Yeniçeriler Osmanlı tarihinin en ilginç kurumlarından biri, hem disiplinleri hem de zamanla bozulan dramatik yapısının ele alındığı, Yeniçeri ocağının son dönemlerinde ki ahlaki çöküşü ile idealis...
Yeniçeri Ocağı'nda artık "Kemal Ağa"nın adının efsaneye dönüştüğü bir dönemi işaretliyordu. Onun liderliği, sadece askeri zaferlerle değil, kurduğu istihbarat ağı ve adalet anlayışıyla da desteklenmiş, ocağı hem güçlendirmiş hem de itibarını yüceltmişti. Ancak Kemal, Murat Ağa ve Ali Ağa'nın mirasını taşımanın, sadece dış tehditlerle değil, içerideki en derin yaralarla da yüzleşmek anlamına geldiğini biliyordu.
Bir bahar sabahı, Divan-ı Hikmet'in toplantısında, yaşlı bir yeniçeri olan ve uzun yıllar sınır kalelerinde hizmet etmiş Süleyman Çavuş, ayağa kalktı. Yüzü, yılların yorgunluğunu ve bastırılmış bir acıyı taşıyordu. "Kemal Ağa," dedi, sesi titreyerek, "Ben Hisarkale'de görev yaparken... bir baskında, oğlumu kaybettim. Onu, bizi arkadan vuran bir aşiretin hançeri değil, yanlış istihbaratın kurbanı olarak toprağa verdim. O gün bugündür içimde bir ateş yanar. Ama bugün, bu divanda, adaletin sadece düşman için değil, kendi hatalarımız için de geçerli olduğunu görmek istiyorum."
Süleyman Çavuş'un sözleri, divanda buz gibi bir sessizlik yarattı. Bu, ocağın karanlıkta kalmış, konuşulması tabu bir gerçeğiydi: Hatalar, yanlış kararlar ve bunların bedelini ödeyen masum canlar.
Kemal, yerinden kalktı. Yüzü ciddi, ama gözlerinde bir merhamet vardı. "Süleyman Çavuş," dedi, "Senin acın, hepimizin acısıdır. Ve evet, adalet sadece dışarıdaki düşman için değildir. Gerçek adalet, en çok, kendi hatalarımızla yüzleştiğimizde anlam kazanır."
Kemal, o gün, "Divan-ı İstinaf" adını verdiği yeni bir birim kurulmasını teklif etti. Bu divan, geçmişte alınan askeri kararların, özellikle de istihbarat hatalarının veya stratejik yanlışların masaya yatırılacağı, adil ve şeffaf bir yapı olacaktı. Amacı, suçlu aramak değil, ders çıkarmak ve bir daha aynı acıların yaşanmamasını sağlamaktı.
Bu radikal karar, ocak içinde büyük bir dirençle karşılaştı. "Ocak içi işler deşilmez!" diyenler, "İtibarımız zedelenir!" diye haykıranlar oldu. Hatta Yılmaz bile başta tereddüt etti. "Kemal Ağa," dedi, "Bu, belki de fazla ileri gitmektir. Geçmişi deşmek, yaraları açar."
Kemal, belindeki lacivert hançere dokundu. "Yılmaz, Murat Ağa buna 'hikmet' derdi. Hikmet, sadece geleceği doğru kurmak değil, geçmişin doğru anlaşılmasını da sağlamaktır. Bir ağaç, kökleri çürümüşse ayakta kalamaz. Bizim köklerimiz, şeffaflık ve özeleştiridir."
Kemal kararından dönmedi. Divan-ı İstinaf, titizlikle çalışmaya başladı. Eski kayıtlar incelendi, tanıklar dinlendi. Süleyman Çavuş'un oğlunun ölümüne yol açan olay aydınlatıldı: Gerçekten de yanlış bir istihbarat ve aceleci bir karar söz konusuydu. Kemal, tüm ocağın önünde, bu hataları resmen kabul etti. Süleyman Çavuş'a, oğlunun itibarının iade edildiğini, adının "şehit" olarak yazılacağını bildirdi.
Bu olay, ocağın ruhunda bir devrim yarattı. Askerler, liderlerinin kusursuz olmadığını, ama hataları kabul edip düzeltecek kadar güçlü ve onurlu olduğunu gördü. Bu, güveni katladı, bağlılığı perçinledi.
Bu sırada, Kemal, ocakta yeni bir yetenek keşfetti: Süleyman Çavuş'un torunu, on dört yaşındaki Hasan. Hasan, zeki, araştırmacı ve son derece duyarlı bir gençti. Dedesiyle gelen acıyı içinde taşıyor, ancak onu bir kin değil, daha iyisini inşa etme arzusuna dönüştürüyordu.
Kemal, Hasan'ı yanına aldı. Ona sadece kılıç kullanmayı değil, okumayı, yazmayı, farklı dilleri ve en önemlisi, geçmiş kayıtları incelemeyi öğretti. Hasan, Divan-ı İstinaf'ın en genç ve en hevesli katılımcısı oldu. Geçmişin hatalarından ders çıkarmak, onun tutkusu haline geldi.
Yıllar, Kemal'in saçlarını ağarttı, sırtını biraz daha eğdi. Artık o da, tıpkı Ali Ağa gibi, çoğunlukla avludaki çınarın altında oturuyor, Hasan'ın ve diğer gençlerin gelişimini izliyordu. Bir gün, Hasan'a, lacivert hançeri gösterdi. "Bunu sana vermeyeceğim," dedi Kemal, genç çırağının şaşkın bakışları arasında. "Çünkü bu hançerin temsil ettiği şey, artık sadece bu nesnede değil, ocak içinde yarattığımız bu yeni gelenekte, bu şeffaflık anlayışında yaşıyor. Senin görevin, bu geleneği sürdürmek, onu daha da ileri taşımak."
Hasan, bu sözleri derinden anladı. Mirasın, fiziksel bir nesneden çok, bir ruh olduğunu kavradı.
Kemal Ağa, bir kış akşamı, huzur içinde vefat etti. Onu, sadece bir komutan olarak değil, ocağın vicdanı olarak uğurladılar. Yılmaz, artık yaşlanmış ve bilgeleşmiş biri olarak, onun en yakın dostu sıfatıyla cenazede konuştu: "O, bize sadece nasıl savaşılacağını değil, nasıl insan kalınacağını öğretti."
Hasan ise, artık "Hasan Efendi" olarak anılıyor, Divan-ı İstinaf'ın başına geçmişti. Onun liderliğinde, ocak, geçmişle yüzleşmeyi ve ders almayı bir disiplin haline getirdi.
Yeniçeri Ocağı'nın avlusunda, çınar ağacının altında artık Hasan oturuyor, yeni acemi oğlanlara, sadece kılıç kullanmayı değil, kayıtları okumayı, geçmişi anlamayı öğretiyordu. Lacivert hançer, Kemal Ağa ile birlikte toprağa verilmişti, ama onun temsil ettiği hikmet, ocakta şeffaflık, özeleştiri ve sürekli öğrenme geleneği olarak varlığını sürdürüyordu.
Murat Ağa'nın ruhu, Ali Ağa'nın bilgeliği, Kemal Ağa'nın cesareti ve şimdi Hasan'ın sağduyusuyla, bu zincir kırılmamış, aksine daha da güçlenmişti. Çünkü gerçek gelenek, sadece geçmişi korumak değil, onu anlayarak ve ondan öğrenerek, geleceği daha adil ve daha bilge kurabilmekti.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.