Biz ancak bize hayran olanları can ve yürekten överiz. la rochefaucauld
Şiirin Gözü
Derin bir yurt sevgisi, tarih bilinci, bireysel ve toplumsal duyarlılık taşıyan güçlü bir şiir kitabı olarak çok katmanlı ve kapsamlı bir çalışmadır. Kitap, yedi tematik bölümde toplanan şiirlerle Tü...
6. Bölüm

Gurbet Duyguları

21 Okuyucu
0 Beğeni
0 Yorum
“Ne arzum, ne emelim
Yaralanmış bir elim
Ben gurbette değilim
Gurbet benim içimde.”

Kemalettin Kamu
***
Gurbet Duyguları
V. Bölüm
***
Bir Çocuk Geldi

Bir çocuk geldi acı gurbete
Kömür gözleri bizden
Gün yanığı yüzü bizden
Suları gibi duru yaylamızın
Açıyor çiçekleri bozkırımızın..

Minik dudaklar mırıldandı
Hem söyledi, hem ağladı:
“Türkülerde benim duygularım
Onlarla güler, onlarla ağlardım...”

Dikilmiş kalmıştı bir köşede
Çocuk sesi dolu bahçede
Sağırlaşmış duymadığı sözlerle
Bakar herkese yaşlı gözlerle...

Sonra bir an durakladı
Hem söyledi, hem ağladı:
“Arkadaşlarım, çelik çomağım,
İneğim Sarıkız ve Karabaşım...”

Tuttular onu minik ellerinden
Bir yer gösterdiler arka yerden
Kendine dönen her bakıştan,
Eridi gitti yavru her an...

Kömür gözler çevreyi taradı
Hem söyledi, hem ağladı:
“Bir kara tahtamız vardı,
Üstünde Atatürk’üm bakardı.”

Hasret yüklü yıllar uzadı gitti
Büyüdü bir andız fidanı gibi
Sarmaş dolaş sarı kızlarla
Altında son model bir araba
Ağzında anlaşılmaz kahkaha:
“Her şey paradır, para!
Parasız hayat sa va pa!..”

Çalıştı çabaladı, ne engeller aştı
Unutmuştu Sarıkız’ı ve Karabaş’ı
Adı bizde kaldı, dili yabancılaştı
Bilen bilir, bilmeyenler çok şaştı.

“Yabancıyım artık ben her yerde
Türkiye’ye dönsem de, dönmesem de...”

***

"Vatanını görmemiş gurbet çocuklarına,”

Gurbet Çocuğu

Sen 1978 Fransa doğumlu
Fatma’dan olma Niyazi oğlu
Buğday tenli gurbet çocuğu
Vatan nerede, gurbet nerede
Bilseydin onu Murat’ım!

Karagöz Hacivat’ı sorar mı
Keloğlan halâ yaşar mı
Hoca göle yoğurt çalar mı
Veysel “dost dost” diye ağlar mı
Duysaydın onu Murat’ım!.

Bir çoban ateşi yanarmış
Mor dağların yamacında
Geceleri yıldızlar kayarmış
Tıpkısı al bayrağında
Görseydin onu Murat’ım!

Bir bulut ağarmış yüce dağları
Yağmur sularmış bahçeleri, bağları
Bir sevinç ve bir telaş
Gelen taze toprak kokusuyla
Koklasaydın onu Murat’ım!..

Bir fukaralık ki karışmış,
Halil İbrahim bereketine
“Sadaka!” diye uzanan ellere
Tarhana, bulgur koyarmış
Tatsaydın onu Murat’ım!

İnsanlar yaşarmış orada
Geniş ve zengin yürekli
Ama cahillik kör yılan gibi
Emmiş onları yüzyıllardan beri
Okutsaydın onları Murat’ım!

Orası bizim Türkiye’miz, yurdumuz
Denizler içinde yüzen kuğumuz
Hem sevincimiz, hem tasamız
Orası son durağımız, kara toprağımız
Öpseydin onu Murat’ım!..

***
Balkanlar’dan Geçerken

Derler ki; atlarımızı sulardık
Şu nazlı nazlı akan Tuna’dan
Şimdi ceza yeme korkusundan
Titreyip geçen sal olduk.

“Git git bitmez gurbet yolları,
Arkam ova, önüm Balkan Dağları!”

Derler ki; Bir zaman toplarımızla,
Yer gök inlerdi bu topraklarda
Neyleyeyim
Şimdi herkes olmuş bir voyvoda
Önlerinde bükülen dal olduk.

“Git git bitmez gurbet yolları,
Arkam ova, önüm Balkan Dağları!”

Derler ki; Malkoçoğlu geçmiş candan, serden
Osman Paşa çıkmaz Plevne’den
Neyliyeyim,
Kör cahillik, fukaralık elinden
Gâvur ellerine kul olduk.

“Git git bitmez gurbet yolları,
Arkam ova, önüm Balkan Dağları!”

Derler ki; Bizdik Estergon’un gazisi
Biz idik Kosova’nın şanlı şehidi
Neyliyeyim
Şimdi dumanlı Balkan Dağları’nda
Çoluk çocuk konuşmaz, lal olduk!


“Git git bitmez gurbet yolları,
Arkam ova, önüm Balkan Dağları!”

Derler ki; Geleni pişman, geri dönemez
Gelmeyeni ah çekip de gelemez
Neyliyeyim,
Avrupa sokaklarında akan
Boz bulanık sel olduk...

“Git git bitmez gurbet yolları,
Arkam ova, önüm Balkan Dağları!”

***
Gurbet İllerinde

Bir yağmur yağar delicesine
Bir ayaz bastırır
İliklere işlercesine
Karışmış gündüzü gecesine
Gurbet illerinde...

Dediler, “ İş çok, para çok!
Durmak ve dinlenmek hiç yok!”

Kar kaplamış dağları, taşları
Buz tutmuş Mehmet’in kaşları
Soğuk cansız düşürür göklerden
Sonbaharda göçememiş kuşları
Gurbet illerinde...

Dediler, “Vit, vit, vit!
Çalışmazsan yurduna git!”

Üşüdü pörsümüş elleri,
Tutuldu kaldı çelik dizleri
Bilmem kaç kat yükseklerden
Sallandı bir ulu kavak gibi
Civanım boyu Mehmet’in
Gurbet illerinde...

Dediler,“Vazi! Vazi! Vazi!
İşler kalmasın asla geri!

Anası göründü gözlerine
“Yavrum!” dercesine
Eli kınalı Emine’si
Yollarını beklercesine
Uçuştu sılanın dağı, taşı
Serildi boylu boyunca yere
Gurbet illerinde...

Dediler; “Tuş pa! tuş pa! Tuş pa!”
Dokunulmaz burada yaralıya…

Kar yağdı, buz tuttu saçlarına
Bir şeyler dolandı dudaklarında
Durdu arabalar, açıldı insanlar
Ambülans sesini duyunca,
Gurbet illerinde...

Dediler; “Ürjan! Ürjan! Ürjan!”
Vay yiğidim halin yaman!..

Hastane yollarında aralandı
Ak ak olmuş zeytin gözleri.
Şöyle garip garip bakındı
Ve kulaklarında çınladı
Mübarek ezan sesi
Gurbet illerinde...

Gurbetçiler dedi, “Para toplayalım
Mehmet’i burada koymayalım...”

Bir gün al bayrağa sarılı
İndirdiler Yeşilköy’e,
Tanıyanlar dövündü ağladı,
Tanımayanlar gençliğine acıdı...
Yaban illerinde

Dediler ; “Kader, kader, kader!
Yıkılası gurbet iller!..”

***
Mistral ve Bozkır Yeli

Gurbet ilde bir kahvede
Oturmuş başköşeye
Zeytin yeşili gözleri buğulu
Dalar da dalar Mehmet’in!..

Bir kız gelir karşısına,
Savrulur dalga dalga sarı saçları
Gözleri boncuk mavisi
Her yanı susamış aşka
Bakışı yakar da yakar dilberin!..

Çenesinde nasırlı elleri
Çözülmez bir türlü dilleri
Abanmış iki sandalyeye
Türkiye haritası gibi ayakları
Uzar da uzar Mehmet’in!..

Dudağında tatlı gülücük
Atar gibi uzaktan öpücük
Ve ak göğsün üstünden
Tombul tombul memeler
Fırlar da fırlar güzelin!..

Sevdadan yana dopdolu
Burnunda tüter Anadolu
Ah, şu yaban dili olmasa
Efkârı yayla dumanı gibi
Artar da artar Mehmet’in!..

Kız, bacak üstüne bacak atar
Sigaraları peş peşe yakar
Bulut bulut olur dumanlar
Her zerresi doymuş şaraba
Kokar da kokar matmazelin!..

Al al kızartılar başlar
Utangaç yanaklarında
Sazın bam telinde titrer mızrap
İçinde delibozuk bir ıstırap
Çarpar da çarpar Mehmet’in!..

Her gün aynı saatlerde
Aynı masalara gelirler
Birinde Bozkır yeli
Ötekinde Mistrâl eser
Kim bilir içinde ne fırtınalar
Patlar da patlar Mehmet’in!..

***

Fabiyen

Gurbetlik bir kördüğüm, kat kat
Akıp giderken bir meçhule hayat
Boncuk mavisi gözlere takılarak
Canlandı koca şehir sokak sokak…

Hep aynı tren, hep aynı durak
Onda taze bahar, günlük güneşlik
Beni ezer yaban eziklik
Fabiyen sorar,“Tü va biyen? ”
“Ne diyeyim güzel Fabiyen
Kombiyen jö tem! ”

Ben birkaç sözcüğe mahkûm
Fabiyen sordukça tutulur nutkum
Bilemem nerededir yol yolak
Mistral rüzgârında savrularak.

Fabiyen önde, ben arkada binerdik trene
Her gün daha yakın, diz dize
Fabiyen sorar, “Tü va biyen?”
“Ne diyeyim güzel Fabiyen
Kombiyen, jö tem!”

Altın saçları bir kısrak perçemi
Süslerdi günümü gecemi
O bahar başka bahardı
Gönlümde ne yangınlar çıkardı…

Gezdik şehir kazan biz kepçe
O bir Frenk gülü, ben garip serçe
Fabiyen sorar, “Tü va biyen?”
“Ne diyeyim güzel Fabiyen
Kombiyen, jö tem!”

Dünyaya sığmadı hayali, düşü
Gök kubbeyi şenlendiren gülüşü
Mavi gözlerine doldu toprak
Altın saçları salkım saçak.

Yıllar yılları kovaladı
Hatırası bir ömrü oyaladı
Fabiyen sorar, “Tü va biyen?”
“Ne diyeyim güzel Fabiyen
Kombiyen, jö tem!”

***
Türkuvaz Gözlü Fransuvaz

Kor alevdin zemheride, kara kışta
Çarpılırdı seni gören ilk bakışta
Can çekilirken elden, ayaktan
Şimdi unutulmuş, eski bir zamanda.

“Kim bilir nice canlar yaktın
Türkuvaz gözlü Fransuvaz
Beni de ateşinle ısıt biraz...”

Bal sarısı saçlar, salkım saçak
Dökülmüştü omuzdan kucak kucak
Gamzelerine kuşlar yuva sanacak
Zaman orda ha durdu ha duracak.

“Kim bilir daha nice canlar yaktın
Türkuvaz gözlü Fransuvaz
Otur yanıma öykümüzü sen yaz...”

Neydi o duruşun, o endamın
Bizim Afrodit sana özenmiş sandım
Mevsimler, yıllar geçmiş “Heyhat!”
Şimdi kokusu sinmiş üstüne zamanın.

“Kim bilir daha nice canlar yaktın
Türkuvaz gözlü Fransuvaz
Burnu fındık, dudaklar kiraz...”

Sizde bir tadımlıktır bilirim amur
Ötesine ne bakılır, ne sorulur
Bizde sevda bir ömürde yoğrulur
Nice canlar sevgi denizinde boğulur.

Kim bilir daha nice canlar yaktın
Türkuvaz gözlü Fransuvaz
Şimdi deli bir fırtına kopacak
Koynundaki gül memeleri ört biraz...






Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL