Yürüyorduk gün aşağı tepeler
A
mortiden çıkmış bir hayatın şeceresi
İstimlâk kurbağa sesleri dere boyu
Yakalar kurbağa prensesi
Bir latin çiçeği latife gibi latin alfebesinde
Kuzu postuna bürünmüş yalıtım
Eskimo cepkeni alerko ısıtma sistemi
güneş enerjisiyle işlenen toprak
Güne merhaba demeden
Kaçacak
Bir delil rotüştü ay parlayan
yıldızlar
Bir eylül
sevdasını bitiriverdi şıkıdım yaz
Yitiverdi
Gelincikler arsız akşam sefaları
Yol boyu dikilen elentirik direkleri
Bir yaraya merhem olan aynisefâ
çiçekleri gibi aydınlatacak
Erken çöken akşamları ve karanlık
geceleri
İçim içime sığmıyor
Kırk kralla
barışık
yıldızlar
Ağlasan bilmez
Gülsen bilmez
Yolsan bilmez
gecenin saçlarını övünür
Kimsesiz düşsel anılar avuntusunda
İz söz avunmaz olur artık iç ses
Yüzyıllık allık sürmeye hazırlanıyor yanaklarına güz
Dağlarına rastık
Umuda bir
mavi gülüş
Sarı kurdeleler takmış ağaçlar yapraklarına
Ağıza çalınan bir parmak balın tadı damakta
Takvimlere birer öpücük kondurup gidiyor
Tarihe bir parmak damgası vuruyor
Soğan
ekmek yiyelim dön gel zeynebim türkünü söyler
vakit Bu yılda göç etti ardıç kuşları bozkırların başı ağardı
Eşikte kış kokusu!
Yaşlanıyor yağan
yağmurlar gibi
İhtiyarlıyor soluk benizli ayın yüzünde
Her gün bir gün daha el etek çekerken
gece Şu iğreti
dünyada
Ben sen o
Ve birde kurbağa ıslık çalıyoruz
Veda eden yaz/lar…
Nurten Ak Aygen
19.09.2016