4
Yorum
12
Beğeni
0,0
Puan
1388
Okunma

Bir bakıyorsun; mavi bir gök/yüzü kırılıyor kuş kanatlarının ardında ve sen, kala/kalıyorsun ki derin soluk alıp vermelerin yakıyor üst dudağını en hassas yerinden ve sen bulutlara dalıyorsun, en parçalı halleri düş bozumları yaratıyor yürek coğrafyanda..sonra şekil veriyorsun hayata ki sağnak bir geçiş oluyor titrerken bedenin..toprak kokusunu özlüyorsun..g-özlerin ruhuma dalıyor..g-özlerin balkonuma tüneyen davetsiz güvercin ki ne nakit kaybolsam didikliyor kelimelerimi.. Bir bakıyorsun; düğümlenmiş elin kolun, devriliyor kelimelerin ve yazmak savuruyor beni sana doğru ki hava sahana karışıyor buluyorum kendimi..kelimelerinin ayazında üşüyorum sonra ifade güçlüğü çekiyorum kanarken bir harfin en derin yerinden..bir bakıyorsun seninle konuşur buluyorum kendimi, dudağının kıvrımlarından d-üşüyorum sonra ne vakit yüreğime DÜşsen; çöllerime yağıyor yağmur üşüyor ve titriyorum..ve dönüyorum kendime gitmediğin bütün yollardan... Bir bakıyorsun; ışıksız bir şehrin çıkmazlarında gezinen bir mecnün oluyorum bütün hesaplamalarını zamANa bırakan ki yelelerini rüzgarın savrukluğuna bırakan,dörtnala uzaklaşan bir kısrak oluyor g-özlerin ki sularım ısınıyor/d-üşüyorum aşka..bu sadece banamı oluyor?
(...)
bir nefes çekip derinden,
kokunu hissederdim önce
ve sonra tenini,
boynuna yakın bir yerde
içine hapsolmuş bir lamba olurdum..
bil ki bağışlamadı beni hiç kimse
avuç içlerinin yazgısında/çizgisinde
ve kimse sar diye uzatmadı ellerini
kanatlarımız kırık diye...
bir soru,
sorun olduğunu kabul edeceğim
ve unutmayacağım
delilik
diğerine alışmak gibidir birazda..
delim benim/delirdiğim
sırtına mavi boyalarla çizerken
masal kahramanlarını
şekilsiz rüyalarla uğraşırken sensiz,
bembeyaz sabahlara uyanıyorum
kimsesiz ve sessiz ki
zaman susarken nabzımda,
geçip giden bir yabancı gibi
koyu kahve tadında dilimizde
umut/suzluk..
anlamı susturuyoruz,
mavi halkalarla denizin
köpüklü dalgalarını öldürürken
ıslak
küs sabahlarda
terk ediyor yüreğimizdeki çocuk/lar
buğday tenleri ile bizi...
bil ki sevgilim olmayan sevgili;
boğulamıyoruz
firavun secde etmedikçe denizimizde
yüreğimizde dar ağaçlı ormanlar
kara bulutlar
susamışlığı toprağın
aç damla
çatık kaşlı
gök/yüzün
sancılarımla uyandığım
bir omuz ağrısı gibi..
cevaplarına ulaşmak için
yuvarlanıp derinlerine
kapanıyor g-özlerim...
bir çukur kazıp gamzelerine,
gömeceğim seni üstüme..
sönmemiş izmarit ateşi gibi yokluğun
AKciğerlerimin üstünde yar/a
ve çekiyorum içime
beklentilerimin dumanını
küle dönüşünceye kadar nefesim ki
ayaz bir gecede üşümesin diye
yolunu kaybetmiş çocuklar...
bunun bir adı olmalı
bir cinnet anına dönüşmeden
renkleri değişmeden yaprakların,
bahardan/yaza
yazdan aşk’a geçemedim henüz...
dağınık ve savruk kelimelerim
biliyorum
kalkmadan oturduğum yerden,
yıkamadan yüzümü,izliyorum
senin tüm boşluklarını istiyorum,
uysal mavilerle derinlerinde..
ezberi zor bir tarih gibisin
fizik kılıfında karşıma çıkan..
atomlarına ayır beni,
hiç öpmediğim parmak uçlarınla,
vur şişeyi ve devir bardağı masaya
keşfetmiş gibi yeniden bir şeyi
dayan kasıklarıma kadar
avuç içlerinle yüzümü tut
ve tamam geçti de
eteğinin altına sakla
sorgularımı/sorularımı
tarifi mümkün olmayan haller
böyle yaratılır değil mi?
tanıştırılmamış bedenler/yüzler gibi..
bil ki sevgilim olmayan sevgili;
güneş yüzü görmemiş kelimeler,
tanımlanmamış sözlerle birleşince aşk
tene bulanmış bir koku bırakıyor
çek içine ve kokla şimdi...
(…)