2
Yorum
8
Beğeni
0,0
Puan
4055
Okunma

Kapımda
Heybesinde kırkyama sevdâsını omuzlamış
Sessiz yorgun bir Sonbahar
Parmakuçlarımda
Şâirine başkaldıran
Bir cehennem dolusu kelâm-ı hâr
Ömrümü her anına çaput çaput bağladığım
Tenimden mevsimlerini kemik kemik söken ömr-ü Yâr
N’eyleyim
Saç tellerimde es veren Hüzzâm yağmuru
N’edeyim
Ağyarla gönlüme nağme nağme perdelenen surûru
Hangi yana dönsem kıblesizim yönsüzüm
Hangi ahla dövünsem
Hangi aşkla dövülsem
İğne iplik teğellenir gözlerime
O ıslak yüzün
Yok şekvâm inan
Bilirim
En çok da bu mevsimde yakışır
Aşık’a hüzün
Antik bir hüznün taş sokaklarında
Gözlerimin gemini parçalayan tuzuyla mahmuzladığım
Nişaburek nağmeli nallarıyla
Tımar edilmemiş bir yılkı bedeviyeti
Otağ kurar göğsümde
Uzun etegini
Semânın abûs tirşe yüzüne savuran
Bir Kahkeşan’ın
Bir Samanuğrusu’nun ellerinden kayıyor ellerim
Feyezân seyyal yangınını tenimde söndüren
Birkaç müntehir nova
Ben yine gurbetim kendime
Ben niye elgin
YanSızım
Bunca telâşesi bir kafeslik yüreğimin
Avuçlayarak asûmânın çarşafını
Sektirişim nücûmu
Apalak döşüne Şems’in
Onca kampana
Onca helâcan
Ayak direyişi
Geçtiğin sokaklardan esrik gölgemin
Bir şiirin saçlarına dökülüşü
G’ece g’ece ellerimin
İçirişim dudaklarına
İbrişim ibrişim
Damağımda kalan son kafiye telvesini
Bir Eylül başı
Bağbozumunu meze diye ezişim
Hicazkâr bir meyin kadehinde
Onca tantana
Onca heyacan
Sana mıydı
Boşuna mıydı