21
Yorum
34
Beğeni
5,0
Puan
1586
Okunma

illa ki de gözlerim gözüne dikey kalmasın diyerek’ten
kapattım göz kapaklarımı tüm dünyaya birden
her anımda beynimde çalkalanıyor sinsi sinsi gülüşlerin
bir serçe gibi büzülüp de kaldı bu beden
o hasut pençende ezilip de durdu yüreğim her bir azık ta
bu öyle bir şey ki
hücrede kıvranan bir mazlumun canhıraş günahsız lığında
ruhumu parmaklıklara sıkıştırdın boşlukta
gözlerim de ise hicran ateşi yandı kızıllıkta
ellerin titrek hışımla sımsıkı sarılırken yakama
içinin çıkara durak olan fesadı da her türlü kıllıkta
nedense irkiliyorum teninin tenimde gezinmesinden
hele ki o sahte nefesin
kan ağladıkça içimin içinde fuzuli mazeretlerim
kaypak bir gönlün silik izini sürdürmekteyim
hem de iş olsun diye
çürük mü çürük bir zeminde
uçsuz bucaksız bir hiçlikte yol iz ararken
tepetaklak vefasızlığının hışmına kapılmaktayım
nankörlük içinde
her çelme yiyişte de kavrulup ta yanmaktayım
elbette ki bir açıklaması vardır her şeyin
bir sebebi de olmalı ki çekilmiyor çünkü ekilen hicranlar
özde eli kolu bağlı kalan sadece ben
Münker Nekir misali sorgu sual şart oldu vicdanıma
birde saflığımın altında ezilen hüsranım kanar
Kimine göre bu bomboş bir feryat
kimine göre de çöplüğe bile değmez varlığın
tartsan bir ceviz kabuğu kadar gelmezmiş bu mesnetsiz aşk
kimilerine göre ise de yakılması elzem olan hayalimsi bir meşk
çok mu çok hüzünlü vuslatı tutamayan şu gönül
sanki bir arap çorbası kıvamında kavramlar
sanki de bir berduş aleminde
başa örülen çoraplardan da bihaber
kefensiz ölüme hazırlanan
kurbanlık koyun misali mecbur gibiyim
veya dağ başında kör kurşuna diziliyor sanki de bedenim
hep bir yerler de çakılı kalırken yüreğim
birilerinin dürtmesine kalıverdi şu garip belleğim
oysa ki
tüm kalleşliğe bir sıkımlık mermi olmalıydı yüreğim
gez göz arpacığın önüne düşmeliydi sahte ilgiler
keskin nişancı gibi tek vuruşta
şah damarına tam on ikiden denk gelmeliydiler
felaket zincirine iğreti bir halka olmuş tüm ilişkiler
toprağın altında ki betona gömülmeliydi ki o beden
cürmü kadar yok olmalıydı gözlerden ırağa
su ve ateş kadar ayrıkmışız meğer
nasıl fark edebilirdim ki oyunlarını göremeden
ve karanlık bulutların o zahiri ve kaypak örtüsünden
sezgiler delil sayılmıyor ki
yıkıldım artık özü bulandırıp da gitti hainlik
tüm benliğimle de diz üstü çöküşte de yıkıldım
aşka kapalı kalan duyguların
hep vuslatı kovmasından ben bıktım da çok usandım
bu sebeple ellerim tetikte sabırla beklerim
kahpe davranışların o zifiri karanlığının içinde
bilinçsiz ve kayıtsız aptalca bakarım
kaybettim içimde ki o saf hayalimi
gel de şimdi dokun gönülde ki kokuşmuş bu sevgiye
dokun ki
görebilesin nasıl da çürümüş ölü bir beden olduğumu
illa ki kalbimi parça parça eden o vurdum duymaz lığında
idamlığa namzet ettin yağlı urganının soğukluğu sarınca boynumu
gel de gör ki
insanlığa aç ruhum
nasıl da cendere içinde acı bir çırpınış ta erimekte
gör ki ne hal içinde kaldırıp da attığın
zehrinin tesiriyle de tüm emekler gömülmekte
zebaniler bile yapmadı ki senin bu yaptığın
ben ruhsuz o bedeninin içinde bir palyaço gibiyim
herkes gibi gülüp de ağlayamam
içim kan ağlarken yüzden sırıtmak bana elzem
kapandı umut içinde ki düş kuşlarının kafesinin kapısı
o nankörlüğünün doğduğu vefasız ve kalleş gün
birden mum gibi söndü bu aşkın o görkemli işvesi
dön de git istersen sırtını dönerek sevgi bahçemden
yüz yüze ölebilecek mertlikte olabilmekten
çok önceden zaten çıktın sen
bana sırtı dönük olan bir namerde
vuracak kadar kancık olamam ben yaptığın gibi
belki de bu sayede günahlarım kaldı o nankör bedeninde...
(26.01.2017) AZAP...
5.0
100% (27)