kırışık iyi güzel ne varsa;
ütü tutmaz viskon dağlar
ayarında o eski şarkı
kırmızı:
ah kan damlar oklanmış kalp yarası
ne desem ki;
iç burkulması kuşatılmış baharı yitiren içimizdeki ses
o dolu testi baş almaz yalın ayak yokuş aşağı akar
yolun yola kafa tuttuğu o yorgun ahraz
sıvışıp kaçıyor bakire meryem.
akşam çöktü:
kızıl
güneş çekildi.
dağların ardına ah çelimsiz ruh ikizim;
mevsim kış ulu orta
yine iki kere iki dört ediyordur kimbilir
öyle çekilip gitmiş ay bir tarafa
çekirdekten çıkmış gibi hilâl
yıldız gözlerini anar eski bir fotarafta
ihtiyarlayan antika bir konsolda hatıralar
sırasız idam sehpasında dürülen
zaman üçle beş arası
gece bekçisi anılarda gardiyan
kaçıncı ikindiyi bırakır ardında
kırklanmış yaraların
yıldız yorganı
sığıntı göç yollarında
yerli yurtluyu kovuyor anda:
aşiret ağızlı turuncu bakır kazan
açtı ağzını yumdu gözünü:
habire yutuyor iyiyi kötüyü ayırt etmeden.
zinhar; yollarımız ayrıldı
yasama yürütme tek bir elden
ben sen onu hükmedecek kim ki;
astara vista:
alemin
dünyasında bir alemden öteye giden yolcu;
adın ne idi unuttum
bahara kara çalan dilber dudağı
hükmün yoksulu vuruyor canevinden..
ve darmadağınım son günlerde elin yüzün gözlerin
kıyısında bir uçurumun
siyahı yırtıyorum
gecenin çarşafından iki gözü iki çeşme ağlıyor
gel diyorum gelmiyorsun iki gözüm mai sağır;
sen güzelsin.. Öz/gür/lük!!!
Nurten Ak Aygen
23/01/2017