Okuduğunuz
şiir
30.11.2016 tarihinde günün şiiri olarak seçilmiştir.
SONBAHAR RÜZGÂRLARI
Değerli Arkadaşım Sn. İrfan Yılmaz’ın eleştirisine cevaptır:
ELEŞTİRİ / YORUM
Kalbimi dağlıyorken karasevda sam yeli Umudu buyduruyor hazin yıldız ayazı
Bu şiirin yazılma sebebinin sonbaharla birlikte rüzgârlardan, özellikle soğuk kuzey rüzgârından bahsetmek olduğunu belirteyim. O nedenle içinde mümkün olduğunca rüzgâr ismi geçmiştir. Samyeli, yıldız, lodos, karayel, kasırga, fırtına, bora, poyraz gibi…
Burada dağlanan bir kalp ve kavurucu bir çöl rüzgârı uyum içinde olup, alt dizedeki buydurmak, hazin, yıldız ve ayaz sözcükleriyle tezat teşkil etmektedir. Yıldız kuzey rüzgârıdır. Tenasüple tezat birlikte boy göstermektedir. Öyle bir yanmak ve öyle bir donmak, uyumlu ve zıt sözcüklerin bir arada kullanılmasıyla sanırım bundan daha iyi ifade edilemezdi.
Buydurmak ve dondurmak olayında, donmak fiili daha sonra kullanılacağı için aynı sözcüğü iki kez kullanmaktan, yani tekrardan kaçınmak istedim. Halk edebiyatına ait olan bu türde yöresel sözcüklerin de kullanılması gerektiği kanısındayım.
”Gönlümü titretirken kara sevdanın yeli”
Bu dizeyi seçenek olarak sunmuşsunuz. Kara sevda yakıcıdır. Titretmez, yakar! Yel az kalır onu ifade etmek için. Yel, belli belirtisiz bir esintidir. Çok da tesiri yoktur. Aşkın kavuruculuğunu ancak sam yeli gibi yakıcı bir çöl rüzgârı tam anlamıyla ifade edebilirdi. O nedenle şöyle bir ürpertebilecek hafif bir esinti yerine yakıp dağlayıcı sam yelini tercih ettim. Üstelik karayel sözcüğündeki yeli de tekrarlamamış oldum.
Kara ve sevda sözcükleri halk ağzında o kadar kaynaşmış ki, imla kurallarına baş kaldırıyor ve ben düşündüm ve bitişik daha şık duracaklarına karar verdim. Karaca Oğlan pek de anlamlı gelmiyor ama Karac’oğlan harika!.. Öyle değil mi!? Bu da böyle bir seçim işte! Zaten zamanla o kuralı değiştirip, kara yel nasıl karayel halini aldıysa kara sevda nedeniyle kavuşamayan bu birbirine âşık iki sözcüğümüz de sonunda kaynaşarak vuslata erecekler.
Umudu buyduruyor hazin yıldız ayazı
Bu mısrada sadece U uyumu değil, Y uyumu da var. “Hazin’’ yerine ’’acı’’ kelimesini neden mi kullanmadım? Sadece harf uyumu için anlamdan vazgeçmemek için… Orada İ uyumu yok olabilir ama “hazin” ve “ayaz” arasında A ve Z sarmaş dolaş… Bilirsiniz ki aradığınız uyum, sadece sesli harfler arasında olmaz. Sadece asonans yok ki edebiyatta! Asonansın yanı sıra Aliterasyon diye bir şey de var!
”Gözlerimde buz tutmuş lodosların beyazı”
“Buz tutmuş buzulların beyazı” mı deseydim!? Sizce daha mı anlamlı olurdu!? Burada buzullar mı var! Rüzgârlardan bahsediyoruz. Kullanabildiğimiz kadar çok rüzgâr adını bir araya getirmeye çalışıyoruz. Bunca rüzgârın içinde buz getirmek için kutuplara gitmeye ne gerek var!? Hiçbir şair şiirini açıklamaz ama ben size bu dizeyi açıklayayım ki aklınız kutuplarda kalmasın.
Şairin gözyaşları gözlerinde donmuş. Gözler, lodoslarla donmuş. Sular donunca beyazlaşmazlar mı! Ya göz akı üstündeki görünümü nasıl olur? Hayale sınır yok! Yaz çiz, karala!.. Şair, lodosları gözlerinde gözyaşlarıyla bembeyaz buz haline getirmişse, imgelerin kralını yapmış demektir! Bu zamana kadar hiçbir şair gözlerdeki hasret yaşlarını lodoslarla donduramamıştı, ben dondurmuşum. Daha ne!?
”Serapa mahrumiyet bu ne aykırı yazı”
Bu dizenin görevi bilinmektedir ve özenle seçilmiştir. Şayet ’’mahrumiyet’’ yerine ’’mahkûmiyet’’ olsaydı, anlam bir yerle, bir mekânla sınırlandırılmış olurdu. Halbuki mahrumiyet her güzellikten… Güneyden, yazdan, sevgiliden, sıladan, yakınlıktan… Saymakla bitmeyecek kadar çok sıcak ve ılık yer, mevsim, kişi, hava ve duygudan mahrumiyet söz konusu… Bir yerde bir şeye mahkûmiyet değil, anlatılmak istenen. Arzulanan her şeyden mahrum kalmak…
İşte “mahrumiyet” i “mahkûmiyet”le değiştirmek istemenize sebep olan sözcüğe geldi sıra! “Serapa’’ başka bir şey, ’serap’’ başka bir şey! Ne isimden ne de seraptan bahsediyorum!
SERAPA: (Belirteç) Bütün olarak, tümüyle, baştan ayağa, baştan başa. SERAP: (Ad) Çölde, uzaktan su ve yeşillik gibi görünen ışık yanıltmacı.
Ben SERAPA diyorum, siz serapla ilişkilendirmeye çalışıyor, en büyük yanılgıya da burada düşüyorsunuz.
Yüreğim harlandıkça kara talih kara el Savurdu sonbaharın eteğini karayel
Burada da başka bir hataya düşmüşsünüz. Yüreği harlandıran gizli olan sözcüklerdir. Aşk alazı, hasret rüzgârı… Bunlar yakıcı sözcüklerdir. Karayel soğuktur. Yüreği harlandırmaz, aksine ferahlatır. O zaman anlam kökünden bozulur!
Kara talih, kara el, karayel, sonbaharın eteğini savuran etkenler… Burada anlatım hatası değil, anlama noksanlığından söz edilebilir.
”Meltemle ne mutluyduk nasıl geçirdik yazı” yerine:
“Meltem esintisiyle yaşarken mutlu yazı” denmez. Şiirde devrik cümleler, kırık anlatımlar olur. Meltem dedikten sonra neden esinti diyeyim ki!’? Meltem zaten esintidir. Çok hafif bir güney rüzgârıdır. Bunu bilmeyen var mı ki o dar yerde açıklamaya ya da pekiştirmeye gerek duyayım!? O nedenle sunduğunuz seçenekteki anlatım nesre yakındır, öyle bir söylemde şiirsellik yoktur.
”Meltemle ne mutluyduk nasıl geçirdik yazı”
Burada yazın bitmesi, orta yaş döneminin bitmesi demektir. Aşkın doya doya, kıyasıya yaşandığı dönem diyelim. Sonbahar, daha sonraki çağdır, bildiğiniz gibi. Bu şiirde, yaz aşkının yanı sıra insan hayatının çağlarından da bahsedilmekte ama bazı okuyucu bunu ayırt eder, bazısı edemeyebilir. Ayrıca meltem, okyayıcı ve serinletici bir rüzgâr olup, özlenen, beklenen, mutlu edendir ki bu sözcükle, o mevsimdeki, aynı zamanda o çağdaki huzur ve mutluluk veren her şey birden anlatılmaktadır. Tek sözcükle pek çok şey… Bu da bir sanattır. Dikkâtinizi çekmek istedim. Buradaki anlamı sadece esinti gibi kuru bir anlam değildir. Derinliğine bakmalısınız.
”Rüzgâr ıslık çalıyor yağmur mırıldanıyor Ağaçlar dans ediyor çimler kımıldanıyor İçimde biteviye bir ses fısıldanıyor Hüzün eşlik ediyor hazan çalıyor sazı Serapa mahrumiyet bu ne aykırı yazı”
Bu bentte sonbahar tasvir ediliyor. Bir sahne gözler önüne seriliyor ve seslendiriliyor. Buraya kadar tek ses vardı. Şairin sesi… Burada çok ses var. Burada tam bir cümbüş var. Mırıltı, kıpırtı, fısıltı, şırıltı, hüzünlü türküler… Üstelik biteviye bir iç ses… Tebrik edilesi bir durum saptaması… Öyleyken beğenilmemiş olmaması çok garip!
Ben gerekenin gerektiği gibi verildiğine karar vermiş böylece kaydetmişim, gerekeni verememiş olduğum kanısında olan şair arkadaşlar, gerekenleri içeren nazireler yazabilirler. Mutlu olurum.
”Çiselerken yağmuru, ıslık esen rüzgârın” Rüzgâr ıslık esmez. Onun için böyle yazılamaz. Islık çalabilir. Rüzgârın ıslığından bahsedilebilir. Islık esen rüzgâr diye bir şey yoktur, olamaz! Bunu kimse kabul edemez!
”Ağaçlar içli raksın, çimenler ahuzarın” Hani bunu gerisi? Anlam muallakta sallanmakta… Nereye oturtacaksınız bu dizeyi? Raksın, ahuzarın nesi? Ne olmuş bunlara? Yok! Anlamsız kalmış arada… Ne için? Yer doldurmak için… Benim böyle boşlukta, ortada anlamsız anlamsız duran, yer tutucu dizeler kullanmaya ihtiyacım olmadı, olmaz!
”İçimdeki fısıltı ikrarıdır inkarın” İnkâr olur. İnkar olmaz! Ne ikrârı? Neyi inkâr ediyoruz? Burada böyle bir şey yok! Ne inkâr var ne itiraz ne de ikrara gerek!.. Uyak yapacağım diye saçmalamaya gerek yok! O nedenle bu şiire böyle bir dize yazılamaz! Tamamen alakasız çünkü.
”Şeklinde kendimce yeniden düzenledim.” diyorsunuz ki hiçbir şair, hiçbir şairin şiirine müdahale edemez, asla restore edemez, kendince düzenleyemez! Ancak nazire yazabilir, sadece ve sadece seçenek sunabilir, tavsiyelerde bulunabilir.
Hayallerimi yıktı kasırgası hasretin Olumsuzluktan yana emsali yok kesretin Yağmur fırtına bora zerresi yok nusretin Zamansız ayrılığın fena vurdu poyrazı Serapa mahrumiyet bu ne aykırı yazı
”İlk iki mısranın…” demişsiniz. Mısranın olmaz. Mısraın olur. Orada N düşer. Ünlü düşmesi deniyor.
”Düşlerimi savuran kasırgası hasretin” seçeneğini sunmuşsunuz. Bence yetersiz… Savurmak ayrı şey, yıkmak ayrı şey! Bir bina yıkılınca yeniden yapılması gerekir. Kökten mahvolmuştur! Savrulan, nesnelerdir ki bulunur, toplanır, bir araya getirilip yerlerine konabilir. Burada şair, bir yıkımdan söz etmekte… Onun için o sözcük yetersiz kalmaktadır. Ondan tercih edilmemiştir. Bu bir! İkincisi, etekler savruldu zaten bir de düşleri mi savuracağız!? Tekrar olmaz mı!? Yeter savrulan, savrulduğu kadar savruldu zaten. Başka öneriniz varsa alayım.
”Hayaller bile acı emsali yok kesretin” Neyin kesretinin? Demezler mi adama!? Kesret sallantıda, boşlukta… Bunlara dikkat edin, lütfen! Şair, olumsuzlukların kesretinden, çokluğundan bahsediyor. Kesret sözcüğünü sadece uyak yapmak için kullanmamış. Bilinçli kullanmış. Kullandığınız sözcük nereye dayanacak? Cevap yok! Muallakta…
Yorumunuz için teşekkürler… Umarım herkes için faydalı olmuştur. Yorumuma da cevap yazabilirsiniz. Sabahlara kadar şiir tartışabiliriz. Bu beni hiç mi hiç rahatsız etmez! Aksine son derece mutlu eder.
Tenezzül etmişsiniz, değer ve bu kadar emek vermişsiniz. Ben de sadece GÜNÜN ŞİİRLERİ ve YAZILARI için emek sarf ederim ama döktüğüm emeğe değecekse… Değmeyecekse tek sözcük bile yazmam. Çünkü zaten iler tutar yeri yoktur! Demek ki şiirimi önemsemişsiniz.
Ben yoruma cevap da, şiirime savunma da yazmam, genelde. Nasıl olsa şöyle dediler böyle dediler diye her akla uyarak şaşkına dönecek değilim! Tek harfine dokunacak da değilim. Ben düşünmüş, ben öyle olması gerektiğine inanmışım. Hatasıyla kusuruyla evlat benimdir. Kaşını koparttırmam, gözünü oydurtmam. Buna gerek de duymam.
Yorumunuzu, bu zamana kadar yaptığım gibi etkin yorum seçeceğim. Ben övgüden çok yergileri seçerim. Merak etmeyin. Çünkü övgüden yazan dahil kimseye fayda gelmez. Eleştiriden, yergiden çok kişi istifade eder.
Bunca sözden sonra bir nazire beklerim sizden.
Sevgiler, saygılar…
Onur BİLGE
Kalbimi dağlıyorken karasevda sam yeli Umudu buyduruyor hazin yıldız ayazı Ruhumu okşuyorken aşkın efsunlu eli Gözlerimde buz tutmuş lodosların beyazı Serapa mahrumiyet bu ne aykırı yazı
Yüreğim harlandıkça kara talih kara el Savurdu sonbaharın eteğini karayel Hayallerim yerle bir umudum sarı gazel Meltemle ne mutluyduk nasıl geçirdik yazı Serapa mahrumiyet bu ne aykırı yazı
Rüzgâr ıslık çalıyor yağmur mırıldanıyor Ağaçlar dans ediyor çimler kımıldanıyor İçimde biteviye bir ses fısıldanıyor Hüzün eşlik ediyor hazan çalıyor sazı Serapa mahrumiyet bu ne aykırı yazı
Hayallerimi yıktı kasırgası hasretin Olumsuzluktan yana emsali yok kesretin Yağmur fırtına bora zerresi yok nusretin Zamansız ayrılığın fena vurdu poyrazı Serapa mahrumiyet bu ne aykırı yazı
Onur BİLGE
D İ K K Â T İ N İ Z E !.. SERAPA: (Belirteç) Bütün olarak, tümüyle, baştan ayağa, baştan başa. SERAP: (Ad) Çölde, uzaktan su ve yeşillik gibi görünen ışık yanıltmacı. ELEŞTİRİ / YORUM şiirin hikâyesindedir.
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
sam yeli ekinleri kavuran sıcak rüzgar. Dağlamak.Kızgın bir demirle can yakmak
"Kalbimi dağlıyorken kara sevda, samyeli"
Sevmek kalbe şifadır.Oysa benim sevdam sam yeli Neden? Ümit yok sevilmeye, değilki umut olsun. Tam bir çaresizlik hakim ilk beyit'e Bu yüzden sıcağa tezat soğuk
"Umudu "donduruyor" hazin yıldız ayazı"
hazin burada uzak ve tek başına özellikle kış aylarında koskoca gökyüzünde bir yada iki yıldız olur mesafesinden dolayıda her zaman ışıldamaz ara sıra kaybolup gözüktüğü için yıldız olduğundan bile emin olunamaz. Bu teşbihle Deniyor ki o yıldız kadar bile şansı yok kalbime düşen hüznün sevinci bulmasına
"Ruhumu okşuyor ken aşkın efsunlu eli" Dip köşe bildiğim bu çaresizliğe rağmen sevmekten alamıyorum kendimi .Denmiş ustaca
"Gözlerimde buz tutmuş lodosların beyazı"
Yine sıcak ve soğuğa atıf var.
Çevreye ısı yani tebessüm ve şirinlik olarak yansıyan tavrımın. Donmuş göz yaşlarım olduğu fark edilmeyecek bile BEYAZ imgesine saklanmış olağan üstü bir teşbih. Tertemiz duyguların yine tertemiz SU ve Kimsesizliğin remzi olan BUZ içine hapsedilişi mükemmel
"Serapa mahrumiyet bu ne aykırı yazı"
Çepeçevre mahrumiyet .........bu ne aykırı yazı ?
İlk durak: İmkansız diyor bize. İkinci dilimde ise Bu asla yazgı olamaz.Bu belli ki benim hatam Diye bilmiş; Rabbini bilen bir kalbin, nedamet ve çaresizliğini ifşa edişi
Bu kadar la sınırlı mı elbette değil. Fakat. Şiir: Düz yazıyla anlatılamayacak metinlerdir Anlatılamıyor işte Anlatıla bilse şiir olmazdı zaten.
Bu yorumdan hareketle şiire yeniden bakılır temennisiyle
SONBAHAR RÜZGÂRLARI’ndayım. 1 Aralık 2016’ın Günün Vitrini’nde çok şık duruyor.Geç kalmış sayılır mıyım ; böyle şiirler için kendimizi o gün’e koşullamak şiire haksızlık olur.Çünkü böyle şiirler için belli bir tarih söz konusu olmamalı. Güncelliğini, bütün zamanlarda okunarak kanıtlayan şiirlerden biri çünkü. Egemen BERKÖZ bir söyleşi sırasında ‘’Şiirin ne demek istediğini açıklamak benim işim değil!’ der.Son derece ussal bir savlayış bu.Onur BİLGE de böyle bir tutum içinde olmalı ki saltça şiirin altına birkaç tane ufak açıklama yaparak susmayı yeğliyor. Bir şairin kendi şiiri hakkında konuşmasını ben de pek sevmiyorum.Böyle bir görevin kendisine düşmeyeceğini düşünüyorum. Yazılan şiirin aslında ne demek istediğini ,o dizelerin yazılmasının ardında hangi nedenlerin olduğunu,neden öyle yazıldığını,niçin bu sözcüklerin seçildiğini okurların düşünmesi gerekir. Ama şiirin ;yaşam gibi olması,yani yaşamdaki dalgalanmaları ,inişleri ve çıkışları ,patlamaları içermesi;şairin çözümlemeler yoluyla ruhundaki anaforları dışa vurması gerekir. Değerli Dostum YILMAZ’ın bu şiirle ilintili açıklamalı yorumunu okursanız eğer,bu şiirin odağındaki ana konunun nasıl ve ne niye ele alındığını anlamış olursunuz.Zaten nitelikli bir okur böyle davranmak zorundadır. Her şeyden önce bir şiirin önkoşulsuz olarak teşrih masasına yatırılması gerekir.Bende ,kökleşmiş bir yargı vardır Onur Bilge ile ilgili.Kendisini on yıldan beri tanırım. O’nun şiirinde yetkinliğe ulaşma uğraşının heyecanını görürüm.Titiz çalıştığını bilirim.Duyguyu ve düşünceyi uçlandırmada dilimizin ve şiir pratiğinin olanak tanıdığı bütün söz oyunlarını yeri geldiğinde kullanma pratiğini yakalarım.İzleksel olarak hemen her konuyu ele alıp yazmaktan geri durmayan Onur Bilge gerçek anlamda bir Şair’dir. Gündelik /popüler yazmaların günümüzde yeğlendiği de bir gerçekliktir.Böyle bir gelişim ya da seçicilik,kirlenmeden yana olanların ve şiiri de o düzleme çekmeye çalışanların kıvrak tavırlarının yansımasıdır. Bu şiir için fazlaca bir şey söylemeye gerek görmüyorum.Halk dilinde kabaca bir söylem vardır ‘mal ortada’ deriz bazen. Evet,mal ortada… İyi ki varsın Değerli Onur BİLGE…Şiirin rüzgârlarını her koşulda estirmeye devam et sen… Kutluyorum.
Necdet ARSLAN tarafından 12/2/2016 10:52:10 AM zamanında düzenlenmiştir.
Yoruma lütfedip verdiğiniz cevap için teşekkür ederim. Kimi yerlerde eleştiri, kimi yerlerde öneri kimi yerlerde de takdirlerimi belirttiğim yoruma cevap olarak verdiğiniz yazınızda istersem cevap yazabileceğimi istersem bir nazire kaleme alabileceğimi belirtmişsiniz.
Kısmetse nazire yazmayı düşündüğüm tek şiir Elif Beyza Yiğit'in '' YENİLGİ'' başlıklı şiiridir. Bu güne kadar okuduğum şiirler içinde beni en çok etkileyen ve ezberlediğim bir şiirdir, muhtemelen siz de bu şiirden haberdarsınızdır. Önce o şiirin üzerimdeki hakkını ödeyebilirsem, sizin şiirinize nazire yazıp yazmama konusunu Allah'ın izniyle sonra düşünürüm.
''İnsanın her yaşta öğrenci olduğuna'' inanlardanım. Hepimizin bir birimizden öğreneceği çok şey var. Kısaca şunu aktarayım, bir hastaya doçent olan bir hocamız teşhis koyamamış, o sırada stajyer olan bir arkadaşımız. Anında kesin teşhis koyup herkesi hayretler içinde bırakmıştı. Sizin benden benin sizden sitedeki bütün üyelerin bir birlerinden öğreneceği kavramlar ve alacağı ilhamlar vardır, doğal olanı da budur.
Sevgi ve saygı çerçesinde yapılan eleştirler, hatalardan arınmayı sağlar. Şiirlerden herkes bilgi birikim ve deneyimine göre farklı anlamlar çıkarır ki doğal olanı da budur. Zaten bir şiir bunu ne kadar başarabilirse o kadar amacına ulaşmıştır.
Cevabınıza imkân ölçüsünde bazı değerlendirmelerde bulunmak istiyorum.
ELEŞTİRİ / YORUM
Kalbimi dağlıyorken karasevda sam yeli Umudu buyduruyor hazin yıldız ayazı
Bu şiirin yazılma sebebinin sonbaharla birlikte rüzgârlardan, özellikle soğuk kuzey rüzgârından bahsetmek olduğunu belirteyim. O nedenle içinde mümkün olduğunca rüzgâr ismi geçmiştir. Samyeli, yıldız, lodos, karayel, kasırga, fırtına, bora, poyraz gibi…
Burada dağlanan bir kalp ve kavurucu bir çöl rüzgârı uyum içinde olup, alt dizedeki buydurmak, hazin, yıldız ve ayaz sözcükleriyle tezat teşkil etmektedir. Yıldız kuzey rüzgârıdır. Tenasüple tezat birlikte boy göstermektedir. Öyle bir yanmak ve öyle bir donmak, uyumlu ve zıt sözcüklerin bir arada kullanılmasıyla sanırım bundan daha iyi ifade edilemezdi.
Buydurmak ve dondurmak olayında, donmak fiili daha sonra kullanılacağı için aynı sözcüğü iki kez kullanmaktan, yani tekrardan kaçınmak istedim. Halk edebiyatına ait olan bu türde yöresel sözcüklerin de kullanılması gerektiği kanısındayım.
”Gönlümü titretirken kara sevdanın yeli”
Bu dizeyi seçenek olarak sunmuşsunuz. Kara sevda yakıcıdır. Titretmez, yakar! Yel az kalır onu ifade etmek için. Yel, belli belirtisiz bir esintidir. Çok da tesiri yoktur. Aşkın kavuruculuğunu ancak sam yeli gibi yakıcı bir çöl rüzgârı tam anlamıyla ifade edebilirdi. O nedenle şöyle bir ürpertebilecek hafif bir esinti yerine yakıp dağlayıcı sam yelini tercih ettim. Üstelik karayel sözcüğündeki yeli de tekrarlamamış oldum.
***(Sizin yazdıklarınızla karışmasın diye yazıklarım üç yıldız arasındadır, başka türlü lütfen algılamayın) Siz bir sonbahar mevsim şiiri olarak tanımlıyorsunuz ancak şiirin ilk mısrası kalp dağlanması ile başlayınca bendeki ilk çağrımı sevda üzerine oldu. Umudun dondurulması da ayrılığı ve vuslatın güçlüğünü düşündürdü. Benim beğendiğimi belirttiğim: ''Ruhumu okşuyorken aşkın efsunlu eli'' mısrası da bu düşüncemin pekişmesine neden oldu.***
Kara ve sevda sözcükleri halk ağzında o kadar kaynaşmış ki, imla kurallarına baş kaldırıyor ve ben düşündüm ve bitişik daha şık duracaklarına karar verdim. Karaca Oğlan pek de anlamlı gelmiyor ama Karac’oğlan harika!.. Öyle değil mi!? Bu da böyle bir seçim işte! Zaten zamanla o kuralı değiştirip, kara yel nasıl karayel halini aldıysa kara sevda nedeniyle kavuşamayan bu birbirine âşık iki sözcüğümüz de sonunda kaynaşarak vuslata erecekler.
*** Kara sevda kelimelerinin ayrı yazılışı şu andaki imla kılavuzun belirtiğidir. İleride bitişik yazılır mı bilemem. Karac’oğlan vurgunuzdaki ''a'' düşmesi hece sayısını tutturmak içişn bir zorunluluktur. Pek çok şiirinde görebilirsiniz. Tıpkı Üstad Faruk Nafiz'in Bir şiirinde; '' ...şi're vermiş dilini'' derken 7 li durağı tutturmak için'' Şiire'' diye yazamamıştı...***
Umudu buyduruyor hazin yıldız ayazı
Bu mısrada sadece U uyumu değil, Y uyumu da var. “Hazin'' yerine ''acı'' kelimesini neden mi kullanmadım? Sadece harf uyumu için anlamdan vazgeçmemek için… Orada İ uyumu yok olabilir ama “hazin” ve “ayaz” arasında A ve Z sarmaş dolaş… Bilirsiniz ki aradığınız uyum, sadece sesli harfler arasında olmaz. Sadece asonans yok ki edebiyatta! Asonansın yanı sıra Aliterasyon diye bir şey de var!
*** Ben acı kelimesi üzerinde düşünürken sessizlerin uyumu, siz seslilerin aliterasyonu ön plana almışsınız. Aliterasyonu ''z' 'sessizi üzerinden düşünmüşseniz, aliterasyonu ses uyumundan daha ön planda tutmuşsanız haklısınız.***
”Gözlerimde buz tutmuş lodosların beyazı”
“Buz tutmuş buzulların beyazı” mı deseydim!? Sizce daha mı anlamlı olurdu!? Burada buzullar mı var! Rüzgârlardan bahsediyoruz. Kullanabildiğimiz kadar çok rüzgâr adını bir araya getirmeye çalışıyoruz. Bunca rüzgârın içinde buz getirmek için kutuplara gitmeye ne gerek var!? Hiçbir şair şiirini açıklamaz ama ben size bu dizeyi açıklayayım ki aklınız kutuplarda kalmasın.
Şairin gözyaşları gözlerinde donmuş. Gözler, lodoslarla donmuş. Sular donunca beyazlaşmazlar mı! Ya göz akı üstündeki görünümü nasıl olur? Hayale sınır yok! Yaz çiz, karala!.. Şair, lodosları gözlerinde gözyaşlarıyla bembeyaz buz haline getirmişse, imgelerin kralını yapmış demektir! Bu zamana kadar hiçbir şair gözlerdeki hasret yaşlarını lodoslarla donduramamıştı, ben dondurmuşum. Daha ne!?
***Lodosun sıcak, ve karları eriten bir rüzgâr olduğu düşünülürse, buz tuturmaz buzu çözer diye düşündüm. Ancak şiiri yazan siz olduğunuza göre öyle düşünmüşsünüz, saygı duyarım. ***
”Serapa mahrumiyet bu ne aykırı yazı”
***Cevabi yazınızda da vurguladığınız çöl, ve çöl rüzgârı olan sam yeli söz konusu olunca İlk akla gelen doğal olarak çöllerde beliren serap oldu. Ancak siz:
üstadın bir şiirinde belirttiği farsça kelime olan ''serapa'''ı kasdetmişsiniz. tercihinize saygı duyuyorum.***
Bu dizenin görevi bilinmektedir ve özenle seçilmiştir. Şayet ''mahrumiyet'' yerine ''mahkûmiyet'' olsaydı, anlam bir yerle, bir mekânla sınırlandırılmış olurdu. Halbuki mahrumiyet her güzellikten… Güneyden, yazdan, sevgiliden, sıladan, yakınlıktan… Saymakla bitmeyecek kadar çok sıcak ve ılık yer, mevsim, kişi, hava ve duygudan mahrumiyet söz konusu… Bir yerde bir şeye mahkûmiyet değil, anlatılmak istenen. Arzulanan her şeyden mahrum kalmak…
İşte “mahrumiyet” i “mahkûmiyet”le değiştirmek istemenize sebep olan sözcüğe geldi sıra! “Serapa'' başka bir şey, 'serap'' başka bir şey! Ne isimden ne de seraptan bahsediyorum!
SERAPA: (Belirteç) Bütün olarak, tümüyle, baştan ayağa, baştan başa. SERAP: (Ad) Çölde, uzaktan su ve yeşillik gibi görünen ışık yanıltmacı.
Ben SERAPA diyorum, siz serapla ilişkilendirmeye çalışıyor, en büyük yanılgıya da burada düşüyorsunuz.
***Kardeşim, SERAP da SERAPA da her iki kelime de Farsça, Çöl ve sam yeli, öncelikli olarak SERAP kelimesini düşündürdü. Siz SERAPA kelimesini bilinçli olarak kullanmışsınız. saygı duyuyorum***
Yüreğim harlandıkça kara talih kara el Savurdu sonbaharın eteğini karayel
Burada da başka bir hataya düşmüşsünüz. Yüreği harlandıran gizli olan sözcüklerdir. Aşk alazı, hasret rüzgârı… Bunlar yakıcı sözcüklerdir. Karayel soğuktur. Yüreği harlandırmaz, aksine ferahlatır. O zaman anlam kökünden bozulur!
Kara talih, kara el, karayel, sonbaharın eteğini savuran etkenler… Burada anlatım hatası değil, anlama noksanlığından söz edilebilir...
*** Anlama Noksanlığı!... amacını aşan bir keskin bir söylem olarak düşünmek istiyorum. Harlanmak: alevlenmek, tutuşmak yani yakıcılık anlamında yüreğin harlanmasından söz ediyorsunuz, karayel sonbaharın eteklerini havalandırarak ferahlatıyor diye açıklıyorsunuz. Anlama noksanlığı dışındaki görüşünüze saygı duyuyorum***
”Meltemle ne mutluyduk nasıl geçirdik yazı” yerine:
“Meltem esintisiyle yaşarken mutlu yazı” denmez. Şiirde devrik cümleler, kırık anlatımlar olur. Meltem dedikten sonra neden esinti diyeyim ki!’? Meltem zaten esintidir. Çok hafif bir güney rüzgârıdır. Bunu bilmeyen var mı ki o dar yerde açıklamaya ya da pekiştirmeye gerek duyayım!? O nedenle sunduğunuz seçenekteki anlatım nesre yakındır, öyle bir söylemde şiirsellik yoktur.
”Meltemle ne mutluyduk nasıl geçirdik yazı”
Burada yazın bitmesi, orta yaş döneminin bitmesi demektir. Aşkın doya doya, kıyasıya yaşandığı dönem diyelim. Sonbahar, daha sonraki çağdır, bildiğiniz gibi. Bu şiirde, yaz aşkının yanı sıra insan hayatının çağlarından da bahsedilmekte ama bazı okuyucu bunu ayırt eder, bazısı edemeyebilir. Ayrıca meltem, okyayıcı ve serinletici bir rüzgâr olup, özlenen, beklenen, mutlu edendir ki bu sözcükle, o mevsimdeki, aynı zamanda o çağdaki huzur ve mutluluk veren her şey birden anlatılmaktadır. Tek sözcükle pek çok şey… Bu da bir sanattır. Dikkâtinizi çekmek istedim. Buradaki anlamı sadece esinti gibi kuru bir anlam değildir. Derinliğine bakmalısınız.
***Meltem esintisiyle yaşarken mutlu yazı, derken anlam bütünlüğünün korunmasını vurgulamak içindi. Meltem esinti derken esintinin bir kat daha merltemi vurguladığını düşünüyorum. Poyraz esintisi demiyor muyuz? mısrayı :
Mutlu yazı Meltem esintisiyle yaşarken
Şeklinde yazamayız kardeşim. Siz de farkına varmışsınızdır. 6+8 şeklinde durak da uyak da bozuluyor. Ya kullanırsın ya da uyakları değiştirmek gerekir. Söz konusu bendi bu mısra ancak bu haliyle tamamlar***
”Rüzgâr ıslık çalıyor yağmur mırıldanıyor Ağaçlar dans ediyor çimler kımıldanıyor İçimde biteviye bir ses fısıldanıyor Hüzün eşlik ediyor hazan çalıyor sazı Serapa mahrumiyet bu ne aykırı yazı”
Bu bentte sonbahar tasvir ediliyor. Bir sahne gözler önüne seriliyor ve seslendiriliyor. Buraya kadar tek ses vardı. Şairin sesi… Burada çok ses var. Burada tam bir cümbüş var. Mırıltı, kıpırtı, fısıltı, şırıltı, hüzünlü türküler… Üstelik biteviye bir iç ses… Tebrik edilesi bir durum saptaması… Öyleyken beğenilmemiş olmaması çok garip!
***Bu bent hakkındaki görüşleriniz katılmak isterdim. Demek ki farklı düşünüyoruz.
Ben gerekenin gerektiği gibi verildiğine karar vermiş böylece kaydetmişim, gerekeni verememiş olduğum kanısında olan şair arkadaşlar, gerekenleri içeren nazireler yazabilirler. Mutlu olurum.
”Çiselerken yağmuru, ıslık esen rüzgârın” Rüzgâr ıslık esmez. Onun için böyle yazılamaz. Islık çalabilir. Rüzgârın ıslığından bahsedilebilir. Islık esen rüzgâr diye bir şey yoktur, olamaz! Bunu kimse kabul edemez!
”Ağaçlar içli raksın, çimenler ahuzarın” Hani bunu gerisi? Anlam muallakta sallanmakta… Nereye oturtacaksınız bu dizeyi? Raksın, ahuzarın nesi? Ne olmuş bunlara? Yok! Anlamsız kalmış arada… Ne için? Yer doldurmak için… Benim böyle boşlukta, ortada anlamsız anlamsız duran, yer tutucu dizeler kullanmaya ihtiyacım olmadı, olmaz!
”İçimdeki fısıltı ikrarıdır inkarın” İnkâr olur. İnkar olmaz! Ne ikrârı? Neyi inkâr ediyoruz? Burada böyle bir şey yok! Ne inkâr var ne itiraz ne de ikrara gerek!.. Uyak yapacağım diye saçmalamaya gerek yok! O nedenle bu şiire böyle bir dize yazılamaz! Tamamen alakasız çünkü.
”Şeklinde kendimce yeniden düzenledim.” diyorsunuz ki hiçbir şair, hiçbir şairin şiirine müdahale edemez, asla restore edemez, kendince düzenleyemez! Ancak nazire yazabilir, sadece ve sadece seçenek sunabilir, tavsiyelerde bulunabilir.
*** Sevgili kardeşim şiiriniz tamalanmış ve günün şiiri seçilmiştir benim değiştirmem söz konusu bile olamaz. Ben olam kendimce bendi kendimce şöyle düzenlerdim anlamındadır. Tabi ki kimse kimsenin şiirini değiştirmez. Klavye hataları, unutulmuş harf ve hece hataları tabi müstesna, ki o da uyarı mahiyetinde olur . mahiyetinde olur.
Sizin yazdığınız ve benin birkaç dakikada düşündüğüm iki bendi üst üste yazıp bir kez daha okuyorum***
Rüzgâr ıslık çalıyor yağmur mırıldanıyor Ağaçlar dans ediyor çimler kımıldanıyor İçimde biteviye bir ses fısıldanıyor Hüzün eşlik ediyor hazan çalıyor sazı Serapa mahrumiyet bu ne aykırı yazı
*** Çiselerken yağmuru, ıslık esen rüzgârın Ağaçlar içli raksın, çimenler ahuzarın İçimdeki fısıltı ikrarıdır inkarın Hazan nağmelerini çalarken hüznün sazı Seraba mahrumiyet bu ne aykırı yazı *** Çiselerken yağmuru, ıslık esen rüzgârın mısrasında ıslık kelimesinden sonra bir virgül gelmeli derseniz haklısınız. Anlamını zaten mısrayı okuayn zihninde kendince canlandıracaktır. şiir yazarken elbette inkârın derdim ancak takdir edersiniz ki dar zamanda yorum ve öneri yazıyoruz sizin adınıza şiir yazmak gibi bir saygısızlığın içinde değilim. Böyle bir şey aklımın da ucundan geçmez.***
Hayallerimi yıktı kasırgası hasretin Olumsuzluktan yana emsali yok kesretin Yağmur fırtına bora zerresi yok nusretin Zamansız ayrılığın fena vurdu poyrazı Serapa mahrumiyet bu ne aykırı yazı
”İlk iki mısranın…” demişsiniz. Mısranın olmaz. Mısraın olur. Orada N düşer. Ünlü düşmesi deniyor.
*** Mısraın yerine mısranın diye yazıyorum. Ünsüz düşmesi yapmıyorum. Mısranın eş anlamı Dize yi de dizenin diye yazıyorum. Her ikisinde de sessiz harfi düşürmüyorum.
Siz N harfine ünlü diyorsunuz, Ben ÜNSÜZ diye biliyorum. Siz ünlü düşmesi diyorsunuz edebiyatçı değilim ama belki de ben yanlış düşünüyorum***
”Düşlerimi savuran kasırgası hasretin” seçeneğini sunmuşsunuz. Bence yetersiz… Savurmak ayrı şey, yıkmak ayrı şey! Bir bina yıkılınca yeniden yapılması gerekir. Kökten mahvolmuştur! Savrulan, nesnelerdir ki bulunur, toplanır, bir araya getirilip yerlerine konabilir. Burada şair, bir yıkımdan söz etmekte… Onun için o sözcük yetersiz kalmaktadır. Ondan tercih edilmemiştir. Bu bir! İkincisi, etekler savruldu zaten bir de düşleri mi savuracağız!? Tekrar olmaz mı!? Yeter savrulan, savrulduğu kadar savruldu zaten. Başka öneriniz varsa alayım.
”Hayaller bile acı emsali yok kesretin” Neyin kesretinin? Demezler mi adama!? Kesret sallantıda, boşlukta… Bunlara dikkat edin, lütfen! Şair, olumsuzlukların kesretinden, çokluğundan bahsediyor. Kesret sözcüğünü sadece uyak yapmak için kullanmamış. Bilinçli kullanmış. Kullandığınız sözcük nereye dayanacak? Cevap yok! Muallakta…
Yorumunuz için teşekkürler… Umarım herkes için faydalı olmuştur. Yorumuma da cevap yazabilirsiniz. Sabahlara kadar şiir tartışabiliriz. Bu beni hiç mi hiç rahatsız etmez! Aksine son derece mutlu eder.
Tenezzül etmişsiniz, değer ve bu kadar emek vermişsiniz. Ben de sadece GÜNÜN ŞİİRLERİ ve YAZILARI için emek sarf ederim ama döktüğüm emeğe değecekse… Değmeyecekse tek sözcük bile yazmam. Çünkü zaten iler tutar yeri yoktur! Demek ki şiirimi önemsemişsiniz.
***Şiirinizi de şahsiyetiniz de önemsediğimi benim kadar siz kendiniz de bilirsiniz. Önemsemeseydim kardeşimin şiirine yorum için zaman harcamaz okuyup geçerdim. Ancak alındığınızı seziyorum. Buna da saygı duyuyorum. Ancak şair kâlplerin billûr olduğu bilinciyle sizin cevabınız hakkındaki görüşlerimi belirttim. Mutlak doğruluk veya mutlak yanlışlık içinde olmam elbette mümkün değil. Eminim ki yorumum, sizin cevabınız, vecabi yazınıza verdiğim önemle bu yazdığım. Zannedersem bu yazıma da cevap verirseniz ki memnun olurum, yazdıklarımız sayfanız aracılığ ile şiir üzerindeki tartışmamız Edebiyatdefteri.com üyelerince mükerrer okunacak ve şiir üzerinde hepimizin görüş birliğine varacağı kavga etmeden de demek tartışmak mümkünmüş gerçeği okunacak belki de bazı yönleriyle örnek de alınabilecektir.***
Ben yoruma cevap da, şiirime savunma da yazmam, genelde. Nasıl olsa şöyle dediler böyle dediler diye her akla uyarak şaşkına dönecek değilim! Tek harfine dokunacak da değilim. Ben düşünmüş, ben öyle olması gerektiğine inanmışım. Hatasıyla kusuruyla evlat benimdir. Kaşını koparttırmam, gözünü oydurtmam. Buna gerek de duymam.
***Şiirinizi beğeniyor olmanızı takdirle karşılıyorum, ben de beğenmeseydin sayfada bu kadar uzun kalmazdım zaten, Görüşlerimi belirtme fırsatı verdiğiniz için teşekkür ederim.***
Yorumunuzu, bu zamana kadar yaptığım gibi etkin yorum seçeceğim. Ben övgüden çok yergileri seçerim. Merak etmeyin. Çünkü övgüden yazan dahil kimseye fayda gelmez. Eleştiriden, yergiden çok kişi istifade eder.
Bunca sözden sonra bir nazire beklerim sizden.
Sevgiler, saygılar…
Onur BİLGE
*** Cevap vermek isterseniz cevabınızı memnuniyetle okuyacağım. Ancak polemik konusunun ne sizin ne de benim için söz konusu olmayacağının bilinciyle Bu şiir üzerinde tekrar yazışmaya devam etmek yerine inşallah yeni şiirlerde yine düzeyli tartışmalar yapmak kısmet olur.
Yazımda harf, noktalama, ve ifade hataları olacaktır. Hoş görmeniz dileklerimle.
Siz ve sevdiklerinizi Allah'a emanet olunuz. Her şey sizin ve sevdiklerinizin gönlüne göre olsun. Sevgi ve saygılarımla.***
”Haziranda aşk başkadır.” “Kasımda aşk başkadır!” diyenler de var. Ben de sonbaharı aşkla anlattım. İçinde aşk olmazsa hiçbir şeyin tadı olmaz. Şiirin de… Aşkı çağrıştırması çok doğal… Amaçlanan oydu zaten. Aşkı mevsimlerle rüzgârlarla anlatmak…
***
Karasevda konusunda ben öyle düşünüyorum. Ayrı yazıldığında bana kavuşulması imkânsız aşkları değil de aşkla rengi ayrı ayrı anımsatıyor. O zaman da anlamsız kalıyor. “Aşkın rengi mi olurmuş!” dedirtiyor. Karasevda, aynı zamanda bir çiçek adıdır. “Yaprağıgüzel” olarak adlandırılan bir çiçek türünün yaprakları en koyu olanına verilen isim… Bakın, burada da “yaprağı güzel” demiyorum. Ayrı yazmıyorum. Hanımeli gibi… O zaman, sadece yaprağı güzel olan bitki veya bitkiler akla gelir. Hanım eli denince de öyle… Herhangi bir hanımın eli ki burada kasıt tamamen farklı… Bunu imla kılavuzları bitişik kabul etmişler de karasevdadan ne istemişler!? Aslanağzı, Diyarbakır… Bunlar zamanla birleşmemişler mi!’? Saymakla bitmez örnekler verilebilir.
Düşünün, başka bir dile çevrilecek şiirim. Kara sözcüğünün kaç anlamı var! Hangisi ele alınacak? Sevda tamam da… Kara, başa bela olacak. Bence bitişik yazılmalı ve tek anlamıyla kalmalı.
Diyelim ki şu şundan şöyle yazıldı bu bundan… Karac’oğlan, doğal olarak şiirlerinde hece sayısını denk getirmek için o hale geldi. Tamam. Ben de öyle düşünüyorum. Peki, bizim Antalya’nın Kara Ali Oğlu Parkı, hiçbir şiire mahlas olmadığı halde neden Karalioğlu, Karalıoğlu, Karaloğlu halini aldı? Demek ki dil, zamanla yuvarlayıveriyor sözcükleri. Ağabeyin abey, ağbey, ağbi, abi olduğu gibi… Zamanla kelimeler de falezler gibi aşınıyor.
Heykel sanatında da durum aynı… Heykeltıraş eserini bitirince bir dağdan yuvarlamalıymış. Kırılan kırılmalı, kopan kopmalıymış. Kalan o zaman sanat eseri olurmuş. Heykelde de fazlalıklar, çıkıntılar makbul değilmiş.
Türkçe çok zor bir dil. Yazılışı ayrı, okunuşu ayrı… Maharet istiyor. Spikerlerimize çok şeyler borçluyuz. Ses bayrağımızı hep göklerde dalgalandırıyorlar.
***
Asonans: Ünlü seslerin tekrarı… Aliterasyon: Ünsüzlerin tekrarı…
Bence bu ikisi de şiirde ses uyumundan önde gelmeli…
***
Lodos rüzgârı, kendisi ılık olsa bile güney batıdan esen bir rüzgâr… Sevgilinin o yönde olduğu düşünüldüğünde, araya kilometreler girdiği göz önüne alındığında, sanırım meram daha iyi anlatılmış olacak. Fakat şair bunu açık açık belirtmez, belirtmemeli… Zaten şiir, az sözle çok şeyler anlatma sanatı… Az sözden çok anlam çıkarma işi de okuyucuya düşüyor. Anlatma eksikliği olmadığını, anlama noksanlığı olduğunu belirtmemin nedeni de buydu. Maksadım, “Anlayışınız kıt!” demek değildi. “Buradaki hata, anlatanda değil, anlayamayanda…” demek istemiştim. Bunu sadece o konu için demiştim. Düşünüldüğünde anlaşılamayacak kadar karmaşık bir durum yoktu orada. Hakaret olarak telakki edilmesin, lütfen… Onu da belirtmeden geçmeyeyim. İçime dert olur, aksi halde.
”Kara talih, kara el, karayel, sonbaharın eteğini savuran etkenler… Burada anlatım hatası değil, anlama noksanlığından söz edilebilir...”
Dikkat ederseniz, BURADA diye açıklık getirmişim. Genellememişim. Saygı değer bir doktor ve şair arkadaşım için öyle demem imkânsız…
***
“Karayel sonbaharın eteklerini havalandırarak ferahlatıyor diye açıklıyorsunuz.” demişsiniz. Ben öyle demedim. Aynen şöyle dedim: “Kara talih, kara el, karayel, sonbaharın eteğini savuran etkenler…” Eteğin savrulması sonbaharı ferahlatmaz. Sonbahar etek giyen bir kadın, bir kız olarak düşünüldüğünde, kara talih, karayel ve kara el tarafından eteğinin savrulması onu ferahlatmaz, aksine rahatsız eder. Kara talih, kara el sevimli değil. Karayel de soğuk… Bunlar ferahlık vermez. Sonbaharı da son baharını yaşamakta olanı da rahatsız eder. Maksat buydu.
***
”Meltemle ne mutluyduk nasıl geçirdik yazı” yerine önerdiğiniz gibi:
Maymun hayvanı, kuş hayvanı, fil hayvanı denemeyeceğine göre meltem esintisi, poyraz esintisi, karayel esintisi de denmez. Maymun, kuş, fil; meltem, poyraz, karayel yeterlidir. Fazlalıkları atmak lazım. Hele hele şiirde…
Meltemle denir. Meltemlerle denebilir. Esintiyle, esintilerle denir.
”Meltemle ne mutluyduk nasıl geçirdik yazı” Burada durak kayması da uyak bozulması da yok. Benim bu şiirimin uyak, durak, hece sayısı gibi konularda zaten hiçbir hatası yok. Olmayana ergiye gerek de yok.
***
”Rüzgâr ıslık çalıyor yağmur mırıldanıyor Ağaçlar dans ediyor çimler kımıldanıyor İçimde biteviye bir ses fısıldanıyor Hüzün eşlik ediyor hazan çalıyor sazı Serapa mahrumiyet bu ne aykırı yazı”
Onur BİLGE
Çiselerken yağmuru, ıslık esen rüzgârın Ağaçlar içli raksın, çimenler ahuzarın İçimdeki fısıltı ikrarıdır inkarın Hazan nağmelerini çalarken hüznün sazı Seraba mahrumiyet bu ne aykırı yazı
İrfan Yılmaz
Bu ikisini okuyucular mukayese etsinler. Kuzguna yavrusu Anka kuşu gibi görünür.
***
“Çiselerken yağmuru, ıslık esen rüzgârın mısrasında ıslık kelimesinden sonra bir virgül gelmeli derseniz haklısınız.” demişsiniz. Virgül gerektiğinden söz etmişsiniz. O neyi değiştirir ki!? O zaman durak yer değiştirir. Belki siz: “ISLIK yerine ISLAK olsun!” demiş olsaydınız, o yara belki bir nebze de olsa tedavi edilebilirdi.
“Çiselerken yağmuru ıslık…” Şimdi böyle anlamlı mı olurdu!? Orada hata var. Kabul etmelisiniz.
*** N, ünlü değil, ünsüzdür. Dalgınlıkla yapmışım o hatayı… Gülümsetti beni.
***
Şiirimi de şahsiyetimi de önemsediğinizi biliyorum. Benim için de eserleriniz ve siz öylesiniz.
Antoloji’ye ilk girdiğimde şiir ve yorumlarınızın yanı sıra iyi niyet ve özendirme gayretiniz dikkâtimi çekti. Bir de sayfanızdaki eşsiz güzellikteki fon müziğiyle o ilk kez gördüğüm damla damla kanayan al gül resmi vardı ki ikisine de bayılmıştım! Zaten şiirlerinizin bambaşka bir havası vardı. Geçmişe sürükleyen bir efsunu… Anlamlı, uzun, muazzamdılar. Zor da olsa resme de müziğe de ulaştım. Bu sitedeki sayfamdadır o müzik. Gül tarihe karıştı ama sizi hiç unutmadım. Burada da görünce çok sevindim!
Aylarca benim sayfama da uğramanızı bekledim. Siz hiç farkına varmadınız. Ben de hece yazıyordum ve siz hiç görmüyordunuz. Şiirlerinize yorum yazdım. Yine fark etmediniz. En sonunda özelinize yazdım ve sayfama neden hiç gelmediğinizi, sizin yorumunuzu beklediğimi belirterek sitemle davet ettim. Nihayet geldiniz ve beni de yüreklendirdiniz. VUR DAÖYLE GİT isimli şiirime güzel övgüler bıraktınız.
Siz anımsayamazsınız. Çünkü ben yüzlercesinden binlercesinden biriydim ama siz çok tanınan biriydiniz.
Eleştiri yapmak, bedava ders vermek demektir. Sevimsiz görünse de çok ama çok yararlıdır. Frenk yemişi gibi… Dışı berbat dikenlerle, içi sert çekirdeklerle dolu ama çok yararlı, bal gibi bir sıcak iklim meyvesi...
Buralara yolunuz düşerse ve hiç tatmadıysanız, tavsiye ederim. Dikenleri batarsa çıkmak bilmez! Gözle zor görülür. Çok incedir. Kimse ona dokunmak şurada dursun, kaktüsün yanına bile yaklaşmak istemez.
Eleştiri de böyledir. Fena batar. Acısı yüreğe oturur! Yıllarca bile içten çıkmayabilir! O kadar çok çekirdeği vardır ki hatalarımız gibi… Onları bulup bulup çıkarmak gerekir. Onlar ne çiğnenebilir, ne yutulabilir! Yanlışlarımız da öyledir. Ne yenir ne yutulur!..
Meyve, maşayla koparılır. Üstleri süpürülerek dikenlerinden arındırılmaya çalışılır. İki uçları kesilir, ortası yarılır. El değmeden bütün halde dışarıya çıkarılarak sunulur.
Eleştirilerde de şiir ya da yazı, her neyse… Bu şekilde temizlenir. Çekirdekleri çıkarmak çıkarmamak da sahibine bırakılır.
Burada bitirelim bence de… Nice nice şiirlerde buluşmak dileğiyle…
”Haziranda aşk başkadır.” “Kasımda aşk başkadır!” diyenler de var. Ben de sonbaharı aşkla anlattım. İçinde aşk olmazsa hiçbir şeyin tadı olmaz. Şiirin de… Aşkı çağrıştırması çok doğal… Amaçlanan oydu zaten. Aşkı mevsimlerle rüzgârlarla anlatmak…
***
Karasevda konusunda ben öyle düşünüyorum. Ayrı yazıldığında bana kavuşulması imkânsız aşkları değil de aşkla rengi ayrı ayrı anımsatıyor. O zaman da anlamsız kalıyor. “Aşkın rengi mi olurmuş!” dedirtiyor. Karasevda, aynı zamanda bir çiçek adıdır. “Yaprağıgüzel” olarak adlandırılan bir çiçek türünün yaprakları en koyu olanına verilen isim… Bakın, burada da “yaprağı güzel” demiyorum. Ayrı yazmıyorum. Hanımeli gibi… O zaman, sadece yaprağı güzel olan bitki veya bitkiler akla gelir. Hanım eli denince de öyle… Herhangi bir hanımın eli ki burada kasıt tamamen farklı… Bunu imla kılavuzları bitişik kabul etmişler de karasevdadan ne istemişler!? Aslanağzı, Diyarbakır… Bunlar zamanla birleşmemişler mi!’? Saymakla bitmez örnekler verilebilir.
Düşünün, başka bir dile çevrilecek şiirim. Kara sözcüğünün kaç anlamı var! Hangisi ele alınacak? Sevda tamam da… Kara, başa bela olacak. Bence bitişik yazılmalı ve tek anlamıyla kalmalı.
Diyelim ki şu şundan şöyle yazıldı bu bundan… Karac’oğlan, doğal olarak şiirlerinde hece sayısını denk getirmek için o hale geldi. Tamam. Ben de öyle düşünüyorum. Peki, bizim Antalya’nın Kara Ali Oğlu Parkı, hiçbir şiire mahlas olmadığı halde neden Karalioğlu, Karalıoğlu, Karaloğlu halini aldı? Demek ki dil, zamanla yuvarlayıveriyor sözcükleri. Ağabeyin abey, ağbey, ağbi, abi olduğu gibi… Zamanla kelimeler de falezler gibi aşınıyor.
Heykel sanatında da durum aynı… Heykeltıraş eserini bitirince bir dağdan yuvarlamalıymış. Kırılan kırılmalı, kopan kopmalıymış. Kalan o zaman sanat eseri olurmuş. Heykelde de fazlalıklar, çıkıntılar makbul değilmiş.
Türkçe çok zor bir dil. Yazılışı ayrı, okunuşu ayrı… Maharet istiyor. Spikerlerimize çok şeyler borçluyuz. Ses bayrağımızı hep göklerde dalgalandırıyorlar.
***
Asonans: Ünlü seslerin tekrarı… Aliterasyon: Ünsüzlerin tekrarı…
Bence bu ikisi de şiirde ses uyumundan önde gelmeli…
***
Lodos rüzgârı, kendisi ılık olsa bile güney batıdan esen bir rüzgâr… Sevgilinin o yönde olduğu düşünüldüğünde, araya kilometreler girdiği göz önüne alındığında, sanırım meram daha iyi anlatılmış olacak. Fakat şair bunu açık açık belirtmez, belirtmemeli… Zaten şiir, az sözle çok şeyler anlatma sanatı… Az sözden çok anlam çıkarma işi de okuyucuya düşüyor. Anlatma eksikliği olmadığını, anlama noksanlığı olduğunu belirtmemin nedeni de buydu. Maksadım, “Anlayışınız kıt!” demek değildi. “Buradaki hata, anlatanda değil, anlayamayanda…” demek istemiştim. Bunu sadece o konu için demiştim. Düşünüldüğünde anlaşılamayacak kadar karmaşık bir durum yoktu orada. Hakaret olarak telakki edilmesin, lütfen… Onu da belirtmeden geçmeyeyim. İçime dert olur, aksi halde.
”Kara talih, kara el, karayel, sonbaharın eteğini savuran etkenler… Burada anlatım hatası değil, anlama noksanlığından söz edilebilir...”
Dikkat ederseniz, BURADA diye açıklık getirmişim. Genellememişim. Saygı değer bir doktor ve şair arkadaşım için öyle demem imkânsız…
***
“Karayel sonbaharın eteklerini havalandırarak ferahlatıyor diye açıklıyorsunuz.” demişsiniz. Ben öyle demedim. Aynen şöyle dedim: “Kara talih, kara el, karayel, sonbaharın eteğini savuran etkenler…” Eteğin savrulması sonbaharı ferahlatmaz. Sonbahar etek giyen bir kadın, bir kız olarak düşünüldüğünde, kara talih, karayel ve kara el tarafından eteğinin savrulması onu ferahlatmaz, aksine rahatsız eder. Kara talih, kara el sevimli değil. Karayel de soğuk… Bunlar ferahlık vermez. Sonbaharı da son baharını yaşamakta olanı da rahatsız eder. Maksat buydu.
***
”Meltemle ne mutluyduk nasıl geçirdik yazı” yerine önerdiğiniz gibi:
Maymun hayvanı, kuş hayvanı, fil hayvanı denemeyeceğine göre meltem esintisi, poyraz esintisi, karayel esintisi de denmez. Maymun, kuş, fil; meltem, poyraz, karayel yeterlidir. Fazlalıkları atmak lazım. Hele hele şiirde…
Meltemle denir. Meltemlerle denebilir. Esintiyle, esintilerle denir.
”Meltemle ne mutluyduk nasıl geçirdik yazı” Burada durak kayması da uyak bozulması da yok. Benim bu şiirimin uyak, durak, hece sayısı gibi konularda zaten hiçbir hatası yok. Olmayana ergiye gerek de yok.
***
”Rüzgâr ıslık çalıyor yağmur mırıldanıyor Ağaçlar dans ediyor çimler kımıldanıyor İçimde biteviye bir ses fısıldanıyor Hüzün eşlik ediyor hazan çalıyor sazı Serapa mahrumiyet bu ne aykırı yazı”
Onur BİLGE
Çiselerken yağmuru, ıslık esen rüzgârın Ağaçlar içli raksın, çimenler ahuzarın İçimdeki fısıltı ikrarıdır inkarın Hazan nağmelerini çalarken hüznün sazı Seraba mahrumiyet bu ne aykırı yazı
İrfan Yılmaz
Bu ikisini okuyucular mukayese etsinler. Kuzguna yavrusu Anka kuşu gibi görünür.
***
“Çiselerken yağmuru, ıslık esen rüzgârın mısrasında ıslık kelimesinden sonra bir virgül gelmeli derseniz haklısınız.” demişsiniz. Virgül gerektiğinden söz etmişsiniz. O neyi değiştirir ki!? O zaman durak yer değiştirir. Belki siz: “ISLIK yerine ISLAK olsun!” demiş olsaydınız, o yara belki bir nebze de olsa tedavi edilebilirdi.
“Çiselerken yağmuru ıslık…” Şimdi böyle anlamlı mı olurdu!? Orada hata var. Kabul etmelisiniz.
*** N, ünlü değil, ünsüzdür. Dalgınlıkla yapmışım o hatayı… Gülümsetti beni.
***
Şiirimi de şahsiyetimi de önemsediğinizi biliyorum. Benim için de eserleriniz ve siz öylesiniz.
Antoloji’ye ilk girdiğimde şiir ve yorumlarınızın yanı sıra iyi niyet ve özendirme gayretiniz dikkâtimi çekti. Bir de sayfanızdaki eşsiz güzellikteki fon müziğiyle o ilk kez gördüğüm damla damla kanayan al gül resmi vardı ki ikisine de bayılmıştım! Zaten şiirlerinizin bambaşka bir havası vardı. Geçmişe sürükleyen bir efsunu… Anlamlı, uzun, muazzamdılar. Zor da olsa resme de müziğe de ulaştım. Bu sitedeki sayfamdadır o müzik. Gül tarihe karıştı ama sizi hiç unutmadım. Burada da görünce çok sevindim!
Aylarca benim sayfama da uğramanızı bekledim. Siz hiç farkına varmadınız. Ben de hece yazıyordum ve siz hiç görmüyordunuz. Şiirlerinize yorum yazdım. Yine fark etmediniz. En sonunda özelinize yazdım ve sayfama neden hiç gelmediğinizi, sizin yorumunuzu beklediğimi belirterek sitemle davet ettim. Nihayet geldiniz ve beni de yüreklendirdiniz. VUR DAÖYLE GİT isimli şiirime güzel övgüler bıraktınız.
Siz anımsayamazsınız. Çünkü ben yüzlercesinden binlercesinden biriydim ama siz çok tanınan biriydiniz.
Eleştiri yapmak, bedava ders vermek demektir. Sevimsiz görünse de çok ama çok yararlıdır. Frenk yemişi gibi… Dışı berbat dikenlerle, içi sert çekirdeklerle dolu ama çok yararlı, bal gibi bir sıcak iklim meyvesi...
Buralara yolunuz düşerse ve hiç tatmadıysanız, tavsiye ederim. Dikenleri batarsa çıkmak bilmez! Gözle zor görülür. Çok incedir. Kimse ona dokunmak şurada dursun, kaktüsün yanına bile yaklaşmak istemez.
Eleştiri de böyledir. Fena batar. Acısı yüreğe oturur! Yıllarca bile içten çıkmayabilir! O kadar çok çekirdeği vardır ki hatalarımız gibi… Onları bulup bulup çıkarmak gerekir. Onlar ne çiğnenebilir, ne yutulabilir! Yanlışlarımız da öyledir. Ne yenir ne yutulur!..
Meyve, maşayla koparılır. Üstleri süpürülerek dikenlerinden arındırılmaya çalışılır. İki uçları kesilir, ortası yarılır. El değmeden bütün halde dışarıya çıkarılarak sunulur.
Eleştirilerde de şiir ya da yazı, her neyse… Bu şekilde temizlenir. Çekirdekleri çıkarmak çıkarmamak da sahibine bırakılır.
Burada bitirelim bence de… Nice nice şiirlerde buluşmak dileğiyle…
Çok uzun zaman oldu siteye uğramayalı. Bu akşam uğrayınca bu güzel şiir karşıladı beni. Çok mutlu oldum. Önceki yıllardaki gibi Onur BİLGE muhteşemliğini korumakta ve daha da ileri giderek şiirin prof.u olduğunu kanıtlamış. KUTLUYORUM, KUTLUYORUM.... ve sevgilerimi bırakıp kaçıyorum.
Teknik olarak kusursuz bir şiir. Anlatım olarak da yüreğinizden çıkan duyguların ifadesi olan bir şiir öncelikle sizi tebrik ederim. Bu arada yorumları okudum. Sayın İrfan YIlmaz güzel bir inceleme yapmış, daha güzel olabilir miydi? Olabilirdi muhakkak şu haliyle çok güzel bir şiir. Ancak ben yetiştirdiğim şairlerime kafiye bile söylemem, kimsenin söylediğini de şiirlerinizde kullanmayın o şiir sizin olmaktan çıkar derim. İrfan Bey sanırım örnek olması açısından düzeltmeler yapmış. Bir de düz yazıdaki cümleleri alt alta yazarak şiir yazdığını zanneden bir arkadaşımız, heceyi bu kadar mükemmel yazan birini eleştirmeye çalışmış. Şiiri eleştirmemiş. İlgimi çekti. Bu arkadaşımıza benim yazdığım Adım Adım Şiir Yazma Teknikleri-Şiire Yolculuk adlı kitabımı okumasını tavsiye ediyorum. Hakkıyla güne düşen şiiriniz için sizi tekrar tebrik ediyorum.
Turgut UZDU tarafından 12/1/2016 10:26:14 PM zamanında düzenlenmiştir.
Hey PenGuen geldiğin yere diyorum bir uzasan, kutuplara doğru. Sen kim sayın Onur Bilge kim bir düşün bakim. Onur bilge şiirin cerrahı olmuş, dizeler, sözcükler, hatta harfler tek tek kaleminden incelenmiş.... Ama sende haklısın meyve veren ağaç taşlanmaya mahkumdur. İşte ara sıra senin gibi gereksiz fakat sinir bozan taşlar gelecektir. Heyyyy evlat GÜNEŞ BALÇIKLA SIVANMAZ unutma ve çek git kutuplara. Dostumun canını sıkanın bende canını sıkarım.
Kalbimi dağlıyorken karasevda sam yeli Umudu buyduruyor hazin yıldız ayazı
Bu şiirin yazılma sebebinin sonbaharla birlikte rüzgârlardan, özellikle soğuk kuzey rüzgârından bahsetmek olduğunu belirteyim. O nedenle içinde mümkün olduğunca rüzgâr ismi geçmiştir. Samyeli, yıldız, lodos, karayel, kasırga, fırtına, bora, poyraz gibi…
Burada dağlanan bir kalp ve kavurucu bir çöl rüzgârı uyum içinde olup, alt dizedeki buydurmak, hazin, yıldız ve ayaz sözcükleriyle tezat teşkil etmektedir. Yıldız kuzey rüzgârıdır. Tenasüple tezat birlikte boy göstermektedir. Öyle bir yanmak ve öyle bir donmak, uyumlu ve zıt sözcüklerin bir arada kullanılmasıyla sanırım bundan daha iyi ifade edilemezdi.
Buydurmak ve dondurmak olayında, donmak fiili daha sonra kullanılacağı için aynı sözcüğü iki kez kullanmaktan, yani tekrardan kaçınmak istedim. Halk edebiyatına ait olan bu türde yöresel sözcüklerin de kullanılması gerektiği kanısındayım.
”Gönlümü titretirken kara sevdanın yeli”
Bu dizeyi seçenek olarak sunmuşsunuz. Kara sevda yakıcıdır. Titretmez, yakar! Yel az kalır onu ifade etmek için. Yel, belli belirtisiz bir esintidir. Çok da tesiri yoktur. Aşkın kavuruculuğunu ancak sam yeli gibi yakıcı bir çöl rüzgârı tam anlamıyla ifade edebilirdi. O nedenle şöyle bir ürpertebilecek hafif bir esinti yerine yakıp dağlayıcı sam yelini tercih ettim. Üstelik karayel sözcüğündeki yeli de tekrarlamamış oldum.
Kara ve sevda sözcükleri halk ağzında o kadar kaynaşmış ki, imla kurallarına baş kaldırıyor ve ben düşündüm ve bitişik daha şık duracaklarına karar verdim. Karaca Oğlan pek de anlamlı gelmiyor ama Karac’oğlan harika!.. Öyle değil mi!? Bu da böyle bir seçim işte! Zaten zamanla o kuralı değiştirip, kara yel nasıl karayel halini aldıysa kara sevda nedeniyle kavuşamayan bu birbirine âşık iki sözcüğümüz de sonunda kaynaşarak vuslata erecekler.
Umudu buyduruyor hazin yıldız ayazı
Bu mısrada sadece U uyumu değil, Y uyumu da var. “Hazin'' yerine ''acı'' kelimesini neden mi kullanmadım? Sadece harf uyumu için anlamdan vazgeçmemek için… Orada İ uyumu yok olabilir ama “hazin” ve “ayaz” arasında A ve Z sarmaş dolaş… Bilirsiniz ki aradığınız uyum, sadece sesli harfler arasında olmaz. Sadece asonans yok ki edebiyatta! Asonansın yanı sıra Aliterasyon diye bir şey de var!
”Gözlerimde buz tutmuş lodosların beyazı”
“Buz tutmuş buzulların beyazı” mı deseydim!? Sizce daha mı anlamlı olurdu!? Burada buzullar mı var! Rüzgârlardan bahsediyoruz. Kullanabildiğimiz kadar çok rüzgâr adını bir araya getirmeye çalışıyoruz. Bunca rüzgârın içinde buz getirmek için kutuplara gitmeye ne gerek var!? Hiçbir şair şiirini açıklamaz ama ben size bu dizeyi açıklayayım ki aklınız kutuplarda kalmasın.
Şairin gözyaşları gözlerinde donmuş. Gözler, lodoslarla donmuş. Sular donunca beyazlaşmazlar mı! Ya göz akı üstündeki görünümü nasıl olur? Hayale sınır yok! Yaz çiz, karala!.. Şair, lodosları gözlerinde gözyaşlarıyla bembeyaz buz haline getirmişse, imgelerin kralını yapmış demektir! Bu zamana kadar hiçbir şair gözlerdeki hasret yaşlarını lodoslarla donduramamıştı, ben dondurmuşum. Daha ne!?
”Serapa mahrumiyet bu ne aykırı yazı”
Bu dizenin görevi bilinmektedir ve özenle seçilmiştir. Şayet ''mahrumiyet'' yerine ''mahkûmiyet'' olsaydı, anlam bir yerle, bir mekânla sınırlandırılmış olurdu. Halbuki mahrumiyet her güzellikten… Güneyden, yazdan, sevgiliden, sıladan, yakınlıktan… Saymakla bitmeyecek kadar çok sıcak ve ılık yer, mevsim, kişi, hava ve duygudan mahrumiyet söz konusu… Bir yerde bir şeye mahkûmiyet değil, anlatılmak istenen. Arzulanan her şeyden mahrum kalmak…
İşte “mahrumiyet” i “mahkûmiyet”le değiştirmek istemenize sebep olan sözcüğe geldi sıra! “Serapa'' başka bir şey, 'serap'' başka bir şey! Ne isimden ne de seraptan bahsediyorum!
SERAPA: (Belirteç) Bütün olarak, tümüyle, baştan ayağa, baştan başa. SERAP: (Ad) Çölde, uzaktan su ve yeşillik gibi görünen ışık yanıltmacı.
Ben SERAPA diyorum, siz serapla ilişkilendirmeye çalışıyor, en büyük yanılgıya da burada düşüyorsunuz.
Yüreğim harlandıkça kara talih kara el Savurdu sonbaharın eteğini karayel
Burada da başka bir hataya düşmüşsünüz. Yüreği harlandıran gizli olan sözcüklerdir. Aşk alazı, hasret rüzgârı… Bunlar yakıcı sözcüklerdir. Karayel soğuktur. Yüreği harlandırmaz, aksine ferahlatır. O zaman anlam kökünden bozulur!
Kara talih, kara el, karayel, sonbaharın eteğini savuran etkenler… Burada anlatım hatası değil, anlama noksanlığından söz edilebilir.
”Meltemle ne mutluyduk nasıl geçirdik yazı” yerine:
“Meltem esintisiyle yaşarken mutlu yazı” denmez. Şiirde devrik cümleler, kırık anlatımlar olur. Meltem dedikten sonra neden esinti diyeyim ki!’? Meltem zaten esintidir. Çok hafif bir güney rüzgârıdır. Bunu bilmeyen var mı ki o dar yerde açıklamaya ya da pekiştirmeye gerek duyayım!? O nedenle sunduğunuz seçenekteki anlatım nesre yakındır, öyle bir söylemde şiirsellik yoktur.
”Meltemle ne mutluyduk nasıl geçirdik yazı”
Burada yazın bitmesi, orta yaş döneminin bitmesi demektir. Aşkın doya doya, kıyasıya yaşandığı dönem diyelim. Sonbahar, daha sonraki çağdır, bildiğiniz gibi. Bu şiirde, yaz aşkının yanı sıra insan hayatının çağlarından da bahsedilmekte ama bazı okuyucu bunu ayırt eder, bazısı edemeyebilir. Ayrıca meltem, okyayıcı ve serinletici bir rüzgâr olup, özlenen, beklenen, mutlu edendir ki bu sözcükle, o mevsimdeki, aynı zamanda o çağdaki huzur ve mutluluk veren her şey birden anlatılmaktadır. Tek sözcükle pek çok şey… Bu da bir sanattır. Dikkâtinizi çekmek istedim. Buradaki anlamı sadece esinti gibi kuru bir anlam değildir. Derinliğine bakmalısınız.
”Rüzgâr ıslık çalıyor yağmur mırıldanıyor Ağaçlar dans ediyor çimler kımıldanıyor İçimde biteviye bir ses fısıldanıyor Hüzün eşlik ediyor hazan çalıyor sazı Serapa mahrumiyet bu ne aykırı yazı”
Bu bentte sonbahar tasvir ediliyor. Bir sahne gözler önüne seriliyor ve seslendiriliyor. Buraya kadar tek ses vardı. Şairin sesi… Burada çok ses var. Burada tam bir cümbüş var. Mırıltı, kıpırtı, fısıltı, şırıltı, hüzünlü türküler… Üstelik biteviye bir iç ses… Tebrik edilesi bir durum saptaması… Öyleyken beğenilmemiş olmaması çok garip!
Ben gerekenin gerektiği gibi verildiğine karar vermiş böylece kaydetmişim, gerekeni verememiş olduğum kanısında olan şair arkadaşlar, gerekenleri içeren nazireler yazabilirler. Mutlu olurum.
”Çiselerken yağmuru, ıslık esen rüzgârın” Rüzgâr ıslık esmez. Onun için böyle yazılamaz. Islık çalabilir. Rüzgârın ıslığından bahsedilebilir. Islık esen rüzgâr diye bir şey yoktur, olamaz! Bunu kimse kabul edemez!
”Ağaçlar içli raksın, çimenler ahuzarın” Hani bunu gerisi? Anlam muallakta sallanmakta… Nereye oturtacaksınız bu dizeyi? Raksın, ahuzarın nesi? Ne olmuş bunlara? Yok! Anlamsız kalmış arada… Ne için? Yer doldurmak için… Benim böyle boşlukta, ortada anlamsız anlamsız duran, yer tutucu dizeler kullanmaya ihtiyacım olmadı, olmaz!
”İçimdeki fısıltı ikrarıdır inkarın” İnkâr olur. İnkar olmaz! Ne ikrârı? Neyi inkâr ediyoruz? Burada böyle bir şey yok! Ne inkâr var ne itiraz ne de ikrara gerek!.. Uyak yapacağım diye saçmalamaya gerek yok! O nedenle bu şiire böyle bir dize yazılamaz! Tamamen alakasız çünkü.
”Şeklinde kendimce yeniden düzenledim.” diyorsunuz ki hiçbir şair, hiçbir şairin şiirine müdahale edemez, asla restore edemez, kendince düzenleyemez! Ancak nazire yazabilir, sadece ve sadece seçenek sunabilir, tavsiyelerde bulunabilir.
Hayallerimi yıktı kasırgası hasretin Olumsuzluktan yana emsali yok kesretin Yağmur fırtına bora zerresi yok nusretin Zamansız ayrılığın fena vurdu poyrazı Serapa mahrumiyet bu ne aykırı yazı
”İlk iki mısranın…” demişsiniz. Mısranın olmaz. Mısraın olur. Orada N düşer. Ünlü düşmesi deniyor.
”Düşlerimi savuran kasırgası hasretin” seçeneğini sunmuşsunuz. Bence yetersiz… Savurmak ayrı şey, yıkmak ayrı şey! Bir bina yıkılınca yeniden yapılması gerekir. Kökten mahvolmuştur! Savrulan, nesnelerdir ki bulunur, toplanır, bir araya getirilip yerlerine konabilir. Burada şair, bir yıkımdan söz etmekte… Onun için o sözcük yetersiz kalmaktadır. Ondan tercih edilmemiştir. Bu bir! İkincisi, etekler savruldu zaten bir de düşleri mi savuracağız!? Tekrar olmaz mı!? Yeter savrulan, savrulduğu kadar savruldu zaten. Başka öneriniz varsa alayım.
”Hayaller bile acı emsali yok kesretin” Neyin kesretinin? Demezler mi adama!? Kesret sallantıda, boşlukta… Bunlara dikkat edin, lütfen! Şair, olumsuzlukların kesretinden, çokluğundan bahsediyor. Kesret sözcüğünü sadece uyak yapmak için kullanmamış. Bilinçli kullanmış. Kullandığınız sözcük nereye dayanacak? Cevap yok! Muallakta…
Yorumunuz için teşekkürler… Umarım herkes için faydalı olmuştur. Yorumuma da cevap yazabilirsiniz. Sabahlara kadar şiir tartışabiliriz. Bu beni hiç mi hiç rahatsız etmez! Aksine son derece mutlu eder.
Tenezzül etmişsiniz, değer ve bu kadar emek vermişsiniz. Ben de sadece GÜNÜN ŞİİRLERİ ve YAZILARI için emek sarf ederim ama döktüğüm emeğe değecekse… Değmeyecekse tek sözcük bile yazmam. Çünkü zaten iler tutar yeri yoktur! Demek ki şiirimi önemsemişsiniz.
Ben yoruma cevap da, şiirime savunma da yazmam, genelde. Nasıl olsa şöyle dediler böyle dediler diye her akla uyarak şaşkına dönecek değilim! Tek harfine dokunacak da değilim. Ben düşünmüş, ben öyle olması gerektiğine inanmışım. Hatasıyla kusuruyla evlat benimdir. Kaşını koparttırmam, gözünü oydurtmam. Buna gerek de duymam.
Yorumunuzu, bu zamana kadar yaptığım gibi etkin yorum seçeceğim. Ben övgüden çok yergileri seçerim. Merak etmeyin. Çünkü övgüden yazan dahil kimseye fayda gelmez. Eleştiriden, yergiden çok kişi istifade eder.
Hey PenGuen geldiğin yere diyorum bir uzasan, kutuplara doğru. Sen kim sayın Onur Bilge kim bir düşün bakim. Onur bilge şiirin cerrahı olmuş, dizeler, sözcükler, hatta harfler tek tek kaleminden incelenmiş.... Ama sende haklısın meyve veren ağaç taşlanmaya mahkumdur. İşte ara sıra senin gibi gereksiz fakat sinir bozan taşlar gelecektir. Heyyyy evlat GÜNEŞ BALÇIKLA SIVANMAZ unutma ve çek git kutuplara. Dostumun canını sıkanın bende canını sıkarım.
Kalbimi dağlıyorken karasevda sam yeli Umudu buyduruyor hazin yıldız ayazı
Bu şiirin yazılma sebebinin sonbaharla birlikte rüzgârlardan, özellikle soğuk kuzey rüzgârından bahsetmek olduğunu belirteyim. O nedenle içinde mümkün olduğunca rüzgâr ismi geçmiştir. Samyeli, yıldız, lodos, karayel, kasırga, fırtına, bora, poyraz gibi…
Burada dağlanan bir kalp ve kavurucu bir çöl rüzgârı uyum içinde olup, alt dizedeki buydurmak, hazin, yıldız ve ayaz sözcükleriyle tezat teşkil etmektedir. Yıldız kuzey rüzgârıdır. Tenasüple tezat birlikte boy göstermektedir. Öyle bir yanmak ve öyle bir donmak, uyumlu ve zıt sözcüklerin bir arada kullanılmasıyla sanırım bundan daha iyi ifade edilemezdi.
Buydurmak ve dondurmak olayında, donmak fiili daha sonra kullanılacağı için aynı sözcüğü iki kez kullanmaktan, yani tekrardan kaçınmak istedim. Halk edebiyatına ait olan bu türde yöresel sözcüklerin de kullanılması gerektiği kanısındayım.
”Gönlümü titretirken kara sevdanın yeli”
Bu dizeyi seçenek olarak sunmuşsunuz. Kara sevda yakıcıdır. Titretmez, yakar! Yel az kalır onu ifade etmek için. Yel, belli belirtisiz bir esintidir. Çok da tesiri yoktur. Aşkın kavuruculuğunu ancak sam yeli gibi yakıcı bir çöl rüzgârı tam anlamıyla ifade edebilirdi. O nedenle şöyle bir ürpertebilecek hafif bir esinti yerine yakıp dağlayıcı sam yelini tercih ettim. Üstelik karayel sözcüğündeki yeli de tekrarlamamış oldum.
Kara ve sevda sözcükleri halk ağzında o kadar kaynaşmış ki, imla kurallarına baş kaldırıyor ve ben düşündüm ve bitişik daha şık duracaklarına karar verdim. Karaca Oğlan pek de anlamlı gelmiyor ama Karac’oğlan harika!.. Öyle değil mi!? Bu da böyle bir seçim işte! Zaten zamanla o kuralı değiştirip, kara yel nasıl karayel halini aldıysa kara sevda nedeniyle kavuşamayan bu birbirine âşık iki sözcüğümüz de sonunda kaynaşarak vuslata erecekler.
Umudu buyduruyor hazin yıldız ayazı
Bu mısrada sadece U uyumu değil, Y uyumu da var. “Hazin'' yerine ''acı'' kelimesini neden mi kullanmadım? Sadece harf uyumu için anlamdan vazgeçmemek için… Orada İ uyumu yok olabilir ama “hazin” ve “ayaz” arasında A ve Z sarmaş dolaş… Bilirsiniz ki aradığınız uyum, sadece sesli harfler arasında olmaz. Sadece asonans yok ki edebiyatta! Asonansın yanı sıra Aliterasyon diye bir şey de var!
”Gözlerimde buz tutmuş lodosların beyazı”
“Buz tutmuş buzulların beyazı” mı deseydim!? Sizce daha mı anlamlı olurdu!? Burada buzullar mı var! Rüzgârlardan bahsediyoruz. Kullanabildiğimiz kadar çok rüzgâr adını bir araya getirmeye çalışıyoruz. Bunca rüzgârın içinde buz getirmek için kutuplara gitmeye ne gerek var!? Hiçbir şair şiirini açıklamaz ama ben size bu dizeyi açıklayayım ki aklınız kutuplarda kalmasın.
Şairin gözyaşları gözlerinde donmuş. Gözler, lodoslarla donmuş. Sular donunca beyazlaşmazlar mı! Ya göz akı üstündeki görünümü nasıl olur? Hayale sınır yok! Yaz çiz, karala!.. Şair, lodosları gözlerinde gözyaşlarıyla bembeyaz buz haline getirmişse, imgelerin kralını yapmış demektir! Bu zamana kadar hiçbir şair gözlerdeki hasret yaşlarını lodoslarla donduramamıştı, ben dondurmuşum. Daha ne!?
”Serapa mahrumiyet bu ne aykırı yazı”
Bu dizenin görevi bilinmektedir ve özenle seçilmiştir. Şayet ''mahrumiyet'' yerine ''mahkûmiyet'' olsaydı, anlam bir yerle, bir mekânla sınırlandırılmış olurdu. Halbuki mahrumiyet her güzellikten… Güneyden, yazdan, sevgiliden, sıladan, yakınlıktan… Saymakla bitmeyecek kadar çok sıcak ve ılık yer, mevsim, kişi, hava ve duygudan mahrumiyet söz konusu… Bir yerde bir şeye mahkûmiyet değil, anlatılmak istenen. Arzulanan her şeyden mahrum kalmak…
İşte “mahrumiyet” i “mahkûmiyet”le değiştirmek istemenize sebep olan sözcüğe geldi sıra! “Serapa'' başka bir şey, 'serap'' başka bir şey! Ne isimden ne de seraptan bahsediyorum!
SERAPA: (Belirteç) Bütün olarak, tümüyle, baştan ayağa, baştan başa. SERAP: (Ad) Çölde, uzaktan su ve yeşillik gibi görünen ışık yanıltmacı.
Ben SERAPA diyorum, siz serapla ilişkilendirmeye çalışıyor, en büyük yanılgıya da burada düşüyorsunuz.
Yüreğim harlandıkça kara talih kara el Savurdu sonbaharın eteğini karayel
Burada da başka bir hataya düşmüşsünüz. Yüreği harlandıran gizli olan sözcüklerdir. Aşk alazı, hasret rüzgârı… Bunlar yakıcı sözcüklerdir. Karayel soğuktur. Yüreği harlandırmaz, aksine ferahlatır. O zaman anlam kökünden bozulur!
Kara talih, kara el, karayel, sonbaharın eteğini savuran etkenler… Burada anlatım hatası değil, anlama noksanlığından söz edilebilir.
”Meltemle ne mutluyduk nasıl geçirdik yazı” yerine:
“Meltem esintisiyle yaşarken mutlu yazı” denmez. Şiirde devrik cümleler, kırık anlatımlar olur. Meltem dedikten sonra neden esinti diyeyim ki!’? Meltem zaten esintidir. Çok hafif bir güney rüzgârıdır. Bunu bilmeyen var mı ki o dar yerde açıklamaya ya da pekiştirmeye gerek duyayım!? O nedenle sunduğunuz seçenekteki anlatım nesre yakındır, öyle bir söylemde şiirsellik yoktur.
”Meltemle ne mutluyduk nasıl geçirdik yazı”
Burada yazın bitmesi, orta yaş döneminin bitmesi demektir. Aşkın doya doya, kıyasıya yaşandığı dönem diyelim. Sonbahar, daha sonraki çağdır, bildiğiniz gibi. Bu şiirde, yaz aşkının yanı sıra insan hayatının çağlarından da bahsedilmekte ama bazı okuyucu bunu ayırt eder, bazısı edemeyebilir. Ayrıca meltem, okyayıcı ve serinletici bir rüzgâr olup, özlenen, beklenen, mutlu edendir ki bu sözcükle, o mevsimdeki, aynı zamanda o çağdaki huzur ve mutluluk veren her şey birden anlatılmaktadır. Tek sözcükle pek çok şey… Bu da bir sanattır. Dikkâtinizi çekmek istedim. Buradaki anlamı sadece esinti gibi kuru bir anlam değildir. Derinliğine bakmalısınız.
”Rüzgâr ıslık çalıyor yağmur mırıldanıyor Ağaçlar dans ediyor çimler kımıldanıyor İçimde biteviye bir ses fısıldanıyor Hüzün eşlik ediyor hazan çalıyor sazı Serapa mahrumiyet bu ne aykırı yazı”
Bu bentte sonbahar tasvir ediliyor. Bir sahne gözler önüne seriliyor ve seslendiriliyor. Buraya kadar tek ses vardı. Şairin sesi… Burada çok ses var. Burada tam bir cümbüş var. Mırıltı, kıpırtı, fısıltı, şırıltı, hüzünlü türküler… Üstelik biteviye bir iç ses… Tebrik edilesi bir durum saptaması… Öyleyken beğenilmemiş olmaması çok garip!
Ben gerekenin gerektiği gibi verildiğine karar vermiş böylece kaydetmişim, gerekeni verememiş olduğum kanısında olan şair arkadaşlar, gerekenleri içeren nazireler yazabilirler. Mutlu olurum.
”Çiselerken yağmuru, ıslık esen rüzgârın” Rüzgâr ıslık esmez. Onun için böyle yazılamaz. Islık çalabilir. Rüzgârın ıslığından bahsedilebilir. Islık esen rüzgâr diye bir şey yoktur, olamaz! Bunu kimse kabul edemez!
”Ağaçlar içli raksın, çimenler ahuzarın” Hani bunu gerisi? Anlam muallakta sallanmakta… Nereye oturtacaksınız bu dizeyi? Raksın, ahuzarın nesi? Ne olmuş bunlara? Yok! Anlamsız kalmış arada… Ne için? Yer doldurmak için… Benim böyle boşlukta, ortada anlamsız anlamsız duran, yer tutucu dizeler kullanmaya ihtiyacım olmadı, olmaz!
”İçimdeki fısıltı ikrarıdır inkarın” İnkâr olur. İnkar olmaz! Ne ikrârı? Neyi inkâr ediyoruz? Burada böyle bir şey yok! Ne inkâr var ne itiraz ne de ikrara gerek!.. Uyak yapacağım diye saçmalamaya gerek yok! O nedenle bu şiire böyle bir dize yazılamaz! Tamamen alakasız çünkü.
”Şeklinde kendimce yeniden düzenledim.” diyorsunuz ki hiçbir şair, hiçbir şairin şiirine müdahale edemez, asla restore edemez, kendince düzenleyemez! Ancak nazire yazabilir, sadece ve sadece seçenek sunabilir, tavsiyelerde bulunabilir.
Hayallerimi yıktı kasırgası hasretin Olumsuzluktan yana emsali yok kesretin Yağmur fırtına bora zerresi yok nusretin Zamansız ayrılığın fena vurdu poyrazı Serapa mahrumiyet bu ne aykırı yazı
”İlk iki mısranın…” demişsiniz. Mısranın olmaz. Mısraın olur. Orada N düşer. Ünlü düşmesi deniyor.
”Düşlerimi savuran kasırgası hasretin” seçeneğini sunmuşsunuz. Bence yetersiz… Savurmak ayrı şey, yıkmak ayrı şey! Bir bina yıkılınca yeniden yapılması gerekir. Kökten mahvolmuştur! Savrulan, nesnelerdir ki bulunur, toplanır, bir araya getirilip yerlerine konabilir. Burada şair, bir yıkımdan söz etmekte… Onun için o sözcük yetersiz kalmaktadır. Ondan tercih edilmemiştir. Bu bir! İkincisi, etekler savruldu zaten bir de düşleri mi savuracağız!? Tekrar olmaz mı!? Yeter savrulan, savrulduğu kadar savruldu zaten. Başka öneriniz varsa alayım.
”Hayaller bile acı emsali yok kesretin” Neyin kesretinin? Demezler mi adama!? Kesret sallantıda, boşlukta… Bunlara dikkat edin, lütfen! Şair, olumsuzlukların kesretinden, çokluğundan bahsediyor. Kesret sözcüğünü sadece uyak yapmak için kullanmamış. Bilinçli kullanmış. Kullandığınız sözcük nereye dayanacak? Cevap yok! Muallakta…
Yorumunuz için teşekkürler… Umarım herkes için faydalı olmuştur. Yorumuma da cevap yazabilirsiniz. Sabahlara kadar şiir tartışabiliriz. Bu beni hiç mi hiç rahatsız etmez! Aksine son derece mutlu eder.
Tenezzül etmişsiniz, değer ve bu kadar emek vermişsiniz. Ben de sadece GÜNÜN ŞİİRLERİ ve YAZILARI için emek sarf ederim ama döktüğüm emeğe değecekse… Değmeyecekse tek sözcük bile yazmam. Çünkü zaten iler tutar yeri yoktur! Demek ki şiirimi önemsemişsiniz.
Ben yoruma cevap da, şiirime savunma da yazmam, genelde. Nasıl olsa şöyle dediler böyle dediler diye her akla uyarak şaşkına dönecek değilim! Tek harfine dokunacak da değilim. Ben düşünmüş, ben öyle olması gerektiğine inanmışım. Hatasıyla kusuruyla evlat benimdir. Kaşını koparttırmam, gözünü oydurtmam. Buna gerek de duymam.
Yorumunuzu, bu zamana kadar yaptığım gibi etkin yorum seçeceğim. Ben övgüden çok yergileri seçerim. Merak etmeyin. Çünkü övgüden yazan dahil kimseye fayda gelmez. Eleştiriden, yergiden çok kişi istifade eder.
Öncelikle GÜNÜN ŞİİRİ olarak sayfaya asılan şiiriniz, şiir ve sanat dünyası ve şiir sitelerine katkınız için tebrik edeer başarınızın devamını dilerim.
http://www.edebiyatdefteri.com/siir/978930/
Yukarıdaki linkte günün şiiri olarak sayfaya asılan şiirde yorumunuzu okudum, aynen şöyle:
19 Aralık 2015 Cumartesi 20:59:13
ORTAYA...
Güne hangi şiir gelirse gelsin, kıyasıya eleştirilmeli! Buraya gelen şiir, sınıf tahtasında gibi olmalı. Üye övülsün diye değil, şiir dersi alınsın diye... Ancak o zaman site gerçek bir Edebiyat Okulu haline gelir. Hep iyi yazanların şiirlerini mi buraya taşıyacağız? Hayır. Hemen hemen her üyeye hak tanınabilir, amaç eğitmek öğretmekse... Aksine taltifse, eleştiri yasaklanır.
Yasaklamanın asıl sebebi, eleştilenlerin site sahibine şikâyetleri... O da eleştirinin yumuşatılmasını istiyor, üyeleri küstürmemek için. O zaman Yunus'un dediği gibi oluyor. Kara taşlar kırk yıl suda kalsa asla ağarmıyor. İşin kötüsü, eğer örnek olarak gösterildiğine inanılırsa, örneğe bakarak işleyenlerin işleri mostralık oluyor.
Bu konuda yeni kararlar alınabilmeli...
Sevgiler...
Onur BİLGE
*****
Bu yorumunuza canı gönülden katılan kardeşlerimiz olduğu kadar, görüş ve düşüncelerinize kısmen katılan veya tamamen aksini savuna kardeşlerimiz de olacaktır. Ben peşinen bu konuda her görüşe saygı duyarım.
On yılı aşkın bir zamandır, Tekirdağ'dayken şiirde hiçbir iddiası olmayan bir hekim olarak sitelerde ilk şiirlerim yayınlamaya başlandığı andan itibaren, kesinlikle kimseyle asla takışmadan kimsenin yazdıklarına ''Güzel olmamış!'' (öbür kelimeyi dahi kullanmıyorum) demedim. Hatta''Muhteşem olmuş!'' dememi alay konusu yapan üyeler bile oldu. Yorumlara böyle yazsam da özel mesaj yolu ile şiirlerde çok bariz hatalar varsa uyarmış ve genellikle teşekkür almışımdır. Benim yazdığım şiirlerde de gözümde kaçan klavye hataları bana iletildiğinde teşekkür ederek karşılık vermişimdir. Bu konuda üzerimde en çok hakkı olan kardeşimiz de sayın Elif Beyza Yiğit'tir ve şu anda sitemizde elif_elif rumuzu ile muhteşem şiirleri yayınlanmaktadır.
Giriş bölümünde belirttiğiniz görüşleriniz doğrultusunda GÜNÜN ŞİİRİ sayfasına asılan şiiriniz için izninizle görüşlerimi belirteyim. Yorumumu dilerseniz maviye boyar etkili yorum seçerseniz, beğenmezseniz özür diliyerek yorumu değiştirir veya tümden silerim. Size karşı olumsuz hiçbir tavrımın olmadığını zaten bilirsiniz. Kaldı ki siz syfama uğramasanız bile Şiir, dostluk ve edebiyatdefteri.com'a destek sunmak için sizin şiiriniz yayına verilmeden önceki şiirinize de aynen şu yorumu yazmıştım.
Mesaj Gönder Favori Üye Listeme Ekle Engelle Bu Yoruma Cevap Yaz Düzenle Sil 29 Kasım 2016 Salı 22:34:33 Sevgili Kardeşim ♥Onur BİLGE♥
BİR GÜN BİR YERLERDE KARŞILAŞIRSAK... Başlıklı şiirinizi okudum.
Şiirin girizgâh bendi:
Bir gün bir yerlerde karşılaşırsak Çığlıklar atarak sarılamayız Yüz yüze gelirsek ve bakışırsak Gözyaşı seline karılamayız Hiç tanımıyormuş gibi yaparak Kalabalıklara karışacağız
Davetkâr ve duygu yüklü bir giriş beytiydi. Bir zamanlar sevgili olanların ayrılık hışmına uğradıktan sonraki karşılaşmalarını imgesel bir ustalık ve yürek burkan bir sitemkârlıkla betimliyor. Şiir metni akıcı, duygu, düşünce ve hayal gücünün ustalıkla mısralara aktarıldığı sanatsal ve edebi bir akışla şiirin: ... Sevinçten çılgınca haykırmak varken Seslerin yerini sükût alacak Dünya duysun diye bağırmak varken Kalbimizdekiler gizli kalacak Hiç tanımıyormuş gibi yaparak Kalabaklıklara karışacağız ... Duygusal finali ile okuyucunun aklında haklı olarak yer edinirken, Duygusal yönden de ödün vermiyor. Yoğun duygu altında, ustalıkla kaleme alınmış, sanat ve edebi yönü kusursuz, beğenerek ve saygı duyarak okuduğum enfes şiiriniz için, gönülden tebrik ediyor kaleminizin daim olması dileklerimi iletiyorum. Her şey sizin ve sevdiklerinizin gönlüne göre olsun efendim.
Sevgi ve saygılarımla. Dr. İrfan Yılmaz. BODRUM. ---- Sözü fazla uzatmadan GÜNÜN ŞİİRİ olarak yayına giren şiiriniz hakkında izninizle görüşlerimi belirtmek istiyorum:
SONBAHAR RÜZGÂRLARI
Kalbimi dağlıyorken karasevda sam yeli Umudu buyduruyor hazin yıldız ayazı Ruhumu okşuyorken aşkın efsunlu eli Gözlerimde buz tutmuş lodosların beyazı Serapa mahrumiyet bu ne aykırı yazı
Yüreğim harlandıkça kara talih kara el Savurdu sonbaharın eteğini karayel Hayallerim yerle bir umudum sarı gazel Meltemle ne mutluyduk nasıl geçirdik yazı Serapa mahrumiyet bu ne aykırı yazı
Rüzgâr ıslık çalıyor yağmur mırıldanıyor Ağaçlar dans ediyor çimler kımıldanıyor İçimde biteviye bir ses fısıldanıyor Hüzün eşlik ediyor hazan çalıyor sazı Serapa mahrumiyet bu ne aykırı yazı
Hayallerimi yıktı kasırgası hasretin Olumsuzluktan yana emsali yok kesretin Yağmur fırtına bora zerresi yok nusretin Zamansız ayrılığın fena vurdu poyrazı Serapa mahrumiyet bu ne aykırı yazı
Onur BİLGE
Şiirinizi OKUDUM.
On dörtlü hece ile taçlanmış, 7+7 durakları hatasız, beğenerek ve kaleminize saygı duyarak okuduğum bir şiir. Şiir görüldüğü gibi duygu düşünce hayal gücü olarak çok güzel... Daha da güzel olabilir miydi diye mısra mısra inceleyip düşündüm.
SONBAHAR RÜZGÂRLARI
Başlık Kusursuz. Rüzgârı, Rüzgar olarak yanlış yazmadığınız için ilk olumlu puan başlıktan geldi.
*Kalbimi dağlıyorken karasevda sam yeli
Mısrası güzel. Zaten şiirin ilk bendi özellikle ilk mısraları güzel olmadığı zaman okuyucunun okuma isteği pek kalmıyor. Bu mısra:
Gönlümü titretirken kara sevdanın yeli
Şeklinde olsa nasıl olur diye düşündüm.
karasevda değil, kara sevda şeklinde yazılıyor. Son şiirimde geçen bu kelimeyi yanlış kullanmayayım diye imla kılavuzuna bakmıştım.
*Umudu buyduruyor hazin
Bu mısradaki donduruyor yerie buyduruyor sanısam ''u'' uymu için kullandınız. o zaman da ''hazin'' yerine ''acı'' kelimesi daha uygun olurdu çünkü ''yıldız ayazı'' hece kümesinde ''i'' harfi olmadığı için ses uyumu daha güzel olurdu.
*Ruhumu okşuyorken aşkın efsunlu eli
Bu mısranız kusursuz. Olumlu bir puan daha.
*Gözlerimde buz tutmuş lodosların beyazı
Bu mısranız ''lodosların beyazı'' ifade ve imge yönünde güçsüz ve uyumsuz kaldığını düşünüyorum. ''Buzulların beyazı'' daha şık dururdu.
*Serapa mahrumiyet bu ne aykırı yazı
Bu mısra her bendi yüklenmek zorunda kaldığı için mükemmel olmak zorundadır.
''mahrumiyet'' yerine ''mahkûmiyet'' olsa nasıl olur diye uzun uzun düşündüm. Ayrıca: 'Serapa'' değil ''Seraba'' Şeklinde olacak. Yok özel bir isimden bahsediliyorsa o zaman da ''Serap'a'' şeklinde yazılıp okurken ünsüz yumuşaması göz önüne alınıp seraba diye okunabilir.
İlk bent için söyeyeceklerim bu kadar...
İkinci bendin iki mısrası:
Yüreğim harlandıkça kara talih kara el Savurdu sonbaharın eteğini karayel
Bu iki mısra arasında anlam perçinlenmesinde sorun var
*Yüreğimi harlarken, kara talih-kara el *Savurdu sonbaharın eteğini karayel.
Şeklinde daha daha anlamlı ve perçinli olurdu diye düşünüyorum. ''-'' işareti tercihinize bağlı.
*Hayallerim yerle bir umudum sarı gazel
Bu mısra kusursuz ve şık olmuş. Olumlu bir puan daha... *Meltemle ne mutluyduk nasıl geçirdik yazı
Mısrası
Meltem esintisiyle yaşarken mutlu yazı
şeklinde olsaydı
Meltem esintisiyle yaşarken mutlu yazı Seraba mahkûmiyet bu ne aykırı yazı
Görüleceği gibi çok daha güzel bir anlam perçinlenmesi olacaktı.
Şiirin üçüncü bendi:
Rüzgâr ıslık çalıyor yağmur mırıldanıyor Ağaçlar dans ediyor çimler kımıldanıyor İçimde biteviye bir ses fısıldanıyor Hüzün eşlik ediyor hazan çalıyor sazı Serapa mahrumiyet bu ne aykırı yazı
Bu bent üzerinde biraz daha çalışılması gerekiyordu.
Çiselerken yağmuru, ıslık esen rüzgârın Ağaçlar içli raksın, çimenler ahuzarın İçimdeki fısıltı ikrarıdır inkarın Hazan nağmelerini çalarken hüznün sazı Seraba mahrumiyet bu ne aykırı yazı
Şeklinde kendimce yeniden düzenledim.
Şiirin Final bendi her zaman vurguladığım gibi şiirin akılda yer edinmesi için çok önemlidir. Final bendine bir göz atalım:
*Hayallerimi yıktı kasırgası hasretin *Olumsuzluktan yana emsali yok kesretin *Yağmur fırtına bora zerresi yok nusretin *Zamansız ayrılığın fena vurdu poyrazı *Serapa mahrumiyet bu ne aykırı yazı
İlk iki mısranın düzenlenmesi ile öyle sanıyorum ki bent daha akılda kalıcı bir vurguya kavuşmuş olur.
Düşlerimi savuran kasırgası hasretin Hayaller bile acı emsali yok kesretin *Yağmur fırtına bora zerresi yok nusretin *Zamansız ayrılığın fena vurdu poyrazı *Serapa mahrumiyet bu ne aykırı yazı
Yorumum bu kadar sevgili kardeşim. İlk kez yorumdan ziyade eleştiri mahiyetinde yapıcı olduğuna inandığım bir eleştiri kaleme aldım, bilemiyorum belki de edebiyatdefteri.com'daki en uzun yorum olmuştur. O da size kısmet oldu.
Sevgili Kardeşim Onur Bilge,
Yorumum sizi incittiyse derhal silebilirsiniz. Emin olunuz ki gücenmem. Emeğimi şu anda, annenizin ak sütü gibi gönülden helal ediyorum.
Her şey sizin ve sevdiklerinizin gönlüne göre olsun.
Sevgi ve saygılarımla. Dr. İrfan Yılmaz. BODRUM.
- İrfan Yılmaz - tarafından 12/1/2016 2:14:49 PM zamanında düzenlenmiştir.
Kalbimi dağlıyorken karasevda sam yeli Umudu buyduruyor hazin yıldız ayazı
Bu şiirin yazılma sebebinin sonbaharla birlikte rüzgârlardan, özellikle soğuk kuzey rüzgârından bahsetmek olduğunu belirteyim. O nedenle içinde mümkün olduğunca rüzgâr ismi geçmiştir. Samyeli, yıldız, lodos, karayel, kasırga, fırtına, bora, poyraz gibi…
Burada dağlanan bir kalp ve kavurucu bir çöl rüzgârı uyum içinde olup, alt dizedeki buydurmak, hazin, yıldız ve ayaz sözcükleriyle tezat teşkil etmektedir. Yıldız kuzey rüzgârıdır. Tenasüple tezat birlikte boy göstermektedir. Öyle bir yanmak ve öyle bir donmak, uyumlu ve zıt sözcüklerin bir arada kullanılmasıyla sanırım bundan daha iyi ifade edilemezdi.
Buydurmak ve dondurmak olayında, donmak fiili daha sonra kullanılacağı için aynı sözcüğü iki kez kullanmaktan, yani tekrardan kaçınmak istedim. Halk edebiyatına ait olan bu türde yöresel sözcüklerin de kullanılması gerektiği kanısındayım.
”Gönlümü titretirken kara sevdanın yeli”
Bu dizeyi seçenek olarak sunmuşsunuz. Kara sevda yakıcıdır. Titretmez, yakar! Yel az kalır onu ifade etmek için. Yel, belli belirtisiz bir esintidir. Çok da tesiri yoktur. Aşkın kavuruculuğunu ancak sam yeli gibi yakıcı bir çöl rüzgârı tam anlamıyla ifade edebilirdi. O nedenle şöyle bir ürpertebilecek hafif bir esinti yerine yakıp dağlayıcı sam yelini tercih ettim. Üstelik karayel sözcüğündeki yeli de tekrarlamamış oldum.
Kara ve sevda sözcükleri halk ağzında o kadar kaynaşmış ki, imla kurallarına baş kaldırıyor ve ben düşündüm ve bitişik daha şık duracaklarına karar verdim. Karaca Oğlan pek de anlamlı gelmiyor ama Karac’oğlan harika!.. Öyle değil mi!? Bu da böyle bir seçim işte! Zaten zamanla o kuralı değiştirip, kara yel nasıl karayel halini aldıysa kara sevda nedeniyle kavuşamayan bu birbirine âşık iki sözcüğümüz de sonunda kaynaşarak vuslata erecekler.
Umudu buyduruyor hazin yıldız ayazı
Bu mısrada sadece U uyumu değil, Y uyumu da var. “Hazin'' yerine ''acı'' kelimesini neden mi kullanmadım? Sadece harf uyumu için anlamdan vazgeçmemek için… Orada İ uyumu yok olabilir ama “hazin” ve “ayaz” arasında A ve Z sarmaş dolaş… Bilirsiniz ki aradığınız uyum, sadece sesli harfler arasında olmaz. Sadece asonans yok ki edebiyatta! Asonansın yanı sıra Aliterasyon diye bir şey de var!
”Gözlerimde buz tutmuş lodosların beyazı”
“Buz tutmuş buzulların beyazı” mı deseydim!? Sizce daha mı anlamlı olurdu!? Burada buzullar mı var! Rüzgârlardan bahsediyoruz. Kullanabildiğimiz kadar çok rüzgâr adını bir araya getirmeye çalışıyoruz. Bunca rüzgârın içinde buz getirmek için kutuplara gitmeye ne gerek var!? Hiçbir şair şiirini açıklamaz ama ben size bu dizeyi açıklayayım ki aklınız kutuplarda kalmasın.
Şairin gözyaşları gözlerinde donmuş. Gözler, lodoslarla donmuş. Sular donunca beyazlaşmazlar mı! Ya göz akı üstündeki görünümü nasıl olur? Hayale sınır yok! Yaz çiz, karala!.. Şair, lodosları gözlerinde gözyaşlarıyla bembeyaz buz haline getirmişse, imgelerin kralını yapmış demektir! Bu zamana kadar hiçbir şair gözlerdeki hasret yaşlarını lodoslarla donduramamıştı, ben dondurmuşum. Daha ne!?
”Serapa mahrumiyet bu ne aykırı yazı”
Bu dizenin görevi bilinmektedir ve özenle seçilmiştir. Şayet ''mahrumiyet'' yerine ''mahkûmiyet'' olsaydı, anlam bir yerle, bir mekânla sınırlandırılmış olurdu. Halbuki mahrumiyet her güzellikten… Güneyden, yazdan, sevgiliden, sıladan, yakınlıktan… Saymakla bitmeyecek kadar çok sıcak ve ılık yer, mevsim, kişi, hava ve duygudan mahrumiyet söz konusu… Bir yerde bir şeye mahkûmiyet değil, anlatılmak istenen. Arzulanan her şeyden mahrum kalmak…
İşte “mahrumiyet” i “mahkûmiyet”le değiştirmek istemenize sebep olan sözcüğe geldi sıra! “Serapa'' başka bir şey, 'serap'' başka bir şey! Ne isimden ne de seraptan bahsediyorum!
SERAPA: (Belirteç) Bütün olarak, tümüyle, baştan ayağa, baştan başa. SERAP: (Ad) Çölde, uzaktan su ve yeşillik gibi görünen ışık yanıltmacı.
Ben SERAPA diyorum, siz serapla ilişkilendirmeye çalışıyor, en büyük yanılgıya da burada düşüyorsunuz.
Yüreğim harlandıkça kara talih kara el Savurdu sonbaharın eteğini karayel
Burada da başka bir hataya düşmüşsünüz. Yüreği harlandıran gizli olan sözcüklerdir. Aşk alazı, hasret rüzgârı… Bunlar yakıcı sözcüklerdir. Karayel soğuktur. Yüreği harlandırmaz, aksine ferahlatır. O zaman anlam kökünden bozulur!
Kara talih, kara el, karayel, sonbaharın eteğini savuran etkenler… Burada anlatım hatası değil, anlama noksanlığından söz edilebilir.
”Meltemle ne mutluyduk nasıl geçirdik yazı” yerine:
“Meltem esintisiyle yaşarken mutlu yazı” denmez. Şiirde devrik cümleler, kırık anlatımlar olur. Meltem dedikten sonra neden esinti diyeyim ki!’? Meltem zaten esintidir. Çok hafif bir güney rüzgârıdır. Bunu bilmeyen var mı ki o dar yerde açıklamaya ya da pekiştirmeye gerek duyayım!? O nedenle sunduğunuz seçenekteki anlatım nesre yakındır, öyle bir söylemde şiirsellik yoktur.
”Meltemle ne mutluyduk nasıl geçirdik yazı”
Burada yazın bitmesi, orta yaş döneminin bitmesi demektir. Aşkın doya doya, kıyasıya yaşandığı dönem diyelim. Sonbahar, daha sonraki çağdır, bildiğiniz gibi. Bu şiirde, yaz aşkının yanı sıra insan hayatının çağlarından da bahsedilmekte ama bazı okuyucu bunu ayırt eder, bazısı edemeyebilir. Ayrıca meltem, okyayıcı ve serinletici bir rüzgâr olup, özlenen, beklenen, mutlu edendir ki bu sözcükle, o mevsimdeki, aynı zamanda o çağdaki huzur ve mutluluk veren her şey birden anlatılmaktadır. Tek sözcükle pek çok şey… Bu da bir sanattır. Dikkâtinizi çekmek istedim. Buradaki anlamı sadece esinti gibi kuru bir anlam değildir. Derinliğine bakmalısınız.
”Rüzgâr ıslık çalıyor yağmur mırıldanıyor Ağaçlar dans ediyor çimler kımıldanıyor İçimde biteviye bir ses fısıldanıyor Hüzün eşlik ediyor hazan çalıyor sazı Serapa mahrumiyet bu ne aykırı yazı”
Bu bentte sonbahar tasvir ediliyor. Bir sahne gözler önüne seriliyor ve seslendiriliyor. Buraya kadar tek ses vardı. Şairin sesi… Burada çok ses var. Burada tam bir cümbüş var. Mırıltı, kıpırtı, fısıltı, şırıltı, hüzünlü türküler… Üstelik biteviye bir iç ses… Tebrik edilesi bir durum saptaması… Öyleyken beğenilmemiş olmaması çok garip!
Ben gerekenin gerektiği gibi verildiğine karar vermiş böylece kaydetmişim, gerekeni verememiş olduğum kanısında olan şair arkadaşlar, gerekenleri içeren nazireler yazabilirler. Mutlu olurum.
”Çiselerken yağmuru, ıslık esen rüzgârın” Rüzgâr ıslık esmez. Onun için böyle yazılamaz. Islık çalabilir. Rüzgârın ıslığından bahsedilebilir. Islık esen rüzgâr diye bir şey yoktur, olamaz! Bunu kimse kabul edemez!
”Ağaçlar içli raksın, çimenler ahuzarın” Hani bunu gerisi? Anlam muallakta sallanmakta… Nereye oturtacaksınız bu dizeyi? Raksın, ahuzarın nesi? Ne olmuş bunlara? Yok! Anlamsız kalmış arada… Ne için? Yer doldurmak için… Benim böyle boşlukta, ortada anlamsız anlamsız duran, yer tutucu dizeler kullanmaya ihtiyacım olmadı, olmaz!
”İçimdeki fısıltı ikrarıdır inkarın” İnkâr olur. İnkar olmaz! Ne ikrârı? Neyi inkâr ediyoruz? Burada böyle bir şey yok! Ne inkâr var ne itiraz ne de ikrara gerek!.. Uyak yapacağım diye saçmalamaya gerek yok! O nedenle bu şiire böyle bir dize yazılamaz! Tamamen alakasız çünkü.
”Şeklinde kendimce yeniden düzenledim.” diyorsunuz ki hiçbir şair, hiçbir şairin şiirine müdahale edemez, asla restore edemez, kendince düzenleyemez! Ancak nazire yazabilir, sadece ve sadece seçenek sunabilir, tavsiyelerde bulunabilir.
Hayallerimi yıktı kasırgası hasretin Olumsuzluktan yana emsali yok kesretin Yağmur fırtına bora zerresi yok nusretin Zamansız ayrılığın fena vurdu poyrazı Serapa mahrumiyet bu ne aykırı yazı
”İlk iki mısranın…” demişsiniz. Mısranın olmaz. Mısraın olur. Orada N düşer. Ünlü düşmesi deniyor.
”Düşlerimi savuran kasırgası hasretin” seçeneğini sunmuşsunuz. Bence yetersiz… Savurmak ayrı şey, yıkmak ayrı şey! Bir bina yıkılınca yeniden yapılması gerekir. Kökten mahvolmuştur! Savrulan, nesnelerdir ki bulunur, toplanır, bir araya getirilip yerlerine konabilir. Burada şair, bir yıkımdan söz etmekte… Onun için o sözcük yetersiz kalmaktadır. Ondan tercih edilmemiştir. Bu bir! İkincisi, etekler savruldu zaten bir de düşleri mi savuracağız!? Tekrar olmaz mı!? Yeter savrulan, savrulduğu kadar savruldu zaten. Başka öneriniz varsa alayım.
”Hayaller bile acı emsali yok kesretin” Neyin kesretinin? Demezler mi adama!? Kesret sallantıda, boşlukta… Bunlara dikkat edin, lütfen! Şair, olumsuzlukların kesretinden, çokluğundan bahsediyor. Kesret sözcüğünü sadece uyak yapmak için kullanmamış. Bilinçli kullanmış. Kullandığınız sözcük nereye dayanacak? Cevap yok! Muallakta…
Yorumunuz için teşekkürler… Umarım herkes için faydalı olmuştur. Yorumuma da cevap yazabilirsiniz. Sabahlara kadar şiir tartışabiliriz. Bu beni hiç mi hiç rahatsız etmez! Aksine son derece mutlu eder.
Tenezzül etmişsiniz, değer ve bu kadar emek vermişsiniz. Ben de sadece GÜNÜN ŞİİRLERİ ve YAZILARI için emek sarf ederim ama döktüğüm emeğe değecekse… Değmeyecekse tek sözcük bile yazmam. Çünkü zaten iler tutar yeri yoktur! Demek ki şiirimi önemsemişsiniz.
Ben yoruma cevap da, şiirime savunma da yazmam, genelde. Nasıl olsa şöyle dediler böyle dediler diye her akla uyarak şaşkına dönecek değilim! Tek harfine dokunacak da değilim. Ben düşünmüş, ben öyle olması gerektiğine inanmışım. Hatasıyla kusuruyla evlat benimdir. Kaşını koparttırmam, gözünü oydurtmam. Buna gerek de duymam.
Yorumunuzu, bu zamana kadar yaptığım gibi etkin yorum seçeceğim. Ben övgüden çok yergileri seçerim. Merak etmeyin. Çünkü övgüden yazan dahil kimseye fayda gelmez. Eleştiriden, yergiden çok kişi istifade eder.
Kalbimi dağlıyorken karasevda sam yeli Umudu buyduruyor hazin yıldız ayazı
Bu şiirin yazılma sebebinin sonbaharla birlikte rüzgârlardan, özellikle soğuk kuzey rüzgârından bahsetmek olduğunu belirteyim. O nedenle içinde mümkün olduğunca rüzgâr ismi geçmiştir. Samyeli, yıldız, lodos, karayel, kasırga, fırtına, bora, poyraz gibi…
Burada dağlanan bir kalp ve kavurucu bir çöl rüzgârı uyum içinde olup, alt dizedeki buydurmak, hazin, yıldız ve ayaz sözcükleriyle tezat teşkil etmektedir. Yıldız kuzey rüzgârıdır. Tenasüple tezat birlikte boy göstermektedir. Öyle bir yanmak ve öyle bir donmak, uyumlu ve zıt sözcüklerin bir arada kullanılmasıyla sanırım bundan daha iyi ifade edilemezdi.
Buydurmak ve dondurmak olayında, donmak fiili daha sonra kullanılacağı için aynı sözcüğü iki kez kullanmaktan, yani tekrardan kaçınmak istedim. Halk edebiyatına ait olan bu türde yöresel sözcüklerin de kullanılması gerektiği kanısındayım.
”Gönlümü titretirken kara sevdanın yeli”
Bu dizeyi seçenek olarak sunmuşsunuz. Kara sevda yakıcıdır. Titretmez, yakar! Yel az kalır onu ifade etmek için. Yel, belli belirtisiz bir esintidir. Çok da tesiri yoktur. Aşkın kavuruculuğunu ancak sam yeli gibi yakıcı bir çöl rüzgârı tam anlamıyla ifade edebilirdi. O nedenle şöyle bir ürpertebilecek hafif bir esinti yerine yakıp dağlayıcı sam yelini tercih ettim. Üstelik karayel sözcüğündeki yeli de tekrarlamamış oldum.
Kara ve sevda sözcükleri halk ağzında o kadar kaynaşmış ki, imla kurallarına baş kaldırıyor ve ben düşündüm ve bitişik daha şık duracaklarına karar verdim. Karaca Oğlan pek de anlamlı gelmiyor ama Karac’oğlan harika!.. Öyle değil mi!? Bu da böyle bir seçim işte! Zaten zamanla o kuralı değiştirip, kara yel nasıl karayel halini aldıysa kara sevda nedeniyle kavuşamayan bu birbirine âşık iki sözcüğümüz de sonunda kaynaşarak vuslata erecekler.
Umudu buyduruyor hazin yıldız ayazı
Bu mısrada sadece U uyumu değil, Y uyumu da var. “Hazin'' yerine ''acı'' kelimesini neden mi kullanmadım? Sadece harf uyumu için anlamdan vazgeçmemek için… Orada İ uyumu yok olabilir ama “hazin” ve “ayaz” arasında A ve Z sarmaş dolaş… Bilirsiniz ki aradığınız uyum, sadece sesli harfler arasında olmaz. Sadece asonans yok ki edebiyatta! Asonansın yanı sıra Aliterasyon diye bir şey de var!
”Gözlerimde buz tutmuş lodosların beyazı”
“Buz tutmuş buzulların beyazı” mı deseydim!? Sizce daha mı anlamlı olurdu!? Burada buzullar mı var! Rüzgârlardan bahsediyoruz. Kullanabildiğimiz kadar çok rüzgâr adını bir araya getirmeye çalışıyoruz. Bunca rüzgârın içinde buz getirmek için kutuplara gitmeye ne gerek var!? Hiçbir şair şiirini açıklamaz ama ben size bu dizeyi açıklayayım ki aklınız kutuplarda kalmasın.
Şairin gözyaşları gözlerinde donmuş. Gözler, lodoslarla donmuş. Sular donunca beyazlaşmazlar mı! Ya göz akı üstündeki görünümü nasıl olur? Hayale sınır yok! Yaz çiz, karala!.. Şair, lodosları gözlerinde gözyaşlarıyla bembeyaz buz haline getirmişse, imgelerin kralını yapmış demektir! Bu zamana kadar hiçbir şair gözlerdeki hasret yaşlarını lodoslarla donduramamıştı, ben dondurmuşum. Daha ne!?
”Serapa mahrumiyet bu ne aykırı yazı”
Bu dizenin görevi bilinmektedir ve özenle seçilmiştir. Şayet ''mahrumiyet'' yerine ''mahkûmiyet'' olsaydı, anlam bir yerle, bir mekânla sınırlandırılmış olurdu. Halbuki mahrumiyet her güzellikten… Güneyden, yazdan, sevgiliden, sıladan, yakınlıktan… Saymakla bitmeyecek kadar çok sıcak ve ılık yer, mevsim, kişi, hava ve duygudan mahrumiyet söz konusu… Bir yerde bir şeye mahkûmiyet değil, anlatılmak istenen. Arzulanan her şeyden mahrum kalmak…
İşte “mahrumiyet” i “mahkûmiyet”le değiştirmek istemenize sebep olan sözcüğe geldi sıra! “Serapa'' başka bir şey, 'serap'' başka bir şey! Ne isimden ne de seraptan bahsediyorum!
SERAPA: (Belirteç) Bütün olarak, tümüyle, baştan ayağa, baştan başa. SERAP: (Ad) Çölde, uzaktan su ve yeşillik gibi görünen ışık yanıltmacı.
Ben SERAPA diyorum, siz serapla ilişkilendirmeye çalışıyor, en büyük yanılgıya da burada düşüyorsunuz.
Yüreğim harlandıkça kara talih kara el Savurdu sonbaharın eteğini karayel
Burada da başka bir hataya düşmüşsünüz. Yüreği harlandıran gizli olan sözcüklerdir. Aşk alazı, hasret rüzgârı… Bunlar yakıcı sözcüklerdir. Karayel soğuktur. Yüreği harlandırmaz, aksine ferahlatır. O zaman anlam kökünden bozulur!
Kara talih, kara el, karayel, sonbaharın eteğini savuran etkenler… Burada anlatım hatası değil, anlama noksanlığından söz edilebilir.
”Meltemle ne mutluyduk nasıl geçirdik yazı” yerine:
“Meltem esintisiyle yaşarken mutlu yazı” denmez. Şiirde devrik cümleler, kırık anlatımlar olur. Meltem dedikten sonra neden esinti diyeyim ki!’? Meltem zaten esintidir. Çok hafif bir güney rüzgârıdır. Bunu bilmeyen var mı ki o dar yerde açıklamaya ya da pekiştirmeye gerek duyayım!? O nedenle sunduğunuz seçenekteki anlatım nesre yakındır, öyle bir söylemde şiirsellik yoktur.
”Meltemle ne mutluyduk nasıl geçirdik yazı”
Burada yazın bitmesi, orta yaş döneminin bitmesi demektir. Aşkın doya doya, kıyasıya yaşandığı dönem diyelim. Sonbahar, daha sonraki çağdır, bildiğiniz gibi. Bu şiirde, yaz aşkının yanı sıra insan hayatının çağlarından da bahsedilmekte ama bazı okuyucu bunu ayırt eder, bazısı edemeyebilir. Ayrıca meltem, okyayıcı ve serinletici bir rüzgâr olup, özlenen, beklenen, mutlu edendir ki bu sözcükle, o mevsimdeki, aynı zamanda o çağdaki huzur ve mutluluk veren her şey birden anlatılmaktadır. Tek sözcükle pek çok şey… Bu da bir sanattır. Dikkâtinizi çekmek istedim. Buradaki anlamı sadece esinti gibi kuru bir anlam değildir. Derinliğine bakmalısınız.
”Rüzgâr ıslık çalıyor yağmur mırıldanıyor Ağaçlar dans ediyor çimler kımıldanıyor İçimde biteviye bir ses fısıldanıyor Hüzün eşlik ediyor hazan çalıyor sazı Serapa mahrumiyet bu ne aykırı yazı”
Bu bentte sonbahar tasvir ediliyor. Bir sahne gözler önüne seriliyor ve seslendiriliyor. Buraya kadar tek ses vardı. Şairin sesi… Burada çok ses var. Burada tam bir cümbüş var. Mırıltı, kıpırtı, fısıltı, şırıltı, hüzünlü türküler… Üstelik biteviye bir iç ses… Tebrik edilesi bir durum saptaması… Öyleyken beğenilmemiş olmaması çok garip!
Ben gerekenin gerektiği gibi verildiğine karar vermiş böylece kaydetmişim, gerekeni verememiş olduğum kanısında olan şair arkadaşlar, gerekenleri içeren nazireler yazabilirler. Mutlu olurum.
”Çiselerken yağmuru, ıslık esen rüzgârın” Rüzgâr ıslık esmez. Onun için böyle yazılamaz. Islık çalabilir. Rüzgârın ıslığından bahsedilebilir. Islık esen rüzgâr diye bir şey yoktur, olamaz! Bunu kimse kabul edemez!
”Ağaçlar içli raksın, çimenler ahuzarın” Hani bunu gerisi? Anlam muallakta sallanmakta… Nereye oturtacaksınız bu dizeyi? Raksın, ahuzarın nesi? Ne olmuş bunlara? Yok! Anlamsız kalmış arada… Ne için? Yer doldurmak için… Benim böyle boşlukta, ortada anlamsız anlamsız duran, yer tutucu dizeler kullanmaya ihtiyacım olmadı, olmaz!
”İçimdeki fısıltı ikrarıdır inkarın” İnkâr olur. İnkar olmaz! Ne ikrârı? Neyi inkâr ediyoruz? Burada böyle bir şey yok! Ne inkâr var ne itiraz ne de ikrara gerek!.. Uyak yapacağım diye saçmalamaya gerek yok! O nedenle bu şiire böyle bir dize yazılamaz! Tamamen alakasız çünkü.
”Şeklinde kendimce yeniden düzenledim.” diyorsunuz ki hiçbir şair, hiçbir şairin şiirine müdahale edemez, asla restore edemez, kendince düzenleyemez! Ancak nazire yazabilir, sadece ve sadece seçenek sunabilir, tavsiyelerde bulunabilir.
Hayallerimi yıktı kasırgası hasretin Olumsuzluktan yana emsali yok kesretin Yağmur fırtına bora zerresi yok nusretin Zamansız ayrılığın fena vurdu poyrazı Serapa mahrumiyet bu ne aykırı yazı
”İlk iki mısranın…” demişsiniz. Mısranın olmaz. Mısraın olur. Orada N düşer. Ünlü düşmesi deniyor.
”Düşlerimi savuran kasırgası hasretin” seçeneğini sunmuşsunuz. Bence yetersiz… Savurmak ayrı şey, yıkmak ayrı şey! Bir bina yıkılınca yeniden yapılması gerekir. Kökten mahvolmuştur! Savrulan, nesnelerdir ki bulunur, toplanır, bir araya getirilip yerlerine konabilir. Burada şair, bir yıkımdan söz etmekte… Onun için o sözcük yetersiz kalmaktadır. Ondan tercih edilmemiştir. Bu bir! İkincisi, etekler savruldu zaten bir de düşleri mi savuracağız!? Tekrar olmaz mı!? Yeter savrulan, savrulduğu kadar savruldu zaten. Başka öneriniz varsa alayım.
”Hayaller bile acı emsali yok kesretin” Neyin kesretinin? Demezler mi adama!? Kesret sallantıda, boşlukta… Bunlara dikkat edin, lütfen! Şair, olumsuzlukların kesretinden, çokluğundan bahsediyor. Kesret sözcüğünü sadece uyak yapmak için kullanmamış. Bilinçli kullanmış. Kullandığınız sözcük nereye dayanacak? Cevap yok! Muallakta…
Yorumunuz için teşekkürler… Umarım herkes için faydalı olmuştur. Yorumuma da cevap yazabilirsiniz. Sabahlara kadar şiir tartışabiliriz. Bu beni hiç mi hiç rahatsız etmez! Aksine son derece mutlu eder.
Tenezzül etmişsiniz, değer ve bu kadar emek vermişsiniz. Ben de sadece GÜNÜN ŞİİRLERİ ve YAZILARI için emek sarf ederim ama döktüğüm emeğe değecekse… Değmeyecekse tek sözcük bile yazmam. Çünkü zaten iler tutar yeri yoktur! Demek ki şiirimi önemsemişsiniz.
Ben yoruma cevap da, şiirime savunma da yazmam, genelde. Nasıl olsa şöyle dediler böyle dediler diye her akla uyarak şaşkına dönecek değilim! Tek harfine dokunacak da değilim. Ben düşünmüş, ben öyle olması gerektiğine inanmışım. Hatasıyla kusuruyla evlat benimdir. Kaşını koparttırmam, gözünü oydurtmam. Buna gerek de duymam.
Yorumunuzu, bu zamana kadar yaptığım gibi etkin yorum seçeceğim. Ben övgüden çok yergileri seçerim. Merak etmeyin. Çünkü övgüden yazan dahil kimseye fayda gelmez. Eleştiriden, yergiden çok kişi istifade eder.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.