33
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1358
Okunma

“ey ruh geldiysen üç kez tahtaya vur”
diye gürledi bir ses…
gıcırdayan kapı kirişine
gözler çevrildi
tutuldu nefesler
masanın etrafında eller kenetlenip
pür dikkat kesildi
mum alevi titredi
üşüdü imgeler
fincanlar kıpırdayıp hareketlendi
marazi bir kibirle heyula prokretus
benizleri kül kurbanları iterek daldı içeri
işledi canhıraş çığlıklar içimize
gözü dönmüş bir halde
tam orada ikisini katlediverdi
“tanrım burada işim ne”diye
inledim endişeyle
yuvalarından fırlayan gözlerimle
karanlıklar içinde süzülen hayalet
çelme taktı gölgeme-
binlerce karınca beynimde…
firar etti örselenen aklım
korku işledi iliklerime...
paranoyak bir krizle
ürperip titrerken
aniden
“ uyan artık geciktin işe”
diyen sesle irkildim
dilimde ürperen sözcüklerle...
gün ışıltılı huzmelerini
pencereme düşürüp
manalı gözlerle imlerken
yüzümü okşadı
ılık bir meltem özlemle...
Denizler tanrısı poseidon’un
acımasız oğlu prokrustes evine gelen konuklarını
demir bir yatağa yatırırmış.Bu yatak kimsenin
bünyesine uygun gelmezmiş.Yolcu yataktan uzunsa
yatağın dışında kalan organları prukrustes tarafından kesilir,
yolcu yataktan kısa ise ayak ve bacakları iplerle bağlanarak gerilir
gereken yerlere çekiçle vurulur, yatağın boyuna göre ayarlanırmış.