1
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
1649
Okunma

AŞK PENCERESİ
Aşka açılıyor sabah pencerem
Herkes gibi iki gözüm var benim
Gül yüzünden ateş gülleri derem
Güneşinde ayva turunç nar benim
Güne güzellikle günaydın derim
Güneşi gözlerin gibi severim
Güneşim olmasa acep neylerim
Günebakan çiçek yüzlü yâr benim
B/akarsın sevdayla selin olursun
Kar yağar dağlara gelin olursun
Benim değil, gider elin olursun
Dağlar duman duman tüm efkâr benim
Yıldız çiçekleri seninle açar
Gece uykularım ser’inde kaçar
Aşkın oku gayet derinden geçer
Kaşı gözü ok- yay çeken yâr benim
Uzak yıldızlardan söküldü dünyam
Kaç kez varken kaç kez yok oldu dünyam
Güneşten bir ateş top oldu dünyam
Gözünde nâr çiçek sevdalar benim
Şaban Aktaş
04.11.2017 - 09.40
Fotoğraf: Şaban AKTAŞ
GÜL DÜNYASI
Düşlerimin tünü künü
Evvelisin ahirisin
Aşkların ceman yekünü
Hem gerçek hem zahirisin
Tuz Gölü’nün serabında
Aşkın kutsal şarabında
Kaşlarının mihrabında
Ab-ı Kevser nehirisin
Öldürücü çöl sıcağı
Masmavi bir göl kucağı
Hem külüsün hem ocağı
Zehrinin panzehirisin
Bedenimin beş duyusu
Gözlerin ölüm kuyusu
Bir ölümsüzlük duygusu
Her ölümün tehirisin
Şaban Aktaş
05.11.2017
AY AYNADA YÜZÜNE BAK!
Yâr bu gece dolunay var
Aynaya bak, yüzüne bak
Ay, yüzüne ne çok benzer
Dön de bir gökyüzüne bak!
Ay’a baktım seni gördüm
Saçına geceyi ördüm
Gerdanında inci dür/dün
Yılda tam bir düzine bak!
Gece büyük hale vardı
Ardından sis bulut sardı
Yüzünde yağmur yağardı
Gönlümdeki hüzüne bak!
Ay gerdanda döner iken
Bir beyaz gül kâlbe diken
Bendim hasretini çeken
Dön de ay’ın yüzüne bak!
Yirmi sekiz günde bir gün
Yılda Oniki kez dürdün
Ayda bir bal/ayı düğün
Ay gelince yüzüne bak!
Ay yüzünün aynasıdır
Yüzünde gönül yasıdır
Gök-deniz aşk deryasıdır
Yıldız yıldız gözüne bak!
Gökte uçan deli taylar
Gelip geçen dolunaylar
Sevda seli taşan çaylar
Beni yakan hüzüne bak!
Şaban AKTAŞ
()Gerdan: ay’ın gökyüzünde yaptığı harekete "gerdan" adı verilir.
Görüntünün olası içeriği: çiçek, bitki ve doğa
KÂĞIT PARA
Kimi için kâğıt
paradan,
kimine göre de para
kâğıttan
daha önemli?!
Yükseldikçe cehalet
arttı paranın değeri(!)
bir kitabı okumadan
üç kuruşa satan var
anlamayınca
sanat ile bilimden
başka bir şey gelmez
o kimsenin elinden,
Kaşıkçı Elması’nı bile
sokağa atan var!
Hey gidi insanoğlu
nereden nereye geldi
kimi ay’a, Mars’a yükseldi
kimi ülkemizdeki
aymazlar yobazlar gibi
acınası hale geldi?!
Sen isen okumadan
kitabı sokağa atan
bilimi üç kuruşa satan(!)
suçlusun insanlık adına
affedil(e)mez hatan!!!
Her bilimsel kitap
bir Kaşıkçı Elması
bilimi hiçe sayan
parayı başına taç yapan
aptalın en hası!
Kâğıt kağıttır
para da para,
yazı ile kağıt
kapanan yara,
padişah elinde ferman (!)
he/kimin elinde
her derde derman!
İster isen ağzına peçete
burnuna mendil
ister isen em
al sana reçete,
öküz, burnunu sil!
Şaban AKTAŞ
08.11.2017 -13.26
YÜZ
İki insan yüzü dursa yanyana
Kim nedir anlarsın yüzün şavkından
Yâr ne zaman senin yüzüne baksam
Silinir tüm yüzler çıkar aklımdan
Lavânta kokulu manolyam benim
Yüreğimde nakış gül oyam benim
Hem hayâl hem gerçek, tüm dünyam benim
Başka dünyaları yıkar aklımdan!
Şaban Aktaş
07.10.2017
ŞİİR YAPMA SANATI :
Verilen sözcükler:
Kanıksamak
Kanatsız
Kanaviçe
Kavgacı
Kavramak
Kiyamet iyidir
Kıskıvrak
Kışla
Mesel
Ot/ ya da yeşillik
Ortadan kalkmak/ kaldırmak
Orta şekerli
Ortodoks
Papaz/ imam
Paranın gümüş olduğunu anlamak
Yağmur
...
Yukarıdaki sözcüklerin içinde kullanıldığı bir şiir yapılacak. Sözcük seçimleri Lale Müldür’e aitir.04.11. 2017 Kaleiçi ANTALYAdaki şiir etkinliğinde, katılımcılar buna uygun şiirler yazıp okudular..( İNSANLIĞIN KARDEŞLİĞİ DERNEĞİ)
Benim yazdığımı aşağıya alıyorum:
MUAMMA
Sınavdan geçiyorum bu akşam
Gelirken yağmura tutuldum
Giderken doluya
Papazı buldum yine
Oysa ben kupa kızını arıyordum!
Ne işim var burada, oysa
Çoktan kavramış olmalıydım
Paranın gümüş olduğunu
Kendi elim dilim ile
Kavgacı sözcüklerin çekimine
Yakalandım kıskıvrak!
Kanaviçe düşlerim
Ah, içim de içim
Kanıyor içten içe
Kışlada bir askerin
Bağrıyanık türküsü gibi
Buram buram
Hasretin dolanıyor dilime
Gözlerin buğul buğul
Kahve tadında, fincan fincan
Orta şeker kıvamında
Kanıksayamadım
Bir türlü yokluğunu...
Kayakçılar iniyor
Karlı dağ başlarından
Üşüyor içim tir tir
Bembeyaz kar altında her yan
Kürüyüp kaldıran yok ortalıktan
Güz vurgununda otlar...
Bir kardelen başını uzatıyor
Ve ben seni kanatsız
Uçuruyorum dağlardan göklere
Çiçeklerin saf/kan/atları vardır sevgili
Uçanatlar gibi uçarı, doludizgin...
Çanlar çalınmaya başladı birden
Ortodoks kilisesinden
Yalvarıyor papaz
- Durun bekleyin
Son duamız bitmedi,
Duman duman esecektik
Şarap açıp, karpuz kesecektik!
Hoşça kal, hoş çakal
Sevgi yükseklerde yaşar
Ne işimiz var bizim
Alçak dünyada papaz efendi?!
Sensiz yaşamaktansa
Kıyâmet iyidir sevgili
Gel biz göklere karışalım
Kuyruklu yıldızlar ile yarışalım...
Şaban Aktaş
04.11.2017
ARA SIRA DÖN GERİYE
Ara sıra dön geriye
Dön yüzünü maziye bak
Sağ yanım göl, sol yanım çöl
Aşk çölde seraba durmak
Yaban kazları uçuyor
Dallardan rüzgâr geçiyor
Düşümden bir kız geçiyor
Aşk zamanla anda durmak
Meneviş rengi gülpembe
Gezdiğimiz günler nerde
Derelerde tepelerde
Aşk bir dalda yuva kurmak
Sarılsak da darılsak da
Yollarında yorulsak da
Ceylan gibi vurulsak da
Aşk sonsuz bir düşe durmak!
Şaban Aktaş
05.11.2017
Fotoğraflar: Şaban Aktaş
0511.2017
IŞIK ÜLKESİ
Dolunay var gecede
Uyku tutmaz beni
Uyanmak içindir ışık
Karanlık, uyku; yarı ölüm!
U/yu(t)mak için var karanlık
Göz gözü görmez
Bilinmez karanlıkta
Kimin ne yaptığı?!
Arsız hırsız soysuz
Hepsi karanlığa taparlar
Her işleri saklı gizli
Işıksız daha iyi yaparlar?!
Onların ışık dediği
Yalnızca fener; hırsız feneri
Kapılar ardında bilseniz
Ne dolaplar döner?!
Çalmak onların hüneri
Ay var gecede uyan
Bak bakalım geceleyin
Kaç kişi bizleri soyan?!
Bizler, bir ışık ülkesinin
Likya’nın çocuklarıyız
Ay doğarsa uyanan
Gün doğarsa yanan?!
’Hain karanlıktı gece’
Ardımızda sönmez ateş
Chimaira; ateşten diliyle
Kükreyen ejderha!
Başkent ateşe verilir hep
Ülkemizde bizdik yanan,
Karanlığın elleriydi benzinle
Madımak’ta kapılara dayanan!
Uyuma karanlıkta, uyan
Yoksa tarih tekerrürden ibadet(!)
Ay- yıldız, ışık ol, aydınlığın ile
Karanlığın kapısına dayan!..
Darağacında zindanda
Karanlık eller bizi boğan,
Işıktır karanlığı kovan güneş
Geceye doğan...
Şaban AKTAŞ
06.11.2017 05.
(*) Ahmed ARİF
ALBENİ
Mevsim Sonbahardı
Sararmış
meşelerin arasında
Her dem yeşil
ağaçlar da vardı
İğne yapraklı
Sen o ağaçlardan
Biri gibi kaldın dağlarda...
Gözlerin diken diken
İğneli oya
Al/beni nakış nakış
Gözlerinin rengine boya
Gönlümce sevecen
Gözlerince derin
Duygu dolu sıcak
Bakamadım doya doya...
Şaban Aktaş
05.11.2017
UYAKLI ŞİİR
Ula uyak bu ne ayak
Onu yak bunu yak
Yeter ula yediğin beni
Biraz da bana bırak!
Şaban Aktaş
05. 11.2017 - 10.15
ŞİİR KIZ
Hayatın içinden geçerken
Beni yolda yakalıyor
Böyle güzel şiirler
Mutlu oluyorum o zaman,
Şiir kız, peşime takıl
Gölgem ol, bırakma sakın!
Seninle tanıdım açlığımı
Seninle bildim susuzluğumu
Acılarımı seninle sildim
Ruhum, bedenim
Kayıptı çoktandır
Nihayet kendime gelebildim
Uçarsa uçsun, kaçsın düşler
Yeter ki eksilmesin
Bakışlarındaki masumiyet
Yüzündeki temiz gülüşler
Ne ben senden sakınayım
Ne de sen beni mahçup et!
Tüm kapalı kapılar
Seninle açılır ardına kadar,
Elinde sihirli kalemler
Dilinde büyülü sözcükler saklı
Yakınlaşır uzak âlemler
Birlikte tutarız sonsuzluğu
Gözlerimizde yıldızları
Bitlikte yutarız Semiramis!
Şaban Aktaş
05. 04.2017 - 01.04 - 02.16
BİR YAĞMUR ŞARKISI
Sen geldin diye bu yağmur
Bereket geldi toprağa
Sensiz her yer kupkuruydu
Can geldi kuru yaprağa
Sen nereye diyor isen
Ben oraya geleceğim
Yağsa yağmur sicim sicim
Yine seni seveceğim!
Böyle bilmezdim yağmuru
Erirdi gözümün nuru
Yüreğim gibi dostluğun
Katışıksız arı duru
Sen nereye diyor isen
Ben oraya geleceğim
Yağsa yağmur sicim sicim
Yine seni seveceğim
Hasret çölü oldum diye
Bu yağmur senden hediye
Yağmur seninle mutluluk
Yeter bize bir şemsiye
Sen nereye diyor isen
Ben oraya geleceğim
Yağsa yağmur sicim sicim
Yine seni seveceğim
Şaban AKTAŞ
04.11.2017
YE GEBER!
Kentin göbeğinde çökmüş kenara,
Elinde kağıt mendil
Gelene geçene
Yalvara yalvara,
-N’olur bir tane alır mısınız?
...
Sese döndüm,
Çok da şık giyimli alımlı bir kız
Derken arkamdan biri
Kızarak kendince mırıldanıp geçti
Sese döndüm
Traşı üç gün geçmiş delikanlı
-Bu kadar bekâr adam var,
Rezillik çekeceğine bul birini evlen!
...
...
Yürüdü gitti delikanlı
Belli ki onun da yüreği yanık
Daha neler dedi kim bilir?!
...
...
Herkesin başında bin türlü dert
Senin ki de dert mi; tuz biber
Benim ki biberiye, ye geber!
Şaban Aktaş
04.11.2017
BİR GÜZ TÜRKÜSÜ
Yaz bahar ayları geçti güz geldi
Ayağımı örtsem dizim üşüyor
Ayrılık rüzgârı kıştan kuz geldi
Hayâlini öpsem yüzüm üşüyor
Karbeyaz kolların yok ki sımsıcak
Gittin küle döndüm söndü her ocak
Azrail tırpanı erken vuracak
Yarelerim sızım sızım üşüyor
Her aşkın ateşi bir gün söner mi
Batan güneş yeni güne döner mi
Sensiz gözlerimin yaşı diner mi
Göze gözün üzüm üzüm düşüyor
Mevlam gül dalına gonca gül verir
Sarı yonca çicek arı bal verir
Niye bana türlü türlü hâl verir
Yâr yine bağrımdan közüm düşüyor
Şaban Aktaş
04.11.2016
UYGUN/SUZ ADIMLAR
"Yürü!" dedi Tanrı baba bana
Sağlıklı bir yaşam için
Vakit gece bile olsa
Çıktım yürüdüm
Sokaklarda parklarda
Hafta sonu dağlarda!
Yürü demiş Tanrı baba
Varlıklı bir yaşam için(!)
Sözüm ona halis kullarına
ipte cambaz gibi de değiller(?!)
Köşeyi dönen kayboluyor
Görünmez adam oluyorlar(!)
Aba altında sihirli sopa
Siliniyor onlarca tape
Ne gören var ne gösteren
Kim var ise
Haksızlığa göğüs geren
Zindanlara atılırken, Hak’tan(!)
Hukuktan eser yok ortalıkta!
Yürü; sola çark, uygun adım, marş!
Yürü ya kulum;
Sağa çark, koşar adım, marş marş!
..
Biri emir kulu, biri Amir
İkisi de Tanrı kulu
Amir neylesin doğru yolu?!
Şaban AKTAŞ
03.11.2017