0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
699
Okunma
Onlarca kadın gülüyor bana
rengarenk yırtık giysiler içinde
sanki yüzlerce, binlerce, yüzbinlerce
okunmuş sararık kitaplar gibiler
yorgun balıkçı sanki şansını deniyor
hareket ediyor göğüsler
oysa ben uzaklardayım tek başıma
duygular pekmez tortusu
duygular uzak ve sanki içbükey tanısı
duygular dağda kar fırtınası
ve iyi bilirim
hep bizleymişçesine
geçitteki krallığa atfedercesine
yükseklerdeydi o küçük sınır kapısı..
eski bir pınar donmuş Meroker’de
soğuğu sızlıyor kaburgalarımda
okunmuş kitaplar bana eski noellerden anlatıyor
beyaz ormanda tavşanla!
küçük Linda’nın dostluğunu
beni anlamayan Lapon aryaları söylüyor
dinlemiyorum oysa
yükseklerde o sınır kapısına yaklaşıyoruz
türküler yankılanıyor kulaklarımda
noel çoktan bitti
pentikost yortusudur yaklaşan
kulağımdaki o koyu kahverengi radyo tiyatrosunu
Beyaz Yılan rock grubunun
Uranüs’e iniş yaparmışçasına apansızlığını
kadınları değil, on yılda bir duyduğum o heyecanlarını
dağları değil, yalnız kulübelerini
köleliği değil, karayeli, özgürlüğü, yaratmayı, sevmeyi...
...okunmuş o sevgili kitapları okumayı seviyorum, doya doya
Storlien istasyonunun yaşlı kadın kondüktörü
alay ediyor benimle,
‘‘senin trenin sabah erkenden geçti gitti’’
‘‘sen kaçırdın yine’’
oysa ben ‘hep trenlerin geceleyin kalkanını sevdim’
diyorum içimden
gece kalkan trenlerde tanıştım
nice anıların şöleni şu gurbetle
geceleri bekledim bu trenleri
onlarca alaycı, çıtkırıldım, ipe sapa gelmez
ama pek de cesur kadının heyecanında
onlarla vardım
oturuyorum Canon Bar’da şimdi
Veronica teyze; ‘‘bir kahve daha verir misin?’’
tipi iniyor kemanın tellerine
kapılar gıcırdıyor, mavi anemonlar donuk
yükseklerdeki sınır kapısından az ileride
ellerimin arasına alıyorum avare başımı
…
Cem Güneş