Sevmek birbirine değil, birlikte aynı noktaya bakmaktır. exupery
TÜRKİYE’DE BEYAZ TÜRK HEGEMONYASI
Türkiye’deki “Beyaz Türk” kimliği etrafında şekillenen kültürel-siyasal hegemonya, dünyadaki yönetim modellerinin sınıfsal, etnik ve kültürel iktidar biçimleriyle karşılaştırılarak incelenmiştir. Maka...
60. Bölüm

Kemalist Modernleşme ve “Beyaz Türk” Normunun İnşası: Feminist Bir Eleştiri

25 Okuyucu
0 Beğeni
0 Yorum
Özet:

Bu çalışma, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu ideolojisi olan Kemalizm’in inşa ettiği “Beyaz Türk” kimliğini, feminist teorinin toplumsal cinsiyet merceğinden analiz etmeyi amaçlamaktadır. Geleneksel siyaset bilimi ve sosyoloji yazını, bu hegemonyayı çoğunlukla etnik (Türk) ve seküler-laik (Kemalist) parametrelerle ele almış, ancak bu sürecin derinlemesine toplumsal cinsiyetçi (gendered) ve patriarkal bir karakter taşıdığını yeterince sorgulamamıştır. Bu makale, Kemalist modernleşme projesinin, “Beyaz Türk” normativitesini yalnızca etnik ve dini değil, aynı zamanda belirli bir ataerkil aile yapısı ve toplumsal cinsiyet rejimi üzerinden tanımladığını iddia etmektedir. Bu idealize edilmiş “ulusal aile” modeli, “modern” Türk kadını ve erkeği rollerini sabitleyerek, sadece gayrimüslimleri, Alevileri veya dindarları değil, aynı zamanda bu normatif cinsiyet kodlarına uymayan tüm bireyleri ve alternatif aile yapılarını da “öteki”leştirmiş, dışlamış ve marjinalleştirmiştir. Çalışma, bu süreci tarihsel, sosyolojik ve felsefi bir sorgulamaya tabi tutarak, hegemonik kimlik inşasının nasıl bir “devlet feminizmi” ve “kontrollü modernleşme” üzerinden yürütüldüğünü ortaya koymayı hedeflemektedir.

Anahtar Kelimeler: Feminist Teori, Kemalizm, Beyaz Türklük, Toplumsal Cinsiyet, Patriyarka, Hegemonya, Milliyetçilik, Türk Modernleşmesi.

Giriş: Toplumsal Cinsiyeti Merkeze Alan Bir Okuma

Türkiye’deki hegemonik “Beyaz Türk” kimliğinin etnik (Türk) ve dini (Sünni-İslam) temelleri üzerine yapılan analizler, kuşkusuz değerlidir. Ancak, bu kimliğin inşasında toplumsal cinsiyetin merkezi rolü, geleneksel sosyolojik ve tarihsel analizlerde genellikle “cinsiyet körü” bir yaklaşımla göz ardı edilmiştir. Feminist teori, iktidar ilişkilerini ve hegemonyayı analiz ederken, toplumsal cinsiyetin, etnisite, sınıf ve din ile iç içe geçmiş (intersectional) bir kategori olduğunda ısrar eder. Buradan hareketle, bu makale, Kemalist projenin sadece bir “vatandaş” veya “dindar” tanımı yapmadığını, aynı zamanda çok katı bir “kadın” ve “erkek” tanımı da dayattığını savunmaktadır. Bu dayatma, hegemonik normu ihlal edenleri marjinalleştirirken, normu içselleştirenler için de sınırlayıcı bir çerçeve çizmiştir.

1. Teorik Çerçeve: Feminizm, Patriyarka ve Hegemonya

Feminist teori, devletlerin ve milliyetçi projelerin, ulusal kimliği tanımlarken ve meşrulaştırırken, toplumsal cinsiyet rollerinden stratejik olarak yararlandığını ortaya koyar. Nira Yuval-Davis’in (1997) belirttiği gibi, kadınlar, ulusal projelerde biyolojik ve kültüsel yeniden üretimin taşıyıcıları olarak görülürler; “ulusun anneleri” ve ulusal kültürün sembolik taşıyıcılarıdırlar. Bu rol, onları hem ulusun onurunun temsili hem de kontrol edilmesi gereken bir alan haline getirir.

Türkiye bağlamında, Kemalist modernleşme, “Batılılaşma” hedefiyle geleneksel İslami patriyarkayı dönüştürürken, onun yerine “devlet denetiminde, laik bir patriyarka” (Kandiyoti, 1987) inşa etmiştir. Bu yeni patriyarkal düzen, kadınları kamusal alana “modern ulusun simgesi” olarak davet ederken, onları yine belirli bir aile yapısı (çekirdek aile) ve annelik rolü içinde tanımlamış, bedenleri ve kimlikleri üzerindeki devlet kontrolünü meşrulaştırmıştır.

2. Kemalist Proje ve “Modern” Kadın ve Erkeğin İnşası

Kemalist ideoloji, “Beyaz Türk” normunun taşıyıcısı olarak iki yeni prototip yaratmıştır:

Modern-Laik Türk Kadını: Bu ideal kadın tipi, eğitimlidir, meslek sahibi olabilir, Batılı kıyafetler giyer ve kamusal alanda “saygın” bir şekilde yer alır. Ancak, bu özgürleşme devlet tarafından bahşedilmiştir ve sınırsız değildir. Öncelikli rolü, laik değerleri benimsemiş, modern annelik yapan, “çağdaş” bir eş ve Cumhuriyet çocuklarını yetiştiren bir “yurttaş” olmaktır. Bu, “özcü” (essentialist) bir kadınlık tanımıdır; kadını nihayetinde aile kurumuna ve annelik rolüne bağlar. Serpil Sancar (2012), bunu “resmi feminizm” veya “devlet feminizmi” olarak adlandırır; kadın hakları, devletin modernleşme projesinin bir aracı haline getirilmiştir.

Yeni Türk Erkeği (Asker-Sivil-Bürokrat): Hegemonik erkeklik, askerlik, sivil bürokrasi ve mesleki başarı üzerinden tanımlanır. Bu erkek, rasyonel, güçlü, ulusun ve ailesinin koruyucusu ve laik değerlerin bekçisidir. Geleneksel dini otorite figürünün (örneğin, imam) yerini, devletin rasyonalitesini temsil eden “aydınlanmış” bürokrat ve asker almıştır.

Bu ikili prototip, “Beyaz Türk” ailesinin çekirdeğini oluşturur. Bu aile, ulusal bütünlüğün mikrokozmosu olarak kurgulanmıştır. Bu normdan sapan her türlü kimlik (örneğin, çalışmayı seçmeyen bir kadın, dindar bir erkek, evlilik dışı ilişki, eşcinsellik, tek ebeveynlik) “yabancı”, “gerici” veya “ahlaksız” olarak kodlanarak dışlanmıştır.

3. Ötekileştirme ve Marjinalleştirme Mekanizmaları: Etnisite ve Toplumsal Cinsiyetin Kesişimselliği

Feminist teori, özellikle kesişimsellik (intersectionality) kavramı (Crenshaw, 1989) ile, baskı mekanizmalarının nasıl iç içe geçtiğini analiz eder. Kemalist “Beyaz Türk” normu, etnisite, din ve toplumsal cinsiyeti aynı anda düzenler.

Kürt Kadınları: “Beyaz Türk” normu, Kürt kadınlarını çifte bir marjinalleşmeye tabi tutar. Bir yandan, “Türk” olmadıkları için etnik olarak ötekileştirilirler. Diğer yandan, geleneksel giysileri (örneğin, şalvar) veya toplumsal cinsiyet pratikleri, “modern-laik” Türk kadınlığı normuna uymadığı için “geri kalmış” olarak damgalanır. Devlet, onları “modernleştirmeyi” ve “Türkleştirmeyi” aynı anda hedeflemiştir.

Dindar/Muhafazakar Kadınlar: Başörtüsü takan Müslüman kadınlar, kamusal alandan (üniversiteler, devlet daireleri) uzun yıllar boyunca fiziken dışlanmışlardır. Onların bedenleri, laik “Beyaz Türk” normuna bir tehdit olarak görülmüş, “gericiliğin sembolü” ilan edilmişlerdir. Bu, saf bir dini dışlama değil, aynı zamanda normatif kadınlık tanımına (başı açık, Batılı kıyafetli) uymadıkları için toplumsal cinsiyet temelli bir dışlamadır.

Alevi Kadınları: Alevi toplumu, dini inançları nedeniyle ötekileştirilirken, Alevi kadınların toplumsal cinsiyet rolleri ve kamusal alandaki görünürlükleri, Sünni muhafazakar çevrelere kıyasla daha farklı olabilir. Bu durum, onları hem Sünni hegemonik norm hem de Kemalist “laik kadın” normu karşısında ikili bir konuma yerleştirebilir ve kimliklerini daha karmaşık hale getirebilir.

Sonuç ve Tartışma

Kemalist modernleşme projesi, “Beyaz Türk” kimliğini inşa ederken, toplumsal cinsiyet rejimini bu hegemonyanın ayrılmaz bir parçası haline getirmiştir. Bu proje, kadınları “özgürleştirirken” aynı zamanda onları yeni bir patriyarkal düzene, devlet kontrolüne ve normatif bir annelik/eşlik rolüne hapsetmiştir. Feminist bir bakış, bu sürecin sadece etnik ve dini azınlıkları değil, aynı zamanda hegemonik toplumsal cinsiyet normlarına uymayan tüm bireyleri (hatta bu normların kendisini içselleştiren “Beyaz Türk” kadınlarını ve erkeklerini bile) nasıl sınırlandırdığını ve baskı altına aldığını görmemizi sağlar.

Bu analiz, Türkiye’deki demokratikleşme ve çoğulculuk mücadelesinin, yalnızca etnik ve dini taleplerle sınırlı kalmaması, aynı zamanda patriarkal yapıların ve katı toplumsal cinsiyet normlarının her türlüsünü (ister laik ister dini olsun) sorgulayan bir perspektifi de içermesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Hegemonya, sadece “kimin Türk olduğu” veya “kimin dindar olduğu” değil, aynı zamanda “kimin ‘iyi kadın’, ‘iyi anne’, ‘gerçek erkek’ olduğu” sorusu üzerinden de işler. Bu nedenle, gerçek bir özgürleşme, bu çok katmanlı hegemonya yapılarının tümünü hedef alan bir eleştiriyi ve dönüşümü gerektirir.

Kaynakça

Kandiyoti, D. (1987). Emancipated but Unliberated? Reflections on the Turkish Case. Feminist Studies, 13(2), 317–338.

Sancar, S. (2012). Türk Modernleşmesinin Cinsiyeti: Erkekler Devlet, Kadınlar Aile Kurar. İletişim Yayınları.

Yuval-Davis, N. (1997). Gender & Nation. SAGE Publications.

Crenshaw, K. (1989). Demarginalizing the Intersection of Race and Sex: A Black Feminist Critique of Antidiscrimination Doctrine, Feminist Theory and Antiracist Politics. University of Chicago Legal Forum, 1989(1), 139–167.

Göle, N. (1997). The Quest for the Islamic Self within the Context of Modernity. In S. Bozdogan & R. Kasaba (Eds.), Rethinking Modernity and National Identity in Turkey. University of Washington Press.

Üstel, F. (2004). “Makbul Vatandaş”ın Peşinde: II. Meşrutiyet’ten Bugüne Vatandaşlık Eğitimi. İletişim Yayınları. (Vatandaşlık tanımının inşası üzerine)

Bora, A. (2017). Ankara’nın Kızları: Başkentteki Yeni Hayat. Versus Kitap. (Erken Cumhuriyet dönemi kadın deneyimleri üzerine)

Maksudyan, N. (2005). Türklüğü Ölçmek: Bilimkurgusal Antropoloji ve Türk Milliyetçiliğinin Irkçı Çehresi. Metis Yayınları. (Irk, bilim ve milliyetçilik ilişkisi üzerine)


Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL