Derin bir yurt sevgisi, tarih bilinci, bireysel ve toplumsal duyarlılık taşıyan güçlü bir şiir kitabı olarak çok katmanlı ve kapsamlı bir çalışmadır.
Kitap, yedi tematik bölümde toplanan şiirlerle Tü...
“Ne arzum, ne emelim Yaralanmış bir elim Ben gurbette değilim Gurbet benim içimde.”
Kemalettin Kamu *** Gurbet Duyguları V. Bölüm *** Bir Çocuk Geldi
Bir çocuk geldi acı gurbete Kömür gözleri bizden Gün yanığı yüzü bizden Suları gibi duru yaylamızın Açıyor çiçekleri bozkırımızın..
Minik dudaklar mırıldandı Hem söyledi, hem ağladı: “Türkülerde benim duygularım Onlarla güler, onlarla ağlardım...”
Dikilmiş kalmıştı bir köşede Çocuk sesi dolu bahçede Sağırlaşmış duymadığı sözlerle Bakar herkese yaşlı gözlerle...
Sonra bir an durakladı Hem söyledi, hem ağladı: “Arkadaşlarım, çelik çomağım, İneğim Sarıkız ve Karabaşım...”
Tuttular onu minik ellerinden Bir yer gösterdiler arka yerden Kendine dönen her bakıştan, Eridi gitti yavru her an...
Kömür gözler çevreyi taradı Hem söyledi, hem ağladı: “Bir kara tahtamız vardı, Üstünde Atatürk’üm bakardı.”
Hasret yüklü yıllar uzadı gitti Büyüdü bir andız fidanı gibi Sarmaş dolaş sarı kızlarla Altında son model bir araba Ağzında anlaşılmaz kahkaha: “Her şey paradır, para! Parasız hayat sa va pa!..”
Çalıştı çabaladı, ne engeller aştı Unutmuştu Sarıkız’ı ve Karabaş’ı Adı bizde kaldı, dili yabancılaştı Bilen bilir, bilmeyenler çok şaştı.
“Yabancıyım artık ben her yerde Türkiye’ye dönsem de, dönmesem de...”
***
"Vatanını görmemiş gurbet çocuklarına,”
Gurbet Çocuğu
Sen 1978 Fransa doğumlu Fatma’dan olma Niyazi oğlu Buğday tenli gurbet çocuğu Vatan nerede, gurbet nerede Bilseydin onu Murat’ım!
Bir çoban ateşi yanarmış Mor dağların yamacında Geceleri yıldızlar kayarmış Tıpkısı al bayrağında Görseydin onu Murat’ım!
Bir bulut ağarmış yüce dağları Yağmur sularmış bahçeleri, bağları Bir sevinç ve bir telaş Gelen taze toprak kokusuyla Koklasaydın onu Murat’ım!..
Bir fukaralık ki karışmış, Halil İbrahim bereketine “Sadaka!” diye uzanan ellere Tarhana, bulgur koyarmış Tatsaydın onu Murat’ım!
İnsanlar yaşarmış orada Geniş ve zengin yürekli Ama cahillik kör yılan gibi Emmiş onları yüzyıllardan beri Okutsaydın onları Murat’ım!
Orası bizim Türkiye’miz, yurdumuz Denizler içinde yüzen kuğumuz Hem sevincimiz, hem tasamız Orası son durağımız, kara toprağımız Öpseydin onu Murat’ım!..
*** Balkanlar’dan Geçerken
Derler ki; atlarımızı sulardık Şu nazlı nazlı akan Tuna’dan Şimdi ceza yeme korkusundan Titreyip geçen sal olduk.
“Git git bitmez gurbet yolları, Arkam ova, önüm Balkan Dağları!”
Derler ki; Bir zaman toplarımızla, Yer gök inlerdi bu topraklarda Neyleyeyim Şimdi herkes olmuş bir voyvoda Önlerinde bükülen dal olduk.
“Git git bitmez gurbet yolları, Arkam ova, önüm Balkan Dağları!”
Derler ki; Malkoçoğlu geçmiş candan, serden Osman Paşa çıkmaz Plevne’den Neyliyeyim, Kör cahillik, fukaralık elinden Gâvur ellerine kul olduk.
“Git git bitmez gurbet yolları, Arkam ova, önüm Balkan Dağları!”
Derler ki; Bizdik Estergon’un gazisi Biz idik Kosova’nın şanlı şehidi Neyliyeyim Şimdi dumanlı Balkan Dağları’nda Çoluk çocuk konuşmaz, lal olduk!
“Git git bitmez gurbet yolları, Arkam ova, önüm Balkan Dağları!”
Derler ki; Geleni pişman, geri dönemez Gelmeyeni ah çekip de gelemez Neyliyeyim, Avrupa sokaklarında akan Boz bulanık sel olduk...
“Git git bitmez gurbet yolları, Arkam ova, önüm Balkan Dağları!”
*** Gurbet İllerinde
Bir yağmur yağar delicesine Bir ayaz bastırır İliklere işlercesine Karışmış gündüzü gecesine Gurbet illerinde...
Dediler, “ İş çok, para çok! Durmak ve dinlenmek hiç yok!”
Kar kaplamış dağları, taşları Buz tutmuş Mehmet’in kaşları Soğuk cansız düşürür göklerden Sonbaharda göçememiş kuşları Gurbet illerinde...
Üşüdü pörsümüş elleri, Tutuldu kaldı çelik dizleri Bilmem kaç kat yükseklerden Sallandı bir ulu kavak gibi Civanım boyu Mehmet’in Gurbet illerinde...
Dediler,“Vazi! Vazi! Vazi! İşler kalmasın asla geri!
Anası göründü gözlerine “Yavrum!” dercesine Eli kınalı Emine’si Yollarını beklercesine Uçuştu sılanın dağı, taşı Serildi boylu boyunca yere Gurbet illerinde...
Dediler; “Tuş pa! tuş pa! Tuş pa!” Dokunulmaz burada yaralıya…
Kar yağdı, buz tuttu saçlarına Bir şeyler dolandı dudaklarında Durdu arabalar, açıldı insanlar Ambülans sesini duyunca, Gurbet illerinde...
Gurbet ilde bir kahvede Oturmuş başköşeye Zeytin yeşili gözleri buğulu Dalar da dalar Mehmet’in!..
Bir kız gelir karşısına, Savrulur dalga dalga sarı saçları Gözleri boncuk mavisi Her yanı susamış aşka Bakışı yakar da yakar dilberin!..
Çenesinde nasırlı elleri Çözülmez bir türlü dilleri Abanmış iki sandalyeye Türkiye haritası gibi ayakları Uzar da uzar Mehmet’in!..
Dudağında tatlı gülücük Atar gibi uzaktan öpücük Ve ak göğsün üstünden Tombul tombul memeler Fırlar da fırlar güzelin!..
Sevdadan yana dopdolu Burnunda tüter Anadolu Ah, şu yaban dili olmasa Efkârı yayla dumanı gibi Artar da artar Mehmet’in!..
Kız, bacak üstüne bacak atar Sigaraları peş peşe yakar Bulut bulut olur dumanlar Her zerresi doymuş şaraba Kokar da kokar matmazelin!..
Al al kızartılar başlar Utangaç yanaklarında Sazın bam telinde titrer mızrap İçinde delibozuk bir ıstırap Çarpar da çarpar Mehmet’in!..
Her gün aynı saatlerde Aynı masalara gelirler Birinde Bozkır yeli Ötekinde Mistrâl eser Kim bilir içinde ne fırtınalar Patlar da patlar Mehmet’in!..
***
Fabiyen
Gurbetlik bir kördüğüm, kat kat Akıp giderken bir meçhule hayat Boncuk mavisi gözlere takılarak Canlandı koca şehir sokak sokak…
Hep aynı tren, hep aynı durak Onda taze bahar, günlük güneşlik Beni ezer yaban eziklik Fabiyen sorar,“Tü va biyen? ” “Ne diyeyim güzel Fabiyen Kombiyen jö tem! ”
Ben birkaç sözcüğe mahkûm Fabiyen sordukça tutulur nutkum Bilemem nerededir yol yolak Mistral rüzgârında savrularak.
Fabiyen önde, ben arkada binerdik trene Her gün daha yakın, diz dize Fabiyen sorar, “Tü va biyen?” “Ne diyeyim güzel Fabiyen Kombiyen, jö tem!”
Altın saçları bir kısrak perçemi Süslerdi günümü gecemi O bahar başka bahardı Gönlümde ne yangınlar çıkardı…
Gezdik şehir kazan biz kepçe O bir Frenk gülü, ben garip serçe Fabiyen sorar, “Tü va biyen?” “Ne diyeyim güzel Fabiyen Kombiyen, jö tem!”
Dünyaya sığmadı hayali, düşü Gök kubbeyi şenlendiren gülüşü Mavi gözlerine doldu toprak Altın saçları salkım saçak.
Yıllar yılları kovaladı Hatırası bir ömrü oyaladı Fabiyen sorar, “Tü va biyen?” “Ne diyeyim güzel Fabiyen Kombiyen, jö tem!”
*** Türkuvaz Gözlü Fransuvaz
Kor alevdin zemheride, kara kışta Çarpılırdı seni gören ilk bakışta Can çekilirken elden, ayaktan Şimdi unutulmuş, eski bir zamanda.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.