0
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
936
Okunma
az gidip
uz gidip
yüzü tırnaklanmış toprağı öpüyorum
gece yarısı uyanıp
su filizleniyor
düşümün saçaklarında
beyhude kuşlarla dağıtıyorum
aşka yazdığım şiirleri
kör kentleri eşkıya uykuları basınca
şakağıma dayanmış bir unutuş
ellerindeki uçurumu siliyor bakışlarıma
ekmeğin buğusunu çalıyor rüzgâr
şarabın tadını kadeh
ay ışığından gözükmüyor gece
kıvrılıp ayak izime yatıyor zaman
anlamadım hâlâ
susmak makamı
hangi notaların sırtında geçiyor
aklımdan
de hele ustam
bu gümüş saplı hançerin derin yarasına
kim dikmiş akşam sefalarını
kim sulamış sancılı dualarıyla
nasıl büyümüş gözbebeklerimde
hüzne kundaklanmış bir yaşam
dalgakıranları yutup
denizfenerlerini yıkan sözcükler
oturup şiirimin denizlerini içiyorlar
sahra tohumlarını tenime ekerek
çekinmeden kirpiklerimin ucunda açan
bir kıyamet çiçeği
gecenin döşüne saplıyor kendini
aşkın sırrını umuda gizleyerek
19 ekim 18
ali rıfat arku
istanbul
5.0
100% (3)