekmeyecek
aşk nedir bilmeyecek
yüreğine değmeyecek
yalancı çiçek
5.0
100% (26)