Türkiye’deki “Beyaz Türk” kimliği etrafında şekillenen kültürel-siyasal hegemonya, dünyadaki yönetim modellerinin sınıfsal, etnik ve kültürel iktidar biçimleriyle karşılaştırılarak incelenmiştir. Maka...
Post-Yapısalcılık, 1960'ların sonundan 1990'ların sonuna kadar etkili olmuş, merkezinde Michel Foucault (1926-1984) 'nun bulunduğu, Jacques Derrida (1930-2004), Julia Kristeva (1941-), Roland Barthes (1915-1980), Jean-François Lyotard (1924-1998) ve Gilles Deleuze (1925-1995) & Félix Guattari (1930-1992) gibi isimlerin temsil ettiği bir düşünce hareketidir. Amacı, dil, bilgi ve iktidarın toplumsal gerçekliği nasıl inşa ettiğini ve meşrulaştırdığını ortaya çıkarmaktır.
Özet:
Bu çalışma, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu ideolojisi olan Kemalizm'in, 'Beyaz Türk' kimliğini hegemonik bir norm olarak nasıl inşa ettiğini, Michel Foucault'nun post-yapısalcı iktidar ve söylem analizi çerçevesinden incelemeyi amaçlamaktadır. Argümanımız, Kemalist modernleşme projesinin, etnik (Türk), dini (Sünni-İslam) ve sosyo-kültürel (seküler-Batılı) nitelikler üzerinden tanımladığı bu ideal vatandaş tipini, bir "hakikat rejimi" (regime of truth) ve "normalleştirici bir iktidar" (normalizing power) aracılığıyla merkeze yerleştirdiği yönündedir. Bu söylemsel inşa, kendinden olmayanı (etnik azınlıklar, Aleviler, dindar muhafazakarlar) "öteki" olarak kodlayarak, onları marjinalleştiren, dışlayan ve şiddeti meşrulaştıran bir hegemonya mantığının temelini oluşturmuştur. Makale, bu süreci, dil, hukuk, eğitim ve tarih yazımı gibi kurumlar üzerinden örnekleyerek, iktidarın bilgiyi, bilginin de iktidarı nasıl ürettiğini ve bu ilişkinin toplumsal kimlikleri nasıl şekillendirdiğini göstermeyi hedeflemektedir.
Anahtar Kelimeler: Beyaz Türklük, Kemalizm, Hegemonya, Post-Yapısalcılık, Michel Foucault, Söylem Analizi, Ötekilik, İktidar-Bilgi İlişkisi.
Giriş: Teorik Çerçeve ve Argüman
Michel Foucault, iktidarın geleneksel olarak anlaşıldığı gibi sadece yasaklayıcı ve tepeden inme bir güç olmadığını, aksife, üretici, yaygın ve söylemler aracılığıyla işleyen bir ilişki olduğunu ileri sürer. Ona göre "iktidar bilgiden doğar"; yani, belirli bilgi biçimleri (tarih, sosyoloji, psikiyatri vb.) iktidar ilişkilerini meşrulaştırır ve pekiştirirken, iktidar da hangi bilginin "doğru" ve "geçerli" sayılacağını belirler (Foucault, 1980). Bu ilişkiden doğan "hakikat rejimleri", toplumsal gerçekliği tanımlar, normaller ve anormaller yaratır, kısacası özneleri "inşa eder".
Türkiye'deki Kemalist modernleşme projesi, bu teorik çerçeveyi somutlamak için ideal bir vaka çalışmasıdır. Proje, geleneksel bir imparatorluk enkazı üzerine homojen bir ulus-devlet inşa etmeyi hedeflemiştir. Bu hedef, kaçınılmaz olarak, "Türk" kimliğinin ne olduğuna ve ne olması gerektiğine dair bir dizi söylemsel pratiği beraberinde getirmiştir. İşte "Beyaz Türklük" kavramı, bu söylemin hegemonik, normatif ve idealize edilmiş sonucudur.
1. 'Beyaz Türk' Normativitesinin Söylemsel İnşası
Foucaultcu anlamda söylem, sadece dili değil, bir şeyi söyleme, düşünme ve onun hakkında bilgi üretme biçimimizin tümünü kapsar. Kemalist söylem, "Beyaz Türk" kimliğini aşağıdaki araçlarla inşa etmiştir:
Dil ve Tarih Yazımı (Bilginin Üretimi): Türk Tarih Tezi ve Güneş Dil Teorisi, Türk etnisitesini medeniyetin beşiği olarak konumlandırarak, bilimsel bir kisve altında etnik bir üstünlük ve homojenlik miti yaratmıştır (Çağaptay, 2006). Bu, etnik kimliği "Türk olmayan" her şeyi tarih dışına iten veya asimile edilmesi gereken bir unsur haline getiren bir bilgi/iktidar mekanizmasıdır.
Hukuk ve Kurumlar (Normalleştirici İktidar): 1924 Anayasası'nda ve sonraki yasalarda vücut bulan vatandaşlık tanımı, etnik ve dini aidiyeti "Türk" ve "Sünni" olarak sabitlemiştir. Medeni Kanun'un İsviçre'den, Ceza Kanunu'nun İtalya'dan alınması, Batılı seküler yaşam tarzının normatif bir model olarak hukuk aracılığıyla dayatılmasıdır. Eğitim sistemi (Tevhid-i Tedrisat Kanunu) ve Türk Dil Kurumu, Türkçe dışındaki dilleri ve bu dilleri konuşan kimlikleri marjinalleştirerek, dil üzerinden bir asimilasyon ve normalleştirme projesi yürütmüştür (Öktem, 2011).
2. Ötekinin Yaratılması ve Dışlama Mekanizmaları
Hegemonik bir norm, ancak kendi karşıtı, yani "anormal", "ilkel" veya "tehlikeli" olarak işaretlenmiş bir "öteki" ile tanımlanabilir. Foucault'nun "büyük dışlama" (great confinement) ve "deli"yi hapsetme analojisi, burada açıklayıcıdır.
Etnik Öteki: Kürtler, "dağ Türkleri" gibi yok sayıcı bir söylemle tanımlanmış, dilleri ve kültürleri yasaklanmış, böylece "Türk" kimliğinin homojenliği korunmaya çalışılmıştır. Kürt kimliği, devlet söyleminde bir "güvenlik sorunu", bir "ayrılıkçılık tehdidi" olarak kodlanarak, şiddet uygulamalarına zemin hazırlanmıştır (Yeğen, 2007).
Dini/Mezhepsel Öteki: Aleviler, Sünni-İslam normunun dışında kalmışlardır. Seküler devlet, Sünniliği gayriresmi olarak "normalleştirirken" (Diyanet İşleri Başkanlığı aracılığıyla), Aleviliği ya "sapkın bir mezhep" ya da "Türk-İslam sentezinin özü" gibi asimile edici tanımlamalarla kuşatmıştır. Bu, Alevi kimliğini görünmez kılan ve onu sürekli bir tanımlama mücadelesine iten bir iktidar stratejisidir (Shankland, 2003).
Sosyo-Kültürel Öteki: Dindar Muhafazakarlar, seküler-Batılı yaşam tarzı normuna uymadıkları için "gerici", "irticacı" ve "çağdışı" olarak damgalanmıştır. Kamusal alandaki kılık kıyafet düzenlemeleri (başörtüsü yasağı), bu normalleştirici iktidarın en görünür tezahürlerinden biri olmuş, dindar kadınları kamusal hayattan dışlayan bir mekanizma işlevi görmüştür (Navaro-Yashin, 2002).
3. Şiddetin Meşrulaştırılması
Foucault, modern iktidarın bedenleri doğrudan cezalandırmaktan ziyade, onları disipline eden ve normlara uyduran bir iktidar olduğunu söyler. Ancak, bu normatif çerçeveyi tehdit eden unsurlar, "anormal" addedildiklerinde, onlara yönelik şiddet meşru bir zemine oturtulabilir. Kemalist söylem, "devletin bekası", "ülkenin bölünmez bütünlüğü" ve "laikliğin korunması" gibi kavramları mutlak hakikatler olarak kodlayarak, ötekileştirilmiş gruplara yönelik (Dersim İsyanı'nın bastırılması, 6-7 Eylül Olayları, darbe dönemlerindeki baskılar gibi) sembolik ve fiziksel şiddetin toplumsal kabulünü sağlamıştır. Bu şiddet, "normali ve medeniyeti koruma" adına meşrulaştırılmıştır.
Sonuç
Michel Foucault'nun post-yapısalcı analiz araçları, "Beyaz Türklük" olgusunu, basit bir sosyolojik kategori olmanın ötesinde, Türkiye'nin modernleşme sürecinin merkezindeki bir iktidar-bilgi-söylem üçgeni olarak görmemizi sağlar. Kemalizm, bir dizi kurumsal, hukuki ve kültürel pratik aracılığıyla, belirli bir kimlik modelini normatif bir ideal olarak inşa etmiş ve bu ideal etrafında bir "biz" tanımı yaratmıştır. Bu inşa süreci, kaçınılmaz olarak, bu norma uymayan her şeyi "öteki" olarak kurmuş, onları dışlama, asimile etme ve gerektiğinde şiddet uygulama pratiklerini mümkün kılan söylemsel bir zemin hazırlamıştır.
Bu analiz, Türkiye'deki kimlik politikalarının, etnik çatışmaların ve sosyal kutuplaşmanın kökenlerine dair eleştirel bir perspektif sunar. Sorun, sadece geçmişteki yanlış politikalar değil, aynı zamanda bu politikaları üreten ve meşrulaştıran hakikat rejiminin kendisidir. Türkiye'nin demokratikleşme ve çoğulculaşma mücadelesi, bu hegemonik söylemin ve onun ürettiği iktidar ilişkilerinin sorgulanması ve dönüştürülmesi gerekliliğini işaret etmektedir.
Kaynakça
Foucault, M. (1980). *Power/Knowledge: selected Interviews and Other Writings, 1972-1977*. Pantheon Books.
Çağaptay, S. (2006). Islam, Secularism, and Nationalism in Modern Turkey: Who is a Turk? Routledge.
Navaro-Yashin, Y. (2002). Faces of the State: Secularism and Public Life in Turkey. Princeton University Press.
Öktem, K. (2011). "The Nation's Imprint: Demographic Engineering and the Change of Toponymes in Republican Turkey". European Journal of Turkish Studies, 13.
Shankland, D. (2003). The Alevis in Turkey: The Emergence of a Secular Islamic Tradition. RoutledgeCurzon.
Yeğen, M. (2007). "Turkish Nationalism and the Kurdish Question". Ethnic and Racial Studies, 30(1), 119-151.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.