Mezardakilerin pişman oldukları şeyler için, dünyadakiler birbirini kırıp geçiriyorlar. imam gazali
Sessiz Sofra
Bir köyün sükûnetine konuşan bu roman, yalnızlık ve iletişimsizlik üzerine dokunaklı bir demeç sunuyor. Kitap boyunca, içsel sessizliğine gömülmüş bir adamdan üç kuşak sonrası torunu Cihan’a uzanan hi...
26. Bölüm

KADER SANDIĞI

44 Okuyucu
0 Beğeni
0 Yorum
Köyün kütüphanesindeki tozlu rafların arasında, üzerinde
“ԱԱԱԱԱԱ ԱԱԱԱԱԱԱ” yani “Tanrı Korusun” yazılı yeşil bir
sandık duruyordu. Yusuf, sandığın yanında nefesini tutmuştu. Leyla
titreyen elleriyle paslı anahtarı kilide soktu. Kilidin açılmasıyla çıkan
ses, tarih boyunca bastırılmış sırların serbest kalmasına benziyordu.
Sandığın içinden çıkan sararmış harita, köyün 1915 öncesi evleri
ni gösteriyordu. Haritada kırmızıyla işaretlenmiş “Vartan’ın Tarlası”
dikkat çekiyordu. Cam fanusun içinde “Hrant” yazılı kuru bir gül var
dı; bir dönemin, bir ailenin sessiz tanığı. Kırık ama yeniden birleşti
rilmiş bir aynanın kenarında “Bütün parçalarım…” yazılıydı.
Hasan, kapıdan içeri girdiğinde yüzünde gerginlik vardı. “Durun!
Bunlar lanetli eşyalar,” dedi. “Dedem anlatmıştı… 1915’te bu sandığı
açanların başına felaketler geldi!”
Zepür, haritayı kaparak parmağıyla işaret etti: “Burası bizim tarla
mız. Neden saklayalım ki?” Hasan öfkeyle itiraz etti: “Çocuk bilmez
sin! Bu harita bizi böler!” Yusuf, aynayı eline alıp, “Bu ayna kırıldı
ama tekrar birleştirildi. Emine bize diyor ki: Parçalarımız acı verdi
ama birlikteysek güzeliz!” dedi.
Sandıktan bir zarf düştü. Üzerinde “6-7 Eylül 1955, İstanbul…”
yazıyordu. Zarfın içinde, Hrant’ın karısı Siranuş’un balkondan atla
madan önce ona verdiği kuru gül vardı. “Bunu toprağa dik, ben filiz
lenirim,” demişti.
Zepür, haritadaki “Vartan’ın Tarlası”nı koparıp cebine koydu.
“Bunu kimse saklayamaz,” dedi kararlılıkla.
112
Sessiz Sofra
Çeyizcinin Gizli Tarihi
Köyün tek çeyizci dükkanında, raflarda işlemeli peşkirler, eski
sandıklar duruyordu. Rakel Teyze, gözlüğünü takıp mavi boncuğu
büyütece tutuyordu. Sesindeki titreme geçmişin yükünü taşıyordu:
“Bu boncuk, Maraş’ın Dikilitaş köyünden gelir. Sadece gelinlik kız
lar takardı.”
Yusuf merakla sordu: “Sahibi kimdi?”
Rakel Teyze, büyüteci bırakıp anlatmaya başladı: “1915’te kö
yümüze sığınan Siranuş adında bir kız vardı. Kemal onu samanlıkta
sakladı. Ama bir gece kayboldu…”
Yusuf’un zihninde canlanan o gece, genç Kemal’in Siranuş’a ner
desin çiçeğini uzattığı anıydı: “Korkma, seni güneşe çıkaracağım…”
Gece yarısı atlılar gelir, Siranuş camı kırıp kaçar. Sabah Kemal
yerde tek bir mavi boncuk bulur.
Yusuf şaşkınlıkla fısıldadı: “Dedem ölmeden önce hep ‘nerdesin
kokusu’ derdi… Meğer Siranuş’un hikâyesiymiş bu.”
Rakel, gözleri dolu: “O geceden sonra Kemal her ay Maraş’a gi
der onu arardı. Ölene kadar.”
Yusuf dükkândan çıkarken cebindeki defter düştü. Zepür defteri
alıp açtı. İçinde Siranuş’un çizimi ve altına yazılmıştı: “Siranuş, ner
desin kokusu seni bulsun… Kemal, ölene kadar arayan adam.”
Zepür boncuğu sıkarak, “Ben bulacağım onu,” dedi.
Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL