10
Yorum
31
Beğeni
5,0
Puan
2066
Okunma
Hüzün çiçekleri açtı Çınaraltı’nda bu gün
Ve içimdeki şiirler öldü
Defnettim bütün kelimeleri
Elimde bir iğne, kefen dikiyorum anılarıma
Sürdüm sitemlerimi sinemdeki namluya
Bulutlar nemini dökerken üstümüze.
Güneşin ışıklarını söndürdüm kül tablasında
Çınarın gölgesinde boğuldu izmaritler
Kırıldı kadeh al şarap döküldü Çakalların üstüne.
Hey garson bakar mısın?
Fark ettin mi yeşil duvaklı gelin türkü söylüyor bize
Hem ağlar hem giderim diyor çırpınan Karadeniz’e koşarken.
Hüzün mü yağdı kirpiklerine?
Neden bu buğulu bakış?
Suskunluğu mu yuttun ansızın
Haydi, anıları tokuşturalım bu akşam
Geçmişe gidelim geceyi koynumuza alıp.
Bak tren düdük çalıyor
Gecikmeyelim, zaten hep geç kalmadık mı hayatta?
Irmak boyunda kol kola gezen sevdalıların
Çitlettikleri sevgileri süpürelim
Çöp kutularından gazoz kapaklarını toplayalım
Ters çevirmece oynayalım çocukluğumuzdaki gibi.
Ay doğmuş gördün mü?
Gümüş bir tepsi sanki
İçini boşaltıp çember çevirelim yine tozlu sokaklarda.
Yıldızlardan taç örüp sevgilimizin başına takalım.
Topladı eteğini Yeşilırmak’tan Harşena
Dans etmeye başladı yapraklar
Semaver dumanı sızıyor akşamın serinliğine
Masal şehir nefes alıyor derinden
Bir adam öksürüyor kurtulmak için kederinden.
Yalı boyu evlerin bacalarından kahkahalar tütüyor
Bir kadın camdan küfürleri döküyor ırmağa
Ve çocuğunun alnındaki ateşi…
Bu ne kalabalık, bu ne ses yoğunluğu
Fısıltılar, sevda sözcükleri uğulduyor kulağımda.
Kahveyi çınlatan bu müzik ne
Duymamıştık değil mi çocukluğumuzda?
Trt dinlerdik pilli radyolardan
Sabahları türküler Nida Tüfekçi’den
Hazırlanırken okula can verirdi bize
“Gemilerde talim var, bahriyeli yârim var.”
Suluova Amasya arası ne kadar da uzun gelirdi
Minibüsün teybinden dinlerdik Orhan Gencebay’ı
Radyolarda yasaktı o dönemler.
Zar zor yetişirdik her gün okula
Amasya lisesinin kapısında gizliden izlerdik kız arkadaşımızı
Göz göze gelmeye bile utanırdık
Şimdi öyle mi ya, bir bak çevrene…
İhtirası gömmüşler avuçlarına
Ne Ferhat’ın deli sevdası var,
Ne Mecnun’un kutsal bağı…
Öğlen tatilinde Beyazıt Camisine koşardık
Kaçırdıklarımızı ifa etmeye
Asırlık çınarın altında çantamıza koyduğu
Helva ekmeği yerdik annemizin.
Buram buram kebap kokuyor burası
O zamanlar adını bile duymamıştık değil mi?
Biz de isteyelim mi birer tabak?
Hey garson!
Hey garson, bize de bakar mısın?
O kadar kalabalık ki duymadı sanırım
Amasya akmış buraya.
Hatırladın mı bir gün okuldan kaçıp Tersakan’a gitmiştik yüzmeye
Üstümüz çamur olmuştu
Kızmasın diye annem yalan söylemiştik yeminler içerek
Gök delindi Amasya’da çamur yedi sokaklar
Sokaklar değil ama biz yemiştik dayağı…
Hatırladın mı Sel Ağzını?
Heykel falan yoktu o zaman
İki ticari taksi birkaç faytondu müdavimleri
Sahi neden hiç binmedik faytona
Dedim ya hep geç kaldık hayata
Tutamadık bir türlü geminden
Şahlandı her yaklaştığımızda deli atlar misali.
Bahçeleriçi bahçeydi o zamanlar
Göğe uzanan eller gibi evler yoktu
Kenardaki yaban güllerinden kurtulabilirsek
Misket çalmaya girerdik, bazen yakalanır kaçar
Bazen doyardık mis kokusuna.
Bak garson bu tarafa bakıyor bir de sen iste
Susuyorsun neden hiç konuşmadın?
Hey garson, gelir misin?
Yanımızdan gelip geçti görmedi bile…
Okkalı bir küfür edeceğim şimdi
Herkes görecek beni…
……!
Kimse fark etmedi, hayret
Neden duymuyorlar bizi
Ruhlarımız mı birleşti Çınaraltı’nda
Onlar mı ölü
Yoksa biz mi ölmüşüz çoktan?
Biz ölü müyüz can dostum
Ölmüş müyüz biz?
5.0
96% (24)
4.0
4% (1)