8
Yorum
21
Beğeni
0,0
Puan
943
Okunma

herkesin geçtiği o yoldan geçerdim
uzun ince miydi
yoksa taşlı engebeli bir yol mu
yılları çivilediğim
geride dizi dizi zamandı
tutsak eviymiş önünden umarsız geçtiğim
çevresi kalın duvarlarla örülü yer
önünde askerler nöbet tutardı
sanırım kaçmasın diye Nazım Hikmet’ler
sonra gördüm yattığı yeri
ortaya kurulmuş eski, sacdan sobayı
küçük pencere önündeki masayı
ıvır zıvırı, çay bardaklarını
içim katmerli acılarla doldu
Deniz Gezmiş’ler için kurulmuş dar ağacının önünde
karanlık hücrelerden yükselen hâlâ diri ahlar duydum
boğazıma düğümlendi karanlık
tek kişilik zulümhaneler
daha ben çocuktum
başını mahalle hocalarının örttüğü
çöp adama kefen giydiren
yaşamaktı gerçeğim
nerden bilirdim
kimlerin elinde ölür hayat
nasıl inerdim daracık merdivenlerden
balık diye kız yakalardı erkekler
bırakıp atarlardı sokağın ortasına
bilmezlerdi o atılan insanlık
çürürdü kuytu izbesinde yolumun
düşürmek istemezdim gülüşümü elimden
sıkı sıkı tutardım
sen sahibi oldum daha sonra
masalını yazdığım
eteğimi havalara uçuran
bilmezdim hayat nereye kadar taşır
incecik düşlerimi
nerde koyar mezara
ölü seviciler
düşürür gelinciğimin yaprağını
sürekli elimde taşıdığım çiçeği
hayatı dünden gömenler
gezerim yaşadım diye
hiç eksilmez tutsaklar
kalın duvarlar ardında
duyulur iniltisi
halkın
Hak’kın!
30. 01. 2018 / Nazik Gülünay